İşçiyiz ve barıştan yanayız
Ülkemizde son süreçte yaşanan gelişmelerin en önemlisi Kürt ve Türk halkının barışı için atılan adımlar. Barışa artık ramak kaldı diye umutla beklemekteyiz. Elbette bütün bu gelişmeleri sadece izlemek değil, barışın temellerini kuracak olan halkların fikirleri daha çok önem taşımakta.Bu yüzden barışı sa
Ülkemizde son süreçte yaşanan gelişmelerin en önemlisi Kürt ve Türk halkının barışı için atılan adımlar. Barışa artık ramak kaldı diye umutla beklemekteyiz. Elbette bütün bu gelişmeleri sadece izlemek değil, barışın temellerini kuracak olan halkların fikirleri daha çok önem taşımakta.
Bu yüzden barışı sadece siyasi bir alanda değil belki de daha çok fabrikalarımızda, okullarımızda, komşularımızla kısacası bulunduğumuz her alanda konuşmak ve konuşturmak zorundayız. Barış ancak böyle gelebilir.
Ben de Kayseri’de bir metal fabrikasında çalışmaktayım. Fabrikada dönen tartışmalara bazen uzaktan kulak misafiri oluyorum bazen de tartışmayı başlatan taraf oluyorum. Kimi hararetle karşı çıkıyor kimi “Neden barış olmasın? Olsa ne olur?” diye sorularla kafası karışık bir halde nerede duracağını bilemiyor. İşte bu noktada eğer barıştan yanaysak onu öyle sahiplenmeli ve öyle tartışmalıyız ki barış asla olmamalı diyenin de, “Olsa ne olur” diyenin de kafasında bir nebze olsun olumlu yönde bir fikir bırakabilmeliyiz.
Az çok dönen tartışmalarda benim en çok karşılaştığım iki durum var; birincisi hâlâ bu ülkede bir savaşın varlığını kabul edemeyip “Bu ülkede savaş mı var ki barış olsun” sözü.
Evet, bu ülkede yıllardır süren bir savaş var. Ölen yüz binlerce genç var. Bedenleri bombalarla parçalanan küçücük çocuklar var. Ekmeğini kazanmak için kışın ortasında, sınır dışına katırlarla kaçakçılığa gidip (devletin haberi olduğu halde) askeri uçaklarla bombalanan bir halk var. Hâlâ “en iyi Kürt ölü Kürt’tür, Kürt halkının nüfusunu azaltmak için Kürt kadınlarını Türklerle evlendirelim” diyen bir zihniyet var.
Hâlâ bırakın faillerini kemikleri bile bulunamamış yüzlerce faili meçhul var. Yıllardır bir halka uygulanan zulmün örnekleri çoğaltılabilir. Hâlâ bu ülkede “Savaş mı var ki barış olsun” diyebilir misiniz?
İkincisi tartışma ise; eğer devam ediyorsa arkadaş kızıp gitmemişse hemen Kürt halkının taleplerinden birkaç örnek veriyor: “Ana dilde eğitim istiyorlar sanki okumayın diyen var, onlarda okuyor doktor oluyor, hakim oluyor” gibi örnekler sıralıyor. Evet, okuduk ama ana dilimizi unuttuk, ana dilde düşünmek, konuşmak bir yana artık anlamakta bile zorluk çekiyoruz. Her gün öğretmenimizden güzel Türkçe konuştuğumuz için ödül aldık! Veya konuşamadığımız için dayak yedik,
Kimliğimizi unuttuk her gün hiç ait olmadığımız bir milletin varlığı için ant içtik, sınıflarımızda her halinden Kürt olduğumuz belli olduğu için dışlandık en köşede sinmiş bir halde ders dinledik. Yani zordu okumak. Evet biz okuduk ama Türkleşerek okuduk.
Eminim birçok fabrikada, üniversitede lisede kısacası şu sürecin konuşulduğu her yerde yukarıda yazdıklarıma benzer şeylerle karşılaşıyoruz. Önümüze koyduğumuz iş zor ama hepimizin çabasıyla gerçekleşeceğine inanıyorum.
Diliyorum ki artık tüm Türkiye halkı barışı sahiplenir ve bizler ne savaşı ne de barışı konuşuruz.
*KAYSERİ