Dinci gericilik ve Suriye İç Savaşı
2016’dan beri iktidar, kayyım politikalarıyla Kürt coğrafyasını “ümmetçi çözüm” adı altında dinci gericiliğe maruz bırakıyor.
Fotoğraf: Hüseyin Nasır/AA
Aybora SAĞLAM
Anadolu Üniversitesi
Geçtiğimiz hafta 27 Kasım günü, Suriye İç Savaşı Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) Halep’e gerçekleştirdiği saldırıyla yeniden fitillendi. Erdoğan’ın da maaşa bağladığı ÖSO/SMO gruplarından ve onun ötesinde Türk ordusunun desteğini almış olan HTŞ, Erdoğan’ın İdlib’e karşı gerçekleştirilen Rus hava saldırısı üzerine kullandığı “Rusların söylediği şey: Teröristlere karşı mücadele ediyoruz... Kim terörist? Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi.” söylemiyle kurtuluş savaşçısı ilan edilmiştir. Erdoğan, Esad’la normalleşme görüşmeleri sırasında Türkiye'nin askeri varlığını geri çekmesi ve İdlib'in HTŞ'den temizlenmesi koşulunu reddederek Suriye’de yürüttüğü silahlı saldırıların devam edeceğini ve bu konuda geri adım atmayacağını göstermiştir. Milli savunmaya ayrılan bütçe, geçen seneye göre %120 artışla 1,6 trilyon TL’ye çıkmıştır. Bu bağlamda Türkiye gençliğini neler beklediğini görmek için savaşın arkasında yatan bölgesel güç çekişmelerine bir göz atmak gerekiyor.
ERDOĞAN İKTİDARININ SURİYE DENKLEMİ
2022 yılının ağustos ayında Soçi’de Rusya lideri Putin, Suriye Kürtlerine karşı Erdoğan’la yaptığı görüşmede muhatap olarak Beşşar Esad’ı göstermişti. Rusya’nın ara buluculuğunda bakanlıklar düzeyinde yapılan temaslar gerçekleşmesine rağmen Esad, Türkiye ile yeniden siyasi ilişkilerin kurulması için çeşitli şartlar belirledi. Suriye’deki savaşın sona erdirilmesi ve Türkiye’nin cihatçı gruplara yaptığı yardımların son bulmasını koşul koyarak “normalleşme” derken bile aklında Suriye Kürtlerine karşı yeni bir operasyon yapmak isteyen Erdoğan’ın planlarına bir darbe vurmuştu.
Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiyev de HTŞ birlikleriyle Ukrayna istihbaratı arasında bir ilişki ve iş birliği olduğunu iddia etmiştir. Halep saldırısının başını çeken HTŞ'nin oldukça donanımlı ve eğitimli olması bunu doğrular niteliktedir. Erdoğan iktidarı ise bilindiği gibi Ukrayna savaşının bitirilmesi üzerine ara buluculuk görevini üstlenerek hem Rusya’ya hem de ABD-AB'ye karşı hareket alanını genişletmek istiyor. Üstüne üstlük Trump’ın da savaşı bitirme konusunda çağrıları, iktidarı bu görevi üstlenmekte daha heyecanlı hale getiriyor. Ancak Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov, Ukrayna’ya silah satışına devam eden Türkiye’nin bu hareketini “şaşkınlık verici” olarak tanımlamıştır ve bu manevrayı boşa çıkarmanın da ötesinde, Suriye’de Rusya’nın Türkiye’ye olan tutumunun değişebileceğinin sinyallerini vermiştir.
Trump, önceki başkanlık döneminde İran’ın bölgesel gücünü sınırlandırmak ve İsrail’in Filistin işgalini meşrulaştırmak için “Yüzyılın Anlaşması” isminde bir plan oluşturdu. Bunun devamında, İsrail ve ona destek veren Arap devletleri arasındaki ilişkileri Abraham Anlaşmaları üzerinden şekillendirmeye yönelik bir politika izlemişti. Rusya'nın Ukrayna'ya yoğunlaşması, Çin'in açık bir çatışmaya girmek istememesi ve İran'ın iç ve dış politikada karşı karşıya kaldığı açmazlar; İsrail'in Filistin ve Lübnan'da Hamas ve Hizbullah'a karşı saldırılarını kolaylaştırmış ve Suriye sınırına dayanan tanklar ve İran yanlısı milis güçlerine yapılan hava saldırılarıyla devam etmesini sağlamıştır.
İsrail’in saldırganlığı üzerinden bölgeyi şekillendirmek isteyen Amerikan emperyalizmi, Türkiye’nin kendi savaş planlarını geride bırakıyor. Erdoğan’ın temsil ettiği gerici burjuvazinin, son zamanlarda İsrail’e karşı yaptığı açıklamaları bundan bağımsız değerlendirmemek gerekiyor. İsrail Dışişleri Bakanı Saar’ın, Kürtleri İsrail’in “doğal müttefiki” ilan etmesi ve “Kürtlere ulaşmalı ve onlarla bağlarımızı güçlendirmeliyiz” açıklaması tam da bu plana değiniyor. Çünkü ABD ve İsrail’in SDG ile kurduğu ilişki ve iş birliği, Irak’ta İran’ın gücünü sınırlamak ve Suriye’deki planlarda Erdoğan’ın dışa itilmesi için iyi bir araç olmasına dayanıyor.
Erdoğan bu gelişmelerin karşısında, Türk burjuvazisinin bölgedeki çıkarları için oluşacak olumsuzluklar için önlem almaya çalışıyor. Bahçeli sözcülüğünde Kürt sorunun Türkiye’nin bölgede hareket alanını sınırlamaması adına Öcalan’ı Irak’ta PKK ve Suriye’de SDG’ye karşı kullanarak Türk egemen sınıfların karşılaştıkları sorunları avantaja çevirmeyi hedefliyor. Erdoğan’ın hedefleriyle uygun olarak HTŞ, Esad’a karşı harekete geçiyor ve Erdoğan iktidarının belirlediği önceliklere göre rotasını çizen ÖSO/SMO güçleri Tel Rıfat ve Minbic’te Rojava'ya karşı harekete geçiyor. Bu saldırılarla Esad’ı kendi taleplerine zorlamaya çalışan Erdoğan iktidarı, Kürtlere karşı ortak cephe alınmasını öne sürerek, cihatçı gruplara desteğini kesmeden siyasi ilişkilerin yeniden kurulmasını sağlamayı amaçlıyor. ABD-İsrail, Ortadoğu'da Rusya ve İran'ın bölgesel gücünü kırmaya çalışıyor. Bütün bu gelişmelerin toplamında Suriye; ABD emperyalizminin, İsrail saldırganlığının, Erdoğan iktidarının bölgesel amaçları ve bunların iş birlikçilerinin ortak kesişim noktası olmuştur.
GENÇLİĞİN DİNCİ GERİCİLİKLE İMTİHANI
Türkiye gençliği, dinci gericiliğin tam da ortasında bulunuyor. Akit TV’ye çıkarılan, El Kaide ve IŞİD yöneticiliği yapmış ve babası Hizbullah’ın kurucularından olan “Ebu Hanzala” kod adlı Halis Bayancuk, Erdoğan iktidarının eğitimdeki dinci dayatmasına sadece bir örnektir. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “vatandaşın değerlerine uygun eğitim” söylemi bununla bağlantılıdır. Bu söylemdeki Batman vurgusu önemlidir, çünkü Batman uzun bir süre Hizbullah’ın merkezi olarak biliniyordu. Bakan Tekin’in burada dile getirdiği değerleri Hizbullah’ın içinden yetişen Bayancuk gibilerinin temsil ettiği şüphesiz bir gerçektir. Yoksa iktidar Batman halkının değerlerine cidden önem verse, Hizbullah’ın yasal kolu olan HÜDA PAR’ın adayı Serkan Ramanlı karşısında %65 oy oranıyla seçilen DEM Parti belediyesine kayyım atamazdı!
Buradan bile Erdoğan iktidarının demokrasi ve laiklik karşıtlığı gözler önüne seriliyor. 2016’dan beri iktidarın kayyım politikalarıyla Kürt coğrafyasını “ümmetçi çözüm” üzerinden Hizbullah ve HÜDA PAR aracılığıyla yeniden dizayn etmeye çalışması, akıllara İsmail Ağa cemaati üyesi Cübbeli Ahmet’in Selefi derneklerin silahlanıp iç savaşa hazırlandığı açıklamasını akıllara getiriyor. Hatta ve hatta 2020’de Cübbeli Ahmet IŞİD’in altyapısını oluşturan 2 bine yakın selefi derneğin kurulduğunu ve bu derneklerin silahlandığını belirtmiş, daha sonra bu derneklerin 150’sinin adını çıkarttığını açıklamıştı. Rastlantıya bakın ki bu listede Konya, Adıyaman ve Batman gibi iller ön plana çıkıyordu. Esenyurt’tan Dersim’e kadar uzanan kayyım atamalarıyla demokrasiye ipotek konulduğu, milli eğitim müfredatında laikliğin sınırlı kazanımlarının bile saldırıya tutulduğu. Kürt halkının ulusal demokratik ve seküler değerlerinin Türkiye’den Suriye’ye hedef alındığı karanlık bir tabloyla karşı karşıyayız. Gençliğin; bilimsel, demokratik eğitim ve bölgede dinci gericilikle şekillenen sınır dışı operasyonların son bulması talebi etrafında buluşması gerekiyor. Cihatçı çetelere verilen desteğin kesilmesi ve Kürt sorununun eşit haklara dayalı demokratik barışçıl çözümü için ortak mücadelede birleşmesi gerekiyor.