Doç. Dr. Özkan Gökcan'la Suriye'yi konuştuk | Neoliberal politikalar ve baskı, rejimin çöküşünü getirdi
Doç. Dr. Özkan Gökcan: "Rejimin antidemokratik uygulamaları ve neoliberal politikaları halk arasında derin yoksulluk ve hoşnutsuzluk yarattı. Şam’ın düşüşünde Rusya’nın tutumu da belirleyen oldu."

Fotoğraf:AA
Orhan KURUL
Dersim
Suriye'de HTŞ’nin saldırılarıyla Esad rejiminin çökmesi bölgesel gelişmeleri de beraberinde getirdi. Munzur Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özkan Gökcan, Esad rejiminin düşüşünde hem kısa vadeli dış faktörlerin hem de uzun vadeli iç dinamiklerin rol oynadığına dikkat çekti: “Rejimin antidemokratik uygulamaları ve neoliberal politikaları halk arasında derin yoksulluk ve hoşnutsuzluk yarattı ve Rusya’nın tutumu İran’ın durumu etkili oldu.”
"REJİMİN DÜŞMESİ 1 HAFTADA DEĞİL 53 YIL ARTI 1 HAFTADA GERÇEKLEŞTİ"
Suriye'de 50 yılı aşkın süredir iktidarda olan Esad rejimi nasıl bu kadar kısa sürede dağıldı?
Evet rejimin düşüş süreci çok kısa sürede oldu ama bence buna neden olan kısa vadeli ve uzun vadeli gerekçeler var. Kısa vadeli gerekçeler genel itibarıyla Suriye’deki savaşa müdahil olan dış aktörlerin savaşı nasıl okuduğunda yaşanan değişimle alakalı. En temel gerekçe de bence Rusya’nın daha doğrusu Putin’in değişen tutumu. 2016 yılında Esad rejiminin ülkenin çoğunluğunda kontrolü yeniden ele almasında Putin’in doğrudan askeri ve siyasi desteğinin önemli bir rolü olduğu bilinen bir gerçek. Ancak o günden bugüne Esad tüm müzakere süreçlerine kapalı bir tutum benimsedi, içeriden gelen reform taleplerine karşılık vermedi, ayrıca Rusya’nın geri alınmasına destek verdiği bölgelerde kontrolünü tam anlamıyla yeniden tesis etmedi. Nasılsa Rusya her koşulda askeri gücü ile arkamda diye düşündü sanırım. Bu nedenle bence Putin’in Esad’a kızgınlığı olduğunu söylemek mümkün. İşin içine bir de Ukrayna Savaşı girince, Putin bütün askeri önceliğini Ukrayna’nın kontrolüne verdi. Tüm bu unsurlar bir araya gelince Esad’ın Rusya’ya yaptığı son ziyarette Putin açıkça “çekil” mesajı verdi. Bu anlamda Şam’ın düşüşünde Rusya’nın tutumu bana göre temel belirleyen oldu. Esad rejiminin bir diğer en önemli destekçisi İran’ın da siyasal, ekonomik ve askeri olarak sıkıştırılmış olması nedeniyle destek sağlayamaması, hızlı bir çözülmeyi beraberinde getirdi. Bu nedenle kısa vadede mesele Esad muhaliflerinin ve cihatçı grupların askeri başarısından çok Esad yönetiminin aradığı desteği bulamamasından kaynaklı çekilmek zorunda kalması olarak okunabilir.
Bunlar kısa vadeli gerekçeleriyse uzun vadeli gerekçeleri nelerdir?
Bu süreç elbette sadece kısa vadeli gerekçeler üzerinden açıklanamaz. Esad rejimi 50 yılı aşkın süredir ülkeyi baskıyla yöneten otoriter bir rejim. Bu gerçekliği cihatçıların veya rejim muhaliflerinin tutumlarından bağımsız olarak değerlendirmek gerek. Yani Esad rejiminin antidemokratik olduğunu söylemek kimseyi cihatçı yapmaz. Çünkü Baas rejiminin hem Suriye’deki hem de Irak’taki özü, otoriter rejimler olmasıydı. Dolayısıyla Esad sanki bir demokrasi havarisiydi de cihatçı örgütler bu demokrasi havarisini düşürdü diye bu süreci okumak, Suriye’de son 50 yıllık süreçte yaşanan insan hakları ihlallerini, neoliberal politikalarla birlikte gerçekleşen derin yoksullaşmayı görmezden gelmek olur. Esad rejiminin tarihi, rejim muhaliflerine yönelik tüm unsurların yoğun bir insan hakları ihlaline maruz kaldığı bir tarihtir. Tıpkı Irak’ta Saddam Hüseyin gibi Suriye’de Hafız Esad ve oğul Beşar Esad da rejimin ekonomik, siyasal veya toplumsal politikalarını protesto edenleri sert bir şekilde cezalandırmıştır. Dikkat etmek gerek burada cihatçı radikal unsurlardan bahsetmiyoruz. İçinde Kürlerin, Sünnilerin, Alevilerin ve toplumun diğer tüm kesimlerinin olduğu geniş halk kitlelerinden bahsediyoruz.
Beşar Esad’ın 2000 yılında babasının koltuğuna oturmasının ardından izlediği neoliberal politikalar geniş halk kitlelerinde derin bir yoksulluk yarattı. Örneğin 2006-2010 yılları arasında çok büyük bir tarımsal kriz yaşandı. Bu süreçte reform adı altında yapılan özelleştirmeler ve yolsuzluklar, halkın büyük kısmının ciddi ekonomik sıkıntı içine girmesine neden oldu. Sadece ekonomi politikalarını protesto amacıyla yapılan gösteriler bile sert bir şekilde bastırıldı. Bir de bunun üstüne savaşın yarattığı ağır ekonomik yük ve istikrarsızlık eklenince, sokakta tepki daha da derinleşti. Rejimin değişmesini isteyenler, rejim karşıtı hangi unsura kendini daha yakın hissediyorsa onun yanında politize olma sürecine girdi. Dolayısıyla 50 yılı aşkın süredir devam eden ve neoliberal politikalarla derinleşen yoksulluğu ve Suriye halkının her kesimine yansıyan antidemokratik uygulamaları görmezden gelip son bir haftada her şey değişti demek tek başına açıklayıcı olamaz. Tüm bu nedenlerle Esad rejiminin düşmesi aslında 1 haftada değil 53 yıl artı 1 haftada gerçekleşti.
Doç.Dr. Özkan Gökcan
"ASIL ROL ABD VE İSRAİL’E AİT"
Peki ABD, İsrail ve Türkiye devletlerinin bu dağılmada nasıl bir etkisi var?
Üç ülkenin de Suriye’de rejim karşıtlarını desteklediği malum. Dolayısıyla dağılmada etkisi var diyebiliriz. Ancak bu kadar kısa vadede Şam’ın düşmesinde bence asıl rol ABD ve İsrail’e ait. ABD’nin Ukrayna üzerinden Rusya’yı sıkıştırmaya devam etmesi, Putin’in Suriye’yi ikinci plana atmasında etkili oldu. Hatta bu sürecin ABD ve Rusya arasında bir pazarlık konusu haline geldiğine dair haberler de çıktı. İsrail’in ise son dönemde Filistin ve Lübnan Savaşı ile Hizbullah’ın askeri kaynaklarına ve prestijine ciddi zarar vermesi, Esad rejiminin Hizbullah’tan ve İran’dan beklediği desteği alamamasına neden oldu. Ayrıca İsrail’in Heyet Tahrir el-Şam’ı (HTŞ) açıktan desteklediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Colani’nin Şam’ı kontrol altına aldıktan sonra İsrail’i bir tehdit olarak görmüyoruz açıklaması yapması, İsrailli askeri malzeme firmalarının ürettiği kıyafetlerle poz vermesi bu açıdan önemli. Bu arada ABD’nin HTŞ’yi terör örgütü olarak kabul ettiğini unutmamak gerek.
"HTŞ İLE ORTAKLAŞMAYANLAR DIŞARIDA KALACAK"
HTŞ şimdiden ılımlı mesajlar veriyor, kurulacak 'yeni sistem' nasıl olacak bir ön görünüz var mı?
Biliyoruz ki HTŞ, Suriye’de savaş sahnesine el Kaide bağlantılı radikal cihatçı bir örgüt olarak çıktı. Son dönemde siyasi meşruiyet kazanma adına Liderleri Colani üzerinden ulusal ve uluslararası kamuoyuna ılımlı mesajlar verse de bence ortaya çıkışı ile bugün geldiği nokta arasında anlamlı bir fark yok. Bu tür radikal örgütlerin ılımlı mesajlarının geçiş sürecini yönetebilmek ve büyük güçlerin tepkisini çekmemek adına olduğunu Afganistan’da Taliban örneğinden biliyoruz. HTŞ’nin bir uzlaşı değil kendi belirlediği yönetsel ilkeler çevresinde bir yönetim oluşturmak istediğini söylemek mümkün. Bunun gerçekleşmesi, HTŞ ile ortak paydada buluşamayacak tüm unsurların dışarıda kaldığı bir yönetim şeklini beraberinde getirecektir ki bu da yoğun insan hakları ihlallerinin yaşandığı ve iç savaş sürecinin derinleştiği yeni bir dönemin kapılarını aralayabilir. Suriye'nin yeni adalet bakanının ülkenin şeriat hükümleri ile yönetileceğini söylemesi bu anlamda önemli ipuçları barındırıyor.
"KÜRTLERİN ÖNCELİKLERİ, STATÜLERİNİ KORUMAK"
Kürtlerle ilişkilerinin nasıl olacağına dair bir değerlendirmeniz var mı?
Kürtler Suriye’de kimlik dahi verilmeyen bir toplulukken bugün fiili olarak yönettikleri bir bölgeye sahip. Dolayısıyla elbette ki öncelikleri bu statülerini korumak ve mümkünse anayasal güvence altına almak. Bu anlamda HTŞ’nin Şam’ı aldıktan sonra yaptığı tüm unsurların birlikte yöneteceği bir Suriye inşası açıklaması Kürtler nezdinde olumlu karşılık buldu. Hatta üç yıldızlı Suriye bayrağının Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi bölgesinde de kullanılacağı açıklandı. Kürtlerin beklentisi HTŞ’nin birlikte yönetime ilişkin açıklamalarının bir an önce pratiğe dökülmesi ve elde ettikleri idari kazanımların tanınması. Ancak bu sadece HTŞ ve Kürtler bağlamında değerlendirilebilecek bir süreç değil. Kanımca kısa vadede gidişatı belirleyecek en önemli aktörler ABD ve Türkiye olacak. HTŞ’nin ılımlı açıklamalarının Türkiye destekli SMO nezdinde şu an itibarıyla hiçbir karşılığı yok. Türkiye, SMO nezdinde bu süreci devam ettirmeye niyetli olsa da ABD askerlerinin uzun bir aradan sonra Kobanê’ye konuşlanması önemli bir gelişme. Şu an Türkiye, Suriye’deki süreçte en aktif rol oynayan aktörlerden biri. Dolayısıyla ABD ile özerk yönetimin geleceği konusunda düşeceği anlaşmazlık veya yapacağı anlaşma Kürtlerin kaderini doğrudan etkileyecek gibi.
Evrensel'i Takip Et