15 Aralık 2024 04:34

As Plastik grevinin öğrettikleri: İşçiler sendikal bürokrasiyi de yenmeli

As Plastik'teki grev süreci yasaların patronlara tanıdığı imkanlardan sendikalardaki bürokratik yapıların işçi hareketine verdiği zarara kadar birçok soruya yanıt veriyor.

Fotoğraf: Hilal Tok | Evrensel

Paylaş

Volkan SERTKAYA

As Plastik’te, Petrol-İş İstanbul 1 No’lu Şubede örgütlenen işçilerin sendikalaşma mücadelesi ve 62 gün süren grevi, yenilgiyle sonuçlansa da arkasında işçi sınıfı adına önemli deneyimler bıraktı. Hatırlatmakta fayda var; mavi yakalı 150 kişinin çalıştığı fabrikada yaşananların özgün yanı örgütlenmenin sendikacılarla değil, bizzat işçilerin kendi birliğini ve örgütlülüğünü sağlayarak başlamış olmasında. 14 Mayıs 2022’de başlayan ve toplam 2.5 yıl süren bu süreç, sendikalaşma mücadelesinin neden ve nasıl başladığı, örgütlenen işçilerin başlarına ne badireler geldiği, yasalarla patronlara nasıl imkanlar verildiği, işçi sendikalarının ne yapması ve yapmaması gerektiği, sendikal bürokrasinin nasıl bir rol oynadığı ve işçilerin örgütlü müdahalelerinin yaşanan gelişmeler karşısındaki sürece etkilerine kadar pek çok soruya ders niteliğinde yanıtlar veriyor.

12 SAAT ÇALIŞMA ASGARİ ÜCRET

İşçilerin sendikalaşmaya karar vermesinin nedeni günde 12 saat çalışma karşılığında asgari ücretin çok az üstünde ücret almaları, petrokimya iş kolunun özelliğinden olan zehirli havanın solunmasına karşı önlem alınmaması, meslek hastalıkları, verilen yemeklerin kötü oluşu, patronun keyfi uygulamaları ve baskılar olarak sıralanabilir. İlk olarak bölümlerde arkadaşları içerisinde sözü geçen işçiler yan yana gelerek yaşanan sorunlar karşısında ne yapmaları gerektiğini tartıştılar ve çıkan sonuçlar üzerinden bölüm bölüm işçilerle toplantı yaparak hep birlikte mücadele kararı aldılar. Bölüm sözcüleri kendi iş kollarında mücadele eden sendikaları araştırarak Petrol-İş Sendikasında örgütlenme kararı aldı. Bir dernekte sendika uzmanının ve işçilerin tamamına yakınının katıldığı toplantıya patron, müdürleri ve ustabaşıları gönderip sendika dışında işçiler ne istiyorsa yapacağını söz vermesine rağmen, işçiler sendika üyeliğini yaparak mücadele sürecine başlamış oldu.

Sendika merkezi yetki başvurusunu hızlıca bakanlığa ulaştırdı ve yetki yazısı çok kısa zamanda geldi. Böylece işçiler kendi üzerlerine düşeni yaptıklarını, sürecin tamamlandığını, sonrasının sendikacıların işi olduğu yanılgısına düşerek inisiyatifi bıraktı. Bu yanılgının yansımaları mücadele ettikleri tüm süreç boyunca işçilerin karşısına çıktı. Aslında somut durum biten değil, yeni başlayan mücadele gerçekliğiydi.

YASALARLA SINIRLI MÜCADELENİN SONUÇLARI

Sendikal mücadelede belirleyici üç temel bileşenden söz edebiliriz: İşçiler, patron ve sendika. Sendika ve işçiler sınıf sendikacılığı deneyimlerini hayata geçirdiği koşullarda iş yerine sendikanın, daha doğrusu “işçinin sendikasının” girmesi de mümkün oluyor. İşçilerin birliği, inisiyatifi, fiili ve meşru mücadelesi gibi temel ilkelerinin sendikacılar tarafından sahiplenildiğini söylemek ise mümkün değil. Patron avukatları ve danışmanları aracılığıyla kendi sınıf deneyimlerinden faydalanırken, antidemokratik yasaları sonuna kadar kullandı, ayağına dolandığı yerde ise tüm hukuksuz uygulamaları hayata geçirdi. Sendikacılar ise süreci sürekli olarak, patronlardan yana olan yasaların çizdiği çerçeve içinde tuttular. Sendikacılar, işçiler yasal çerçeve sınırını zorladığındaysa en hafif deyimle mücadelenin başarısı için çaba harcamadılar.

Daha işin en başında patron, naylon bir şirket kurarak işçileri bu iş yerine geçirmeye çalıştı, baskıyı artırarak tutanaklar tuttu, açıkça sendikalaşmadan vazgeçilmediği sürece bu uygulamaların süreceğini söyledi. İşçiler ise sendikacıların tepki göstermemesini doğru bulmadıklarını dile getirerek tutum almaya çağırdılar. Bu anda bile sendikacılar yasal sınırları işaret etti. Buna karşın işçiler yetki itirazını geri çekmesi talebiyle eylemlere başladı. Patron 28 işçiyi işten atınca, bütün işçiler iş durdurdu. Patron atılan işçileri geri almak zorunda kaldı. Patron baskılara son vereceğini ama yetki itirazından vazgeçmeyeceğini söyledi. İşçiler üstünlüğü ele geçirmişken sendika yöneticileri işçilere teklifi kabul etmesi telkininde bulundu. İşçiler teklifi kabul etti ve işe başladı. Bu ilk kırılma oldu. Sendikaya güven zedelendi. Yetkinin kesinleşmesi süreci 2 yıl sürdü ve sendika bu sürede işçiler için tek bir eğitim yapmadı.

YETKİ GELDİ, TİS SÜRECİ BAŞLADI, İŞÇİ ATILDI

Yetki yazısının gelmesiyle toplu iş sözleşmesi (TİS) süreci başladı. Patron üçüncü görüşme sonunda da sendikayı kesinlikle kabul etmeyeceğini söyleyerek masadan kalktı. Sendika temsilcisini Kod 49’dan tazminatsız olarak işten attı. Şube başkanı direniş çadırı kurulması yerine yasal grevin beklenmesini telkin etti ve temsilcileri ikna etti. Patron greve kadar 8 işçiyi daha aynı şekilde işten attı. Atılan işçiler sendikacılara tepki göstererek direnişe başladılar, sendikacılar da direniş çadırını açmaya mecbur kaldı.

Grev tarihi belirli olmasına rağmen şube yönetimi hayatlarında ilk defa greve çıkacak işçilere tek bir grev eğitimi vermedi, işçileri hazırlamadı. İşçilerin çağrısı ile sendika avukatının yaptığı yasal sorularla sınırlı bir toplantı yapıldı. Adeta bütün süreç deneyimsiz işçilerin üzerine yıkıldı. Patron ise hazırlılarını yapmıştı. Grev başlamadan 50 işçiyle bireysel sözleşme imzaladı, fason üretim yapan 5-6 yerle anlaştı, mal teslim tarihlerini ileri aldı, işçiler üzerindeki baskısını artırdı.

GREV BAŞLADI AMA…

Tüm hazırlıksızlığa ve şube yöneticilerinin grev başlamadan meselenin çözüleceği beklentilerine rağmen işçiler kendi hazırlıklarını yaptı, tüm işçi arkadaşlarını ikna etti. 19 Eylül’de grev başladığında bireysel sözleşme imzalayan işçiler de mücadeleye katılmıştı ve patronun planları da akamete uğradı. Grevin ilk günü patronla bir kez daha görüşen sendika genel başkanı “Patron işçileri ekonomik olarak çözebileceğini düşünüyorsa yanılıyor. 2 bin 400 işçinin çalıştığı Sumitomo’da 43 gün boyunca grev sürdürdük ve hiçbir işçimizi mağdur etmedik, siz birliğinizi koruyun gerisini bize bırakın” sözü verdi.

Ancak grevin daha ikinci gününde çadıra gelen şube başkanının, “Bu kadar işçinin grev çadırında kalmasına gerek yok. Grev sözcülerinin kalması yeterli” sözleri, işçiler arasında moral bozukluğuna ve tepkiye neden oldu.

SENDİKACILAR: 5 BİN LİRA VERİRİZ

Mağdur edilmeyeceksiniz sözü verilen işçilere, şube yönetimi aylık sadece 5 bin liralık dayanışma ücreti vereceğini duyurdu. İşçi temsilcileri, greve giden süreçte hazırlık yapmayan sendika yöneticilerinin bir de çoğu kiracı olan ya da kredi ödeyen işçilere bu açıklamayı yapmasının mücadeleyi olumsuz etkileyeceğini dile getirerek en azından asgari ücret kadar destek istediler. Talepleri reddedildi. Grevi devam eden Elba Bant, Tarkett ve As Plastik için tüm şubelere dayanışma çağrısı yapılacağı, gelen fonun paylaştıracağı söylendi. Sendikacıların grev öncesi ekonomik zorlukları da kapsayacak bir eğitim vermemesi ve hazırlık yapmaması işçilerin dayanma gücünü zayıflattı. İlk baştan beri “Ekonomik olarak dayanamazsınız” diyen patronun elini güçlendirdi.

GREVDEKİ İLK CİDDİ KIRILMA

Öte yandan patron daha önce bireysel sözleşme imzalayan işçileri arayıp 100 bin lira ödeme yapacağını söyleyerek ikna etmeye girişti. Grevin 9. gününde 10 grev kırıcı işçinin işe başlaması moral bozdu. Sendikacılar durumu değiştirmek için çaba göstermek yerine “Çok erken çözüldünüz, ekonomik sıkıntısı olan işçiler günlük işlerde çalışsın” demekle yetindi. Bu sözler işçilerin birliğini de zedeledi.

HUKUK KİMİN YANINDA!

Sendika merkezinin hukuk bürosu şubenin aksine işçilerin kazanması için elinden geleni yapmaya çalıştı. Grevin başarıya ulaşabilmesi için fason üretimin durması gerekiyordu. Bunun için hukuki girişimlerde bulundu. Fabrikaya hakim ve iş müfettişleri geldi, patronun yasa dışı grev kırıcılığı uygulamaları tutanak altına alındı. Bir hafta sonra fabrikadaki makineler mühürlettirildi. Ancak patron birkaç saat içinde makinelerin çalıştırılamaz olması kararına bir şey yapamasa da mühürleme kararını bozdu, göz göre göre yasaklanmış olan makineler işlemeye devam etti.

GREV KOMİTESİ NASIL KURULDU, NASIL İŞLEDİ?

Grev başlayana kadar hâlâ bir komitesi yoktu, komite konusunda “Ne işe yarayacak ki, zaten birkaç kişi sadece iş yapıyor” görüşü hakimdi. Ancak bu tutum daha çok işçinin mücadeleyi sahiplenmesinin önüne geçiyordu. Grev başladıktan ve patronun üst üste gelen saldırılarının ardından işçiler komite kurmaya ikna oldu. Her geçen gün yeni bir grevci işçinin grev kırıcılığına soyunması, maddi ihtiyaçların ciddi bir problem haline gelmesi gibi sorunlar büyüdükçe komitenin oynaması gereken rol hayati hale geldi. Geç kurulmasından dolayı komite, dayanışma etkinliği örgütlenmesi ve grev kırıcı işçilerin greve tekrardan katılmaları dışında grevi yönetecek düzeye erişemedi. Komite içinde bile iş birkaç kişinin üzerine kaldı. Öncü işçilerin kritik kararların alındığı süreçlerde komitenin ortak fikri olmadan hareket etmesi de işleyişi zayıflattı.

GREV BİR ANDA SONA ERDİ

Tüm eksiklere rağmen grevci işçilerin ve komitenin gecesini gündüzüne katarak grev kırıcılığı yapan işçilerle görüşmeleri, patronun türlü hukuksuzluklarını hatırlatması, bu suça bulaşan işçilerin aileleri ile görüşülmesi büyük etki yarattı. Grevden vazgeçip çalışmaya başlayan 40 işçi grevin 43. gününde iş durdurup yeniden grevci arkadaşlarının arasına katıldı. Bu grevin olumlu sonuçlanabilme olasılığını da artıran önemli bir gelişme oldu.

Grev kırıcılığı yapmış ancak işçi arkadaşlarının, müdahaleleri sonucunda tekrar greve katılmasına, işçilerin hızlıca sendikanın sorunu çözmesi için komite üzerindeki baskısına rağmen, sendikacıların patronu baskılayacak gerekli adımları atmaması, komitenin zayıf olan yönetme sürecini daha da zorlaştırdı.

Komite işçilerin yaşadığı sorunları kendilerinin çözemeyeceği ve tekrardan çözülme sürecinin daha hızlı hayat bulacağı kaygısıyla atılan işçilerin tazminatlarının alınması fikrini dillendirmeye başladı. Bu süreçte tazminatsız işten atılan 16 işçinin tazminatlarını alması öncelik hale gelmişti. Şube başkanı bu talebin kabul edildiğini açıklayarak, “İsteyen girip çalışsın, istemeyenlerin kıdem ve ihbar haklarının verilmesi konusunda anlaştık” dedi. Bu açıklama sendikacıların grevi bitirmeye işçileri ikna etme konuşmasıydı. Grev işçiler ve sendika tarafından 61. günde sözlü, 62 günde resmen bitirildi. O gün çadırda olmayan işçiler, grevin bittiğini kısa bir mesajla öğrendi.

Grevin bitirilmesinde önemli eksiklerden birisi son görüşmeyi işçilerden kimsenin olmadığı koşullarda sendika şube başkanı ve patronun baş başa yapması oldu. Grev komitesinde yer alan öncü işçilerin patronun tekliflerini tüm işçilere sorup onaylarını almadan, sendikal bürokrasinin gazına gelerek grevi sonlandırması ise kabul edilemez bir hataydı.

İŞÇİLERİN İKİ TEMEL GÖREVİ

Daha sendikacılarla temas kurmadan fiili direniş de dahil her türlü meşru silahını kullanan As Plastik işçilerinin bürokratik sendikacılık duvarına nasıl çarptığı en önemli ders. Zira işçiler bu çizgiye teslim olmadığı her dönem daha dik durmayı başarmış ve önemli kazanımlar sağlamıştır. Yenilgiye rağmen As Plastik’te, mücadele neticesinde 12 saatlik günlük çalışma süresi 8’e düşürüldü. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınmaya başlandı. Başta 4 ikramiye olmak üzere sosyal haklar kazanıldı. Sendikanın girmemesine rağmen işçiler kendi temsilcilerini seçtiler.

As Plastik’in de gösterdiği gibi işçilerin sendikalaşmak için iki şeyi aynı anda yapması gerekiyor: İş yeri örgütlenmeleri ile kendi iç birliklerini sağlayacak, mücadeleyi kişilere veya sendikacılara teslim etmeyecek birlikleri kurmak ve sendikal bürokrasinin hakim olduğu sendikal mevzileri ele geçirmek. Bu yapılabildiği oranda Türkiye işçi sınıfının gerçekten insanca koşullarda, insanca ücretlerle çalıştığı bir sabaha uyanabiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Gazze'de can kaybı 44 bin 930'a yükseldi

SONRAKİ HABER

Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği 12 yıl sonra açıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa