18 Aralık 2024 04:15

Nobel ödüllü Han Kang edebiyatı hakkında | Kore’nin uzun havası

Koray YETİŞ
İzmir

2024 yılında aldığı Nobel Edebiyat Ödülü ile tüm dünyada ses getiren Güney Koreli Yazar Han Kang, aslında 2016 yılında Uluslararası Man Booker Ödülü’nü “Vejetaryen” kitabı ile almış, uluslararası arenada kalıcı olduğunu ilan etmiştir. Yazarın Türkçeye çevrilen dört kitabı bulunuyor: “Vejetaryen”, “Beyaz Kitap”, “Çocuk Geliyor” ve son kitabı “Veda Etmiyorum”.

Biz de 1970 doğumlu, çok satan kitapların yazarının Nobel Ödülü almasını bahane ederek “Sıradan bir okurun gözünden Han Kang edebiyatı ne ifade ediyor?​” sorusuna beraber cevap arayalım istedik.

Ülkemizde bir klişe haline gelen “Korelilerin kültürü bize çok benziyor”, “Vallahi alışkanlıkları aynı biz”, “Bir kere eve onlar da ayakkabı ile girmiyorlar” ile sınırlı olan Kore bilgimi ve muhtemel okurlarının da Kore bilgisini yerle yeksan eden, “Vejetaryen kitabında kan, delilik, obsesyon arasında istikrarlı bir yükselişle deliren tabiri caizse ölüme yatan Yonğhe karakterinin bu yolculuğuna kocasının, kayınçosunun(?) ve kız kardeşinin gözünden eşlik ederek, kimi yerde midemiz bulanarak pek çok kez de empati yapmamaya çalışarak eşlik ediyoruz. Yazar herkesin kutsal bildiği, kutsal diyemeyenlerin de ahlak kelimesi ile sınırlandırdığı dünyanın kırılgan olan tüm değerlerine Yonğhe üzerinden saldırırken sarsılmak isteyen herkesi gerçekten sarsabiliyor. Her halükarda yazar kendisini belli bir hisle okutuyor. Ahlak ve kutsallık gözünden bakan Ekşi Sözlük yazarlarından birisi kitap ile ilgili düşüncesini; kitabı okuduktan sonra başkası okumasın diye parçalamak olduğunu ilan ediyor mesela.

‘KUTSAL DÜZENİN’ VARLIĞINA BİR SALDIRI

Kitabı okurken Yonğhe’nin et yemeyi bırakmasının asıl sorun değil de bu eylem ile başlayan sürecin kocasına, ailesine hatta kutsal düzenin varlığına bir saldırı haline gelmesinin asıl sorun haline geldiğini hissediyoruz. Evet, Kore toplumu ile çok benzediğimizi söyleyebilirim. Feodal tutumlarımız o kadar benzer ki bir kadının ya da çocuğumuzun ne yemesi, nasıl davranması gerektiğine erkek ya da baba ve anne olarak karar verme yetkisine sahip olduğumuza inancımız tam.

Sözü fazla uzatmadan yazarın diğer kitaplarında da aslında aynı radikallik ve yıkıcılık hissini bekleyerek hızla okudum. Şaşırtıcı olan Vejetaryen’i yazan sanki kendisi değilmiş de başka birisiymiş gibi ilk kitabındaki tarzından bir anda uzaklaşmış, okurun ülkesi ile ilgili hiçbir şey bilmediğini tokat gibi suratına çarptığı kitaplar dizisini yazmaya koyulmuş.

KATLİAMIN YARATTIĞI TAHRİBATI ANLATIYOR

“Çocuk Geliyor” kitabında Güney Kore’de darbeci yönetime karşı Jeonnam Üniversitesi öğrencilerinin liderlik ettiği ve yüz binlerce insanın katıldığı mitinglerle başlayıp halkın öz yönetim ile bölgeyi kontrol altına alması sonucunda gözdağı vermek isteyen darbeci hükümetin en seçkin ve saldırgan birliklerini bölgeye seferber etmesi ile uzlaşmaz her iki kesimin tarihin her döneminde karşı karşıya gelmesiyle yaşanan katliam sürecinin insanlarda yarattığı tahribatı anlatıyor. Eline aldığı neşterle canımızı yakarak ama ajitasyona kaçmadan, sloganların pankartların arkasına saklanmadan morgda çalışan bir çocuğun, yaşayan bir annenin, yakalanıp işkenceler gördükten sonra hayatta kalmış olmanın yükünü taşıyan bir Korelinin gözünden bize anlatma derdine düşüyor Han Kang. İyi de yapıyor bu işi. Türkçeye çevrilen diğer kitapları Beyaz Kitap ve Veda Etmiyorum’dan bilerek bahsetmeyip Han Kang külliyatını meraklı okurun ilgisine bırakıyoruz.

‘TRAVMALAR’ BİZDEN UZAK DEĞİL

Nobel Ödülü’nün veriliş nedeni “Tarihsel travmalarla ve görünmez kurallarla yüzleşmekte ve her bir eserinde insan yaşamının kırılganlığını gözler önüne sermektedir. Beden ve ruh, yaşayanlar ve ölüler arasındaki bağlantılar konusunda eşsiz bir farkındalığa sahip olan Kang, şiirsel ve deneysel üslubuyla çağdaş düzyazıda bir yenilikçi haline gelmiştir” diyerek açıklıyor Nobel Komitesi. Ortadoğulu sıradan bir okur için ne yazık ki bu kadar “şiirsel”, “deneysel” ve “görünmez kurallar” bütünü gibi gelmiyor Kang’ın dili.

Her güne kadın cinayetleri haberleri ile başlanılan ülkemizde mesela “Vejetaryen”in konusunun yenilikçi değil, her gün yaşadığımız dünyanın bir gerçeği olduğunu biliyoruz. İlk bölümde o kadar çok “karım”, “benim karım” sözcüğü geçiyor ki kadına verilen toplumsal değerin bizim ülkemizden farklı olmadığını anlıyoruz. Bu yüzden içimden “Seni en çok biz anlarız Yonğhe” derken yakalıyorum kendimi.

Nobel Ödülü Komitesinin tarihsel travmalar dediği bizden hâlâ travma olacak kadar uzak değil. Mağaralarımızda toplu mezarlar buluyoruz, barış diye haykırdığımız mitinglerde bombalarla katlediliyoruz. Sınırdan mazot kaçıran köylülerin savaş uçakları ile bombalandığına tanık oluyoruz. O yüzden seni en iyi biz anlarız Han Kang.

Yazarı bu kadar övdükten sonra bir okur olarak eleştirmekte hakkımız ise eğer; binlerce demokrasi yanlısı Korelinin sadece bir günde miting alanına helikopterlerden açılan ateş ile öldürüldüğünü, ufak çocukların gelecekte intikam almaya çalışan “kızıl piçler”den olmasın diye sakat bırakıldığını senin neşter gibi kullandığın kaleminin bizde açtığı yaralar ile öğrendik. Ne yazık ki katili göstermeden, kötüyü harekete geçiren politikayı, iyiyi sokağa çıkartan cesaretin nedenlerini sorgulamadan, dokunmaktan özellikle kaçınarak anlatmış olman da bizim eleştirimiz olarak kalsın. Sonuçta Çocuk Geliyor kitabında söylettiğin gibi:

“– Demem o ki ağabey, bizler kırılarak bir ruha sahip olduğumuzu gösteriyoruz değil mi? Gerçek camdan yapılmış insanlar olduğumuzu ispatladık.”

Evrensel'i Takip Et