15 Aralık 2024 04:25

Geri dönüş mü, sömürüye devam mı?

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta Suriye'deki gelişmelerin yansımaları var. Hem mültecilerin durumu hem de Suriye'deki İslamcı hükümetin nasıl olacağı tartışılıyor. Fransa'da ise hükümet krizi sürüyor.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Avrupa’da geçtiğimiz haftanın gündemi Suriye’deki gelişmelerdi. Özellikle Suriyelilerin geri dönüşü tartışılıyor. İltica başvuruları da neredeyse bütün ülkelerde askıya alındı. Almanya’da ise kimileri ülkeyi terk etmeleri için “parayla teşvik” edilmelerini savunuyor, kimileri ise “Sermayenin işine yarayanlar”ın ise düşük ücretli işleri yapmak üzere kalmalarını istiyor.

Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesi ve ardından ne geleceği tartışmaları İngiltere’de de gündemde. Bir yandan sokaklarda kutlamalar sürerken diğer yandan peki şimdi ne olacak kaygıları da konuşuluyor. The Guardian’dan Yazar Mona Eltahawy, yönetimi ele geçiren cihatçı grubun kadınların haklarına karşı ne kadar ‘ılımlı’ olacağını tartışan bir yazı yazıyor ve soruyor: “Bir zalimin yerine başka bir zalimi koymanın ne yararı olabilir ki?​”

Fransa ise kendi hükümet savaşıyla meşgul. Temmuzdaki parlamento seçimlerinin birincisi olan sol ittifak Yeni Halk Cephesi’nden (NFP) bir başbakan atamayı reddeden Macron’un ilk denemesi olan Michel Barnier hükümeti geçtiğimiz hafta gensoru ile düşürüldü. Macron cuma günü yine kendisine sadık bir başbakan atadı: François Bayrou. Humanite gazetesinden seçtiğimiz makalede Macron’un aynı insanlarla aynı şeyi denemeye devam ettiğine dikkat çekiliyor ve “Kesin olan tek bir şey var: Bir mucize olmazsa, Bayrou hükümeti için istikrarlı bir çoğunluk arayışı imkansız görünüyor. Yeni Başbakan’ın şimdiden zamanı azalmış gibi” deniyor.

SINIR DIŞI ET VEYA SÖMÜR

Philip TASSEV
Junge Welt

Beşar Esad’ın Suriye hükümetinin devrilmesinin hemen ardından başlayan Almanya’da yaşayan Suriyelilerin sınır dışı edilmesine ilişkin tartışmalar sürüyor.

Tartışmada iki kutup gözlemlenebilir.Bir yanda Hristiyan Sosyal Birlik’ten (CSU) Andrea Lindholz gibi Suriyeli “suçluların ve tehlikeli kişilerin” derhal sınır dışı edilmesini talep edenler ile “Entegre olmamış, örneğin yıllar geçmesine rağmen henüz çalışmayan” ve bu nedenle sınır dışı edilmesi gerekenler var. Bunlar küçük ödüllerle gönüllü olarak geri dönmeye ikna edilecek. Pazartesi günü Jens Spahn (Hristiyan Demokrat Birlik-CDU), geri dönmek isteyenler için 1000 avroluk bir “giriş ücreti” önerdi. Partiden meslektaşı Thorsten Frei de “Şu anda Suriyeliler için açık olan yaklaşık 50 bin sığınma prosedürü var. Daha fazla işleme alınmamalı” dedi. Federal Göç ve Mülteciler Dairesi Suriyelilerin sığınma başvurularının karar aşamasında dondurulacağını duyurmuştu. Frei artık aile birleşiminin durdurulması ve Suriyelilerin ikincil koruma statülerinin kontrol edilmesi çağrısı yaptı. Şu anda 300 binden fazla Suriyeli bu statüye sahip. Bu kişilere henüz sığınma hakkı verilmedi ancak durum çok tehlikeli olduğu için ülkelerine sınır dışı edilemiyor. Eğer Suriye “güvenli menşe ülke” olarak sınıflandırılsaydı pek çok kişi bu statüsünü kaybedebilirdi.

Tartışmanın diğer tarafında ise Suriyelilerin toplu olarak -gönüllü olsun ya da olmasın- Alman iş gücü piyasasından gitmesinin olası sonuçlarından endişe duyan sosyal demokratlar yer alıyor. Sosyal Demokrat Parti-SPD Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Burada çalışan tüm Suriyelilerin ülkemizi terk etmesi halinde sağlık sektörünün tüm alanları yok olacak.  Burada bulunan, iş sahibi olan, entegre olmuş, suçtan arınmış, çocukların okula gittiği Suriyelilere burada kalma fırsatını sunmamız ve bizim iyiliğimiz için önemli” dedi. Aşağı Saksonya’nın Sosyal Demokrat Başbakanı Stephan Weil de ajanslara benzer bir açıklama yaptı: “Birçok mülteci aynı zamanda iyi bir şekilde entegre olmuş durumda ve başka türlü dolduramayacağımız işlerde çalışıyor. O yüzden genelleme yapmadan yakından bakmanız gerekecek.”

Verdi sendikasının başkanı, SPD üyesi Frank Werneke, ülkesine geri gönderilme planlarını “Halkın çıkarlarına ve bu arada, en azından Almanya’nın bazı kısımlarında çalışma dünyasının çıkarlarına aykırı” bir ihlal olarak görüyor. Pek çok Suriyeli “Burada iş piyasasına entegre olmuş ve yerleşmiş durumda ve bizim için de önemli.” Onun sözünü ettiği Suriyeliler online sipariş işinde, teslimat sektöründe veya hemşirelik sektöründe çalışıyorlardı.

Şam’da iktidarda olan cihatçıların atadığı yeni “hükümet başkanı” Muhammed el Beşir, İtalyan Corriere della Sera gazetesinin yayımladığı röportajda, yurt dışında yaşayan tüm Suriyelilere ana vatanlarına dönme çağrısında bulundu. Ancak Tarihçi ve Göç Araştırmacısı Jochen Oltmer, Neue Osnabrücker Zeitung’a verdiği demeçte, pek çok gönüllü geri dönüşün olacağından şüpheli. Yugoslavya’ya karşı savaşta yaşanan deneyimlere değiniyor: “1999 yılına gelindiğinde koruma arayan 350 bin kişiden yalnızca 17 bini orijinal ikamet yerlerine geri döndü.”

Bu arada Alman endüstrisinin bir kısmı, Batı’nın yaptırımları nedeniyle harap olan Suriye ekonomisinin yeniden inşasında iyi işlerin alınacağını şimdiden seziyor. Alman Ticaret ve Sanayi Odası (DIHK) Dış Ticaret Başkanı Volker Treier çarşamba günü Reuters’e “Bu konuda kesinlikle potansiyel var” dedi. AB’nin ilk yaptırımları uygulanmadan önce Suriye ekonomisi yıllık yüzde 3 ile 5 arasında büyüyordu. AB, yaklaşık altı milyar avroluk toplam hacmiyle 2011 yılında bile Suriye’nin en önemli ticaret ortağıydı.

Çeviren: Semra Çelik

SURİYE’NİN KADINLARI İÇİN SIRADA NE VAR?

Mona ELTHAWY
The Guardian

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kasıp kavuran devrimci dalgaya katılmalarından on üç yıl sonra Suriyeliler, Beşar Esad’ın adını Mısır’da Hüsnü Mübarek, Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali, Libya’da Muammer Kaddafi ve Yemen’de Ali Abdullah Salih’le birlikte tarih kitaplarına geçirdiklerini söyleyebilirler. Ancak geçtiğimiz 13 yılın tüm bu ülkelerde gösterdiği gibi, özgürleşme bir adamı başkanlık sarayından uzaklaştırmaktan daha fazlasını gerektirir. Özellikle biz kadınlar bunu biliyoruz.

Bugün Suriyeli devrimci Razan Zeytune’yi düşünüyorum; üç yoldaşıyla birlikte Duma Dörtlüsü olarak bilinen ve 9 Aralık 2013’te, yani Esad’ın devrilmesinden 11 yıl bir gün önce isyancıların kontrolündeki bölgede kaybolan Zeytune’yi. Zeytune’nin devrimi herkesi hedef aldı: Esad rejimi, isyancı gruplar ve İslamcı militanlar.

Arkadaşı ve insan hakları aktivisti Nadim Houry’ye mayıs 2013 tarihli bir e-postada “Biz böyle canavarlar gelsin ve aynı adaletsiz tarihi tekrarlasın diye devrim yapmadık ve binlerce canımızı kaybetmedik” diye yazdı: “Bu insanların da tıpkı rejim gibi hesap vermesi gerekiyor”

Bir zalimin yerine başka bir zalimi koymanın ne yararı olabilir ki?

Gazeteci olarak yaptığım çalışmalarda Tunus, Suriye, Libya ve Mısır’dan kadınlarla halk ayaklanmalarıyla ilgili deneyimleri hakkında röportajlar yaptım. Kadınlar için her zaman üstlenilmesi gereken iki devrim olmuştur: Biri erkeklerle birlikte herkesi ezen rejimlere karşı verilen mücadele, diğeri ise sokağın köşesinde ve yatak odasında egemen rejimle birlikte heteroseksüel erkek olmayan herkesi ezen rejimlere karşı verilen mücadele. Bu, kültürümüz ve dinimizle, otoriter yöneticiler ve İslamcılarla -otoriterlik madalyonunun iki yüzüyle- bir hesaplaşmadır. Böyle bir hesaplaşma esasen feminist bir hesaplaşmadır. Ve sonunda bizi özgürleştirecek olan da budur.

Devrimci tahayyüllerin neredeyse her zaman evin dışında durması hepimizi öfkenin ötesine götürmelidir. “Tüm o yoldaşlar [erkek yoldaşlar], kafelerde, sendikalarda ve hatta yakınlık gruplarında ne kadar radikal olurlarsa olsunlar, kadın özgürlüğü aşığı kostümlerini evlerinin kapısında bırakıyor gibi görünüyorlar. İçeride yoldaşlarına sıradan kocalar gibi davranıyorlar” diye yazmıştı İspanyol anarşist ve direniş savaşçısı Lola Iturbe 1935’te.

Esad’ı sadece başkanlık sarayından değil, sokağın köşesinden ve yatak odasından da devirmemizi istiyorum. Her devrimin sadece tiran heykellerini değil, benim ataerkillik üçlüsü dediğim, devlette, sokakta ve evde yaşayan tiranları da devirmesini istiyorum. Ve en zor devrim evdekidir, çünkü tüm diktatörler evlerine gider.

Diktatörlerin devrildiğini görmek ne kadar sevindirici olsa da ve bu ülkelerin beceriksizce de olsa özgürlük ve adalet yolunda tökezlediğini görmek bizi ne kadar heyecanlandırsa da, devrim sonrasında kadınların, erkeklerle birlikte barikatlarda yer almış olsalar da, sahip oldukları hakları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarının acı bir şekilde farkındayım (...)

Devrimin hepimizi özgürleştirmesi için rejim değişikliğinden çok daha fazlası olması gerekir. Ben bundan çok daha iddialı bir devrim istiyorum. Daha yükseği hedefleyin! İnsanları değiştiren bir devrim talep edin. (...)

Çeviren: Sarya Tunç

BAŞBAKAN FRANÇOIS BAYROU: MACRON AYNI KİŞİLERİ ALIP YENİDEN BAŞLIYOR

Florent Le DU
Cyprien CADDEO
Humanite

François Bayrou’nun başbakan olarak atanması, Cumhurbaşkanı’nın tarihsel olarak bölünmelerin “ötesine geçme” çizgisine sadık birini seçerek hareket ettiğine işaret ediyor. Bu hükümet başkanı ile kendisini Michel Barnier ile soktuğu aynı duruma sokuyor, çünkü solun bir kısmı yeni bir gensoru için hazırlanıyor ve böylece ülkeyi siyasi krize sürüklüyor.

Elize iletişim departmanına göre Emmanuel Macron bize bir “sürpriz” vaat ediyordu. “Beklenmedik” hayal kırıklığına karşı bir garanti olmadığından, bu sürpriz 13 Aralık Cuma günü Macron’un bir emektarının başbakanlık görevine atanması şeklinde gerçekleşti: François Bayrou. Modem Partisi Başkanı, Cumhurbaşkanı ile 1 saat 45 dakika süren, yorumcuların “gergin” olarak nitelendirdiği ve Boyrou’nun kendisini dayattığı söylenen bir görüşmenin ardından hükümetin başına geçti.

Aslında Emmanuel Macron, Boyrou’yu Matignon’a (başbakanlığa) fırlatarak politikalarını sürdürmeyi seçti. Sanki temmuz ayında hiç seçim yapılmamış, sanki hiç güvensizlik oyu verilmemiş gibi. Cumhurbaşkanı, Fransızlara “herkesin Fransa için hareket etmesi ve yeni uzlaşmaların inşa edilmesi gereken yeni bir dönemin başlaması gerektiği” sözünü verdikten bir hafta sonra, kendisi gibi sol-sağ ayrımının “üstesinden gelinmesi” yönündeki yorgun retoriğe inanan Macron partisinin bir emektarını atadı (…)

Hükümeti henüz belirlenmemiş olan François Bayrou’nun ilk görevi 2025 yılı için yeni bir bütçe hazırlamak ve (Anayasanın meclisin baypas edilmesine izin veren maddesi) 49.3’ten başka bir sonuç elde etmeyi umacak çoğunluğu bulmak ve ardından yeni bir gensoru önergesi vermek olacaktır. Ancak şu anda 211 Macroncu ve Cumhuriyetç Parti (LR) milletvekilinin çoğunluğu oluşturacak 289’a ulaşmak için hangi milletvekillerinin yardıma gelebileceğini görmek zor.

François Bayrou Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) içindeki Sosyalist Partilileri kazanmayı umarken, (NFP bileşeni) Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) şimdiden bir gensoru önergesi hazırladığını duyurdu. Fransa Komünist Partisi (PCF) ise yeni başbakanı 49.3’ü kullanmaktan vazgeçmeye çağırıyor: PCF’nin Ulusal Sekreteri Fabien Roussel, “Bu atama yanlış sinyal veriyor, çünkü Fransızlar yeni bir politika bekliyor, ancak bu maddeyi terk ederse tartışmaya hazırız” dedi. François Bayrou’yu 49.3’ü kullanmaktan vazgeçmeye çağıran Ekolojist Lider Marine Tondelier de “Bu artık politika değil, kötü bir tiyatro” diye iç geçirdi.

Dolayısıyla önümüzdeki günlerde başkanlık kampı, daha iyi bir şey bulamaması halinde Sosyalist Parti üzerinde baskı kurabilir. Sosyalist Parti’nin sağ kanadında yer alan Karim Bouamrane ve Carole Delga gibi bazı isimler, kurumsal çıkmaz karşısında, ulusun iyiliği için sağ ile birlikte çalışabilmek anlamında “sorumluluk” çağrısında bulundu.  Ancak bu çizginin partinin milletvekillerinin çoğunluğu tarafından paylaşılması muhtemel değil (…) Dahası, Sosyalist Parti temsilcileri son birkaç gündür sürekli olarak en önemli öncelikleri olarak “Macron’un ekonomi politikasından kopma” çağrısında bulunuyorlar.

Dolayısıyla Matignon’un yeni sahibi de selefi gibi aşırı sağa meyletme eğiliminde olabilir. Her halükarda, gensoru önergesinin oylanmasından bir gün sonra, RN Başkanı Jordan Bardella katılım olmadan yeni desteğe kapıyı kapatmadı: “Yarından sonraki gün Bayrou ya da Bay Lecornu, satın alma gücüne ve ülkenin ekonomik çıkarlarına daha saygılı bütçe tartışmalarını yeniden başlatırsa, her zaman yaptığımız gibi Fransızların çıkarları için çalışacağız.”

Ancak bu, RN’nin Michel Barnier’i kınadıktan sonra geri adım atması ve siyasi iletişimi bulanıklaştırması anlamına gelecektir. Kesin olan tek bir şey var: Bir mucize olmazsa, Bayrou hükümeti için istikrarlı bir çoğunluk arayışı imkansız görünüyor. Yeni Başbakan’ın şimdiden zamanı azalmış gibi.

Çeviren: Dış Haberler Servisi

ÖNCEKİ HABER

Beşiktaş'tan açıklama: Twente maçına seyirci yasağı

SONRAKİ HABER

Bahsin kaybedeni belli, kazananı kim?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa