İtibardan değil öğrenciden tasarruf
Bugün şirketler ve markalar öğrencilere yüksek mertebelerde yöneticilik hayalleri pazarlarken sermaye ve onun örgütlediği akademi, öğrencileri ekonomik ilişkilerin en alt mertebesine yerleştiriyor.
Fotoğraf: Wikimedia Commons CC-BY-2.5
Gizem OFLAZ
Fırat ARSLAN
Boğaziçi Üniversitesi
Kamuda tasarruf ve verimlilik paketi kapsamında tasarrufu öğrencilerin temel ihtiyaçları üzerinden yapan iktidar, emekçileri açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm bırakıyor. Asgari ücret ve KYK burs miktarı aralık ayı sonunda belirlenecekken geçtiğimiz haftalarda mecliste 2025 bütçesi tartışıldı. Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi tartışmaları sonucunda gençlere reva görülen bütçe öğrenci başı yıllık 579 TL. Bir hafta geçinmenin minimum şartlarda bile mümkün olmadığı bu bütçe bizi KYK burs ve kredileri konusunda da aynı sorgulamaya götürüyor. Bu koşullarda yaşamaya zorlanan öğrenciler temel ihtiyaçlarını karşılamak ve kendilerine asgari bir gelecek inşa etmek amacıyla yarı zamanlı işlerde çalışmak ve staj kovalamak durumunda kalıyorlar. Boğaziçi’nde eğitimine devam edebilmek için yarı ya da tam zamanlı çalışmayan veya staj kovalamak zorunda kalmayan bir öğrenci bulmak mümkün değilken, biz de Hisarüstü mahallesinde yarı zamanlı çalışan ve çeşitli yerlerde staj yapan arkadaşlarımızla çalışma koşullarını konu edindiğimiz bir röportaj yaptık.
ÖĞRENCİLER TEMEL İHTİYAÇLARINI BİLE KARŞILAYAMIYOR
Röportaj sonuçlarına göre öğrencilerin büyük bir kısmının temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, özellikle giderek büyüyen barınma krizinin etkilerini ilk elden deneyimleyen kesim olarak barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına çalışırken yine öğrencilerin büyük bir kısmının kişisel ihtiyaçlarına maddi kaynak bulabilmek adına yarı zamanlı işlerde çalıştığı gözlemlendi. Kamuda tasarruf ve verimlilik paketiyle öğrencilerin en temel ihtiyacı olan barınma, yemekhane ve hijyen ihtiyaçlarından kısılırken öğrenciler asgari ücretin altında aldıkları maaşlarıyla sigortasız çalışmaya sürükleniyor. Yurtsuz kaldıkları için fahiş fiyatlara depreme dayanıksız evleri kiralamak zorunda kalan öğrenciler barınamıyoruz derken yurtlarda durumlar çok da farklı değil. Yakın zamanda Boğaziçi Üniversitesi yurt ve dersliklerinde doğalgazın kesilmesiyle ısınamayan öğrenciler dersleri montla dinlerken öğrencilerin büyük bir kısmı bu montları sağlayabilmek adına çalışmaya mahkûm ediliyor. Yarı zamanlı çalışan öğrencilerden biri günde on saat çalıştığını, çalıştığı günler iş dışında başka bir şey yapmaya vaktinin kalmadığını belirtirken fiziksel ve psikolojik olarak artık çok yıprandığını ve kazandığı paranın sarf ettiği efor ve harcadığı zaman için çok yetersiz olduğunu ekledi. Röportaj yaptığımız öğrencilerin neredeyse hepsi dersleri ve sosyal hayatlarına yeterince zaman ayıramamaları nedeniyle başka bir şansları olsa şuanki iş yerlerinde “elbette” çalışmayacaklarını, kendi bölüm ve ilgi alanları ile ilgili işlerde çalışmak istediklerini keskin bir biçimde belirtiyorlar. Saatlik mesai ücretimiz çalıştığımız yerde bir kahve içmeye yetmez, haftalık yemekhane ücretimizi karşılamaya yetmezken hayatlarımızı bu ücretle idame ettirmemiz bekleniyor,. Üniversite çevresinde yer alan ve öğrencilerin varlığıyla ayakta kalan bu işletmeler bizi açlık sınırında çalıştırırken bunu kaçak yollarla yapmayı ve bizleri sigortasız çalıştırmayı tercih ediyor. İş yerinde kendilerine adil davranıp davranılmadığını sorduğumuz öğrencilerin bir kısmı adil koşullarda çalışmasalar da onlara iyi davranıldığını söylerken bir diğer tarafta açıkça eziyet edilen, çalıştıkları yerlerde tüm sorumluluklar üzerlerine yıkılan ve tehdit edilen öğrenciler görüyoruz. Deneyimini aktaran bir arkadaşımız açıkça şu şekilde dile getiriyor durumu: “Okulun orada bir kafede çalışıyordum ben. Kafe sahipleri genelde dışarıda sömürebileceği bir yığın öğrencinin olduğunun bilinciyle hareket ediyor. Örneğin ben kısa bir süre önce işten çıkarıldım. Hastaydım ve o gün vardiyaya gelemeyeceğimi patronuma saatler öncesinden söyledim. Birkaç saat sonra "Beni çok zor durumda bıraktın. Senin yerine gelebilecek kimse yoktu, herkesin işi varmış. Bir daha sana vardiya veremeyeceğim." gibi bir mesaj aldım. Zaten sigortasız işçi çalıştırıyor ve üstümden artı değer elde ediyor. Onun bensiz kafeyi nasıl idare edebileceğini düşünmemeliyim ben.” Bu emperyalist düzenin içinde bugün bize ayrılmayan bütçeleri, insanca yaşamamız için asgari düzeyde bile olmayan ücretlendirmeleri, en temel yaşam haklarımızın elimizden alınması nedeniyle bir haftalık yiyecek giderimizi bile karşılamayan, sömürüye dayalı ve her saniyesinde mobbinge uğradığımız koşulları makul kabul etmemiz bekleniyor.
STAJLARDA DA SÖMÜRÜLMEYE DEVAM EDİYORUZ
Öte yandan övgülerle bezeli beyaz yaka hayatı da öğrencilerin gelecek kaygılarını sömürmekten geri durmuyor. Konuştuğumuz staj çalışanları bulundukları iş ortamlarında gelecek kaygısıyla sürekli bir çalışma ve kendini kanıtlama zorunluluğu hissettiklerini dile getirdi. Ayrıca esnek ve hibrit çalışma saatleri bahane edilerek belirlenen çalışma saatleri dışında da sürekli bir şekilde yöneticileri tarafından kendi sorumlulukları olmayan işleri de yapmaya zorlandıklarından bahseden öğrenciler, akademik sorumluluklarından geri kalmalarından ve ilgi duydukları bilim alanlarından uzaklaşmaktan şikâyet ediyorlar. Bunun yanında stajyer pozisyonları ve yine esnek çalışma saatleri bahane edilerek bu öğrencilere çalıştıkları kurumlar tarafından herhangi bir ek ücret verilmiyor. Stajyer pozisyonun sözde belirsiz iş tanımından yararlanarak bu şirketler, öğrencileri yasal olarak adeta birer modern köle olarak kullanıyor. Öğrencilere neden staj yapma zorunluluğu hissettiklerini sorduğumuzda da aldığımız cevaplar en geniş tabiriyle gelecek kaygısı oluyor. Dışarda değil yemek yemenin, bir kahve içmenin bile lüks olduğu günümüz ekonomik koşullarında, öğrenciler ilerde bir ev sahibi olmayı bile imkânsız gördükleri için amansız rekabet ve hırsın yüceltildiği bu koşullarda deneyim ve tecrübe kazanma sorumluluğunu sırtlarında taşıdıklarını belirttiler. Bugün şirketler ve markalar öğrencilere yüksek mertebelerde yöneticilik hayalleri pazarlarken sermaye ve onun örgütlediği akademi, öğrencileri ekonomik ilişkilerin en alt mertebesine yerleştiriyor. Biz öğrencilerin kendimize ve yaşamlarımıza dair gerçek özlemlerimize ulaşmak için gerekli olan dayanışmacı, mücadeleci özelliklerimizi köreltiyor. Alanlarımızla alakalı çalışma yapabilme hayalleriyle yaptığımız stajlar bizi ücretsiz çalıştırıp her gün sömürürken aynı zamanda da patronların ayak işlerini yapmadığımız durumlarda işten çıkarma ile tehdit ediyor.
İNSANCA YAŞAM İÇİN TALEBİMİZİ YÜKSELTELİM
Öğrencileri insancıl olmayan çalışma koşullarını kabul etmek zorunda kalırken kütüphanesi bile olmayan ve öğrencilere akademik çalışmaları için gölde bir su damlası kadar bütçe ayırmayan Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde belirli marka ve şirketlerin reklam yapmasına izin veriyor. AKP-MHP iktidarıyla iş birliği içerisindeki kayyum yönetim bugün bizlere yaşattığı hak gaspını yarın mezuniyetimizde sunacağını söylediği staj ve iş imkanlarıyla görünmez kılarken, geleceklerimizi rekabetçi yaşamlarla sınırlandırıyor. Bu koşullarda biz öğrencilere düşense insanca yaşanabilecek koşulları oluşturmak için asgari ücrete ve KYK’ya zam talebimizi bulunduğumuz alanlarda, mahallelerimizde ve kampüslerimizde yükseltmek insanca yaşam talebimizi hep birlikte büyütmektir.