11 Aralık 2024 03:37

Ulus devletlerin iktisadi kökenleri

Gümrük vergisi ve Suriye. Her ne kadar ayrı olaylar olarak gözükseler de ulus devletlerin iktisadi kökenleri ve dayandıkları temelleri incelendiğinde içkinlikleri ortaya çıkıyor.

Paylaş

Rıza MUTLU

Boğaziçi Üniversitesi

 

Geçtiğimiz günlerde Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Temu ve Aliexpress’ten yapılan alışverişlerinden alınan gümrük vergisinin neden artırıldığını açıkladı. Bakan, amacın yerli satıcıları korumak olduğunu söyledi. Gelen tepkiler ise yerli üreticinin kârına kâr katmasının neden vatandaşın gündeminde olması gerektiği üzerineydi. Geçtiğimiz günlerde yaşanan diğer bir gelişmeyse, Suriye’nin Türkiye destekli olduğu iddia edilen HTŞ kontrolüne geçmesiydi.

Türkiye kapitalizminin yetkili makamlarından yapılan bu açıklamalar ve atılan adımlar ışığında, ulus devletlerin iktisadi köken ve temellerini incelemek bize bu gelişmeler ve benzeri söylem ve adımları anlama konusunda yardımcı olacaktır.

ULUS DEVLETLER NASIL OLUŞTU

İlk geniş çapta sermaye birikimleri, kolonyal Avrupalı devletlerin kıtalararası yayılmış topraklarındaki değerlerinin, ticaret burjuvazisi tarafından yüksek kârlarla taşınmasından oluştu. Dünyadaki hâkim üretim biçimi olan feodalizmin doğasında olan akışkan sınırları bu birikimi engellediğinden, sermaye birikimini yaratacak ortam şu şekilde oluşturuldu: “Nihayet feodal yönetici sınıf, köylülerin direnişi ve açıkça kontrol edilemez olan aristokratik çatışmanın yarattığı kargaşa karşısında parçalı siyasi iktidarını birleştirmeye zorlandı. Parçalı egemenlik Avrupa’nın bazı kesimlerinde daha merkezi monarşilerin ve ‘modern’ ulusal devletin yolunu açtı. Avrupa’nın merkezileşen monarşileri, az ya da çok merkezi egemen iktidarın ve az ya da çok fakat belirlenmiş bir toprak üzerinde hâkim baskıcı gücünü uygulanabildiği devletleri yarattı.” (Wood 181-182)

Bu tür devletlerin sermaye birikimlerini artırmış olması, onları üretim ve ekonomi sahnesinde öne çıkarmış; eskiyen feodal üretim ilişkisi yerini bilim ve tekniğin gelişimiyle yavaş yavaş makineli üretimden yararlanan kapitalist üretim ilişkisine ve onun ulus-pazarlarına bırakmıştır. Kapitalizmin karşılıklı olarak da bu merkezileşmeyi yoğunlaştırıcı etkisi, şu şekilde özetlenebilir: “Burjuvazi, nüfusun, üretim araçlarının ve mülkiyetin dağınıklığına her geçen gün biraz daha son vermektedir. Nüfusu bir araya getirmiş, üretim araçlarını merkezîleştirmiş, mülkiyeti birkaç elde toplamıştır. Bu da kaçınılmaz olarak siyasal merkezîleşmeyi getirmiştir. Çıkarları, yasaları, yönetimleri ve vergi sistemleri ayrı olan birbirinden bağımsız ya da birbirlerine gevşek bağlarla bağlı eyaletler, tek bir hükümeti, ortak yasaları, ortak bir sınıf çıkarı, ortak sınırları tek bir gümrük hattı bulunan tek bir ulusta bütünleşmiştir.” (Marx, Engels 48) Bu tahlilin somut örnekleri -her ne kadar Troçkist teorileri yaymak adına bazı yalan kaynakları gerçek gibi gösterme gayesinde olsa da-, Neil Faulkner’in “Marksist Dünya Tarihi” eserinin 149-158 sayfaları arasında üstünkörü biçimde incelenebilir.

ULUS DEVLETLERİN -BURJUVAZİNİN- EKONOMİK ÇIKARLARI, ADIMLARI VE SONUÇLARI

Yeni kurulan bu ulus devletler, geç feodalizm-erken kapitalizm arasındaki dönemde kurulmalarını sağlayan sermaye birikimini aynı şekilde serbest ticaret politikalarıyla sürdürememiştir. Üretimde rekabet sertleştikçe, krizler doğdukça sermaye daha çok yoğunlaşmıştır. Uzun uzun örnek vermek için yeterli yerimiz olmadığından, okuru bu konuda Lenin’in “Emperyalizm” broşürünü incelemeye yöneltmek durumdayız. Özetle, karteller ve tekeller rejimi ve finans kapitalin devasa genişleme eğilimi, yerli burjuvazi ittifaklarının çok daha önemli önlemler almalarına sebep olmuştur. Bu önlemler yerli üretimi koruma ve geliştirme adına gümrük vergileri, bizzat devlet aygıtları tarafından yapılan üretimde seferberlik çağrıları gibi örnekler olarak karşımıza çıkıyor. “Bir meta zincirinin herhangi bir yerinde bulunan belirli bir üretici açısından, dünya piyasasında aynı malları üreten başka üreticilerle iktisadi rekabet gücü varsa, hareket özgürlüğü isteni bir şeydir. Rekabet gücü olmadığında ise rakip üreticiler için sınırlara konacak çeşitli kısıtlamalar, rakiplerin maliyetlerini artırarak bu kısıtlamaların olmadığı durumda iktisadi etkinliği düşecek olan üreticinin işine yarayabilecektir. Herhangi bir verili malın birden fazla üreticisi bulunan piyasalarda, tanım gereği, çoğunluk azınlıktan daha az etkili olacağından, sınırlarda serbest hareketliliğe merkantilist kısıtlamalar konması yönünde sürekli bir baskı var olmuştur. Oysa daha etkili olan azınlık göreli olarak daha zengin ve güçlü olduğundan, sınırların açılması ya da daha özgül olarak bazı sınırların açılması yönünde sürekli bir karşı-baskı da olmuştur. Bu nedenle ilk büyük -dişe diş ve sürmekte olan- mücadele, devletlerin sınır politikası konusunda ortaya çıkmıştır.” (Wallerstein 44-45)

Az önce bahsettiğimiz bu önlemlerin en şiddetlisi, yerli burjuvazilerin son çaresi, kendilerini hâkim kılmak adına başlattığı 1. Emperyalist Bölüşüm Savaşı’nda, bu gruplar çıkarlarını sağlamak adına milyonlarca insanın ölümüne, açlığa, sefalete sebebiyet verdi. Hem 1. Emperyalist Bölüşüm Savaşı’nda, hem de burjuvazinin kendi pazarını koruma veya genişletme adına yaptığı diğer girişimlerde; din, milliyetçilik gibi olgular burjuvazinin bu önlemlerle beraber ezilen emekçi sınıfların çelişkileri görmemesi adına en şiddetli biçimde kullanılmışlardır. Çelişkiler arttıkça da bu girişimler daha da şiddetli hâle gelmiş, faşizm gibi örneklere can vermiş, bunun yeniden ürettiği şiddet ortamı 2. Emperyalist Bölüşüm Savaşı’na yol açmıştır.

Bu tür “fetih” hareketlerini şu şekilde değerlendirebiliriz: “Sınır değişikliklerinin dünya ekonomisindeki toplumsal iş bölümü kalıplarını dolaysız bir biçimde etkilemesi olgusu, tek tek sınır değişikliklerinde yandaş olan ya da karşı çıkanların tümü açısından dikkate alınan en önemli noktalardan biridir. Ulusların tanımlanması çerçevesinde oluşan ideolojik seferberliklerin belirli bazı sınır değişikliklerini az çok olanaklı kılabilmesi olgusu, milliyetçi hareketlere, planlanan sınır değişikliklerinin ardından belirli devlet politikalarının gelmesi olasılığının söz konusu hareketlerin mensupları ve daha başkaları tarafından kabul edilmesi ölçüsünde dolayımsız bir iktisadi içerik kazandırmıştır.” (Wallerstein 45)

BURJUVAZİNİN ÇIKARLARI KISKACINDA TÜRKİYE HALKLARI

Bu tahliller ışığında Suriye’de olanlar ve gümrük vergilerinin oldukça bağlantılı olduğu sonucu apaçık ortadadır. Türkiye halkları sermayenin kârını daha pahalıya mal alarak sağlamak veya Suriye’de yerli pazarı genişletme adına yıkıma sebebiyet vermek istemiyorsa, kendi yolunu kârını sağlamak adına en aşağılık ve en kanlı yöntemleri uygulamaktan çekinmeyen burjuvazinin iktidarını sallamak zorundadır.


KAYNAKÇA:

Wallerstein, Immanuel. Modern-Küresel Sistem. İstanbul: Pınar Yayınları, 2005.

Wallerstein, Immanuel. Tarihsel Kapitalizm ve Kapitalist Uygarlık. İstanbul: Metis Yayınları, 2012.

Engels, Friedrich ve Karl Marx. Komünist Manifesto. İstanbul: Can Yayınları, 2013.

Lenin, V.İ. Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları. Ankara: Sol Yayınları, 1993.

Lenin, V.İ. Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması. Ankara: Sol Yayınları, 2009.

Wood E.M. Kapitalizmin Kökeni: Geniş Bir Bakış. Ankara: Epos Yayınları, 2003

Faulkner, Neil. Marksist Dünya Tarihi. İstanbul: Yordam Kitap, 2012.

ÖNCEKİ HABER

Rengarenk bir gelecek içim kalemleri sivriltmeye!

SONRAKİ HABER

Milliyetçi provokasyonların üniversitelerdeki rolü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa