Van Büyükşehir Belediyesi eş başkanları: "Hükümet halkımıza kulak versin"
Mazbata gasbı girişiminin halkın tepkisiyle püskürtüldüğünü hatırlatan Van Büyükşehir Belediyesi eş başkanları halkın iradesine saygı istedi, "Ne olursa olsun halka hizmete devam edeceğiz” dedi.
Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Neslihan Şedal ve Adbullah Zeydan| Fotoğraf: Van Büyükşehir Belediyesi Basın Bürosu
Fatih POLAT
Van
Van İl Seçim Kurulunun 31 mart seçimlerinin ardından mazbatayı Van Büyükşehir Belediyesi eş başkanı seçilen Abdullah Zeydan yerine, AKP’li adaya vermesi, kentte gün boyu protestolara yol açmıştı. Ardından Yüksek Seçim Kurulu (YSK), mazbatasını Zeydan'a geri verme kararı almıştı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi daha sonra Zeydan hakkında "Yasaklanmış haklarının geri verilmesine dair ek kararların hukuki değerden yoksun olduğu" gerekçesiyle bozulmasına hükmetti. Gerekli inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra yeniden karar verilmesi adına, dairenin kararının Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmedildi.
Ardından, 29 Kasım’da, Van’ın Bahçesaray Belediyesine kayyım atandı. Bu karar Van açısından da yeni bir endişe kaynağı oldu. Dört gün geçirdiğim Van’a dair notlarımı yazacağım. Bugün Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlarını dinliyoruz.
Öncelikle hem hayırlı olsun hem de geçmiş olsun. Nasıl bir belediye devraldınız ve şu ana kadar neler yaptınız?
Neslihan Şedal: Öncelikle hoş geldiniz. Emeklerinize sağlık. Normal bir belediye devralmadık. Kayyumların gasbı altında olanı yeniden halkın belediyesi yapma iddiasıyla yola çıkmıştık. Geldiğimiz fikriyat da buna dayanıyor. Çok net enkaz devraldığımızı söyleyebiliriz. Buraya atanan kayyumlar, 100 yıldır bu halk nasıl ki, bir halkı halk yapan değerlerden koparılmak isteniyorsa öncelikle halkı kimliksizleştirmek, dilini yok etmek isteyen bir anlayışla çalışmalar yürütmüş. Bunun yanında kurumların mali olarak büyük bir tahribata uğradığını ifade etmek gerekiyor. İktidar burada DEM Parti’nin birinci çıkacağını biliyordu. Fiili olarak kayyum atamasa bile borç batağına sürükleyerek hizmet veremez hale getiren bir süreç yaşadık. Ama hiçbir zaman borcu gerekçelendirerek hizmet etmeyen bir pozisyonda olmadık. Halkın katılımını esas aldığımız, şeffaf belediyecilik anlayışıyla çalışmalarımıza koyulduk. Alt yapı, üst yapı, yol, su ve diğer hizmetlere dair çalışmalarımız oldu. Bizim fikriyatımız demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir fikriyat. Ve kadın özgürlük sorununun çözülmediği yerde toplumsal sorunların çözülmeyeceğini her zaman ifade ediyoruz. Kayyum politikasının düşman olduğu en temel konulardan biri bu. Kadın kazanımlarını yok eden, özgür yaşam alanlarını bertaraf eden bir anlayış. Açılan her kurumu kapatan ve kadınları klasik bir yaşama zorlayan, şiddetle hesaplaşabileceği tüm mekanizmaları ortadan kaldıran bir yerden yaklaştılar.
Abdullah Zeydan: Fatih Bey ben de öncelikle hoş geldiniz diyorum. Siz ve bütün basın emekçisi arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyoruz. Biz, sekiz ayda kayyumun bıraktığı tahribatı ortadan kaldıracak pek çok adım attık sınırlı imkanlarımıza rağmen. Savunduğumuz fikriyata uygun olarak, halkımızla birlikte belediyeleri yönetme sürecini başlattık. Kent Konseyini işlevsel hale getirdik. Çevreyle ilgili sorunları çevre dernekleriyle, eğitim, sağlık, sosyal politikalarla ilgili sıkıntıları ilgili meslek örgütleriyle, imar, ulaşım, deprem, afet konularıyla ilgili TMMOB’yle, emek ve meslek örgütleriyle bütün bu tahribatları ortadan kaldıracak çalışmalarımız oldu. 9-10 milyar borç var. Peki bu borcu nasıl yapmışlar? Biliyorsunuz belediyeler halka en yakın hizmet kurumlarıdır. Ve yapmaları gereken işler bellidir. Fakat, kayyum belediyenin kaynaklarını farklı kurumlara peşkeş çekmiş. Milli eğitim için 150 okul yapmış. Yol yapması gerekirken, atık su arıtma tesisi yapması gerekirken, kenti depreme, afetlere hazırlaması gerekirken, kentteki yoksulluğa, işsizliğe çare bulması gerekirken kalkmış 3 milyara yakın Milli Eğitim Bakanlığına okul yapmış. Biz okul yapılmasına karşı değiliz. Fakat bunun için devlet zaten Milli Eğitim Bakanlığına para veriyor. İhaleleri de hep kendi yandaşlarına peşkeş çekmişler. Sağlık Bakanlığına öyle, Diyanet İşleri Başkanlığına öyle…
Araya girip bir şey sormak istiyorum. Öğretmenlerle konuştum. Öğrenci başına 3-4 bin lira tutarında kayyım tarafından kitap desteği yapıldığını ve ‘Kayyım ne istiyorsak yapıyor’ algısının oluşturulduğunu söylediler. Öte yandan, Ankara ve İstanbul’da muhalefet belediyelerinin okulların eksikliklerinin giderilmesine yönelik destekleri konusunda merkezi yönetimin engeliyle karşılaştıklarını biliyoruz.
Abdullah Zeydan: Kayyum döneminde yapılan hiçbir ihale şeffaf ve katılımcı bir şekilde yapılmamış. Kitap meselesi de öyle. Biz de halen üniversiteye hazırlanan çocuklara destek yayınlarında katkı sunuyoruz. Fakat buradaki mesele şu: 300 milyonluk kitap alınmış. Peki gerçekten amacına uygun yapılmış mı? Eğer gerekten kayyum o öğrencileri düşünseydi, öğrencilerin daha rahat koşullarda yaşaması için bir imar, ulaşım ve belediye hizmeti sunardı. Size çok çarpıcı bir örnek vereyim. Buraya Bekir Kaya Eş Başkanımız zamanında AB’den, biyolojik atık su tesisinin yapımı için 52 milyon avro hibe alındı. Kentteki bütün atık suların arındırılıp tekrar temiz su olarak göle akıtılması projesi. Kayyum gelir gelmez bu projeyi iptal etti ve ‘Belediye kendi imkanlarıyla bir atık su arıtma tesisi yapacak’ dedi. Bunu yaparken atık kapasitesini eksik yaptılar. Şu anda Van’ın yüzde 20 atık suyu bu eksik kapasiteden kaynaklı direkt Van Gölü’ne akıtılıyor. O atık su arıtma tesisinin koku giderim ünitesini yapmamışlar. Tuşba ilçemizde yüz binlerce insan o kokudan orada oturamıyor.
Bütün bu tahribata rağmen kayyumun sekiz yıldır yapmadığı yolları biz yaptık. Kayyum döneminden kalan sigorta ve vergi borçlarını da bizden kesmeye başladılar. VASKİ’nin (Van Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) beş aylık elektrik borcu ödenmemişti. BEDAŞ bizi, ileri biyolojik arıtma tesislerinin enerjisini sağlayan, kente su sağlayan pompaların enerjisini kesmekle tehdit etti. Onun 150 milyonunu ödemek zorunda kaldık. 200 km asfalt yaptık. 30 yıldır yolu yapılmayan köylere yol yaptık.
İmkansızlıklara rağmen Van’ın dışında okuyan Vanlı 3 bin 20 üniversiteli gence ayda 3 bin lira eğitim desteği vermeye başladık. Kredi ve Yurtlar Kurumu 2 bin TL veriyor.
Biliyorsunuz Van bir deprem kenti. Yapı stokunun yarısı depreme dirençli değil. Ve 10 yıl önce büyük bir deprem yaşadık. Kayyumun afetlere, depreme yönelik herhangi bir çalışması olmamış. Biz Afet İşleri Daire Başkanlığını işlevsel hale getirdik ve 2011 depreminde burada Van halkıyla dayanışma gösteren Japon Doktor Miyazaki’nin adını vereceğimiz afet koordinasyon merkezini kurduk. Ocak ayının ilk haftası açılışını yapacağız.
“NE OLURSA OLSUN HALKA HİZMETE DEVAM EDECEĞİZ”
Önümüzdeki bir yıl içinde neler yapmayı hedefliyorsunuz? Bir de Diyarbakır ve Van Büyükşehir Belediyeleri, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Dairesi Başkanlığına dair Diyarbakır’da bir sempozyum yaptı. Bu kapsamda neler yapacaksınız?
Neslihan Şedal: Abdullah Başkanın ifade ettiği noktadan devam edeyim. Yazın hiçbir öğrenci burada yokken kitap ihalesine çıkılmış ve tonlarca kitap depolara konulmuş. Yerele katkısı olsaydı yereldeki matbaacılardan alınırdı ama Tokat’tan alınmış. Bunun araştırılmasını istiyoruz.
Hiçbir zaman, bugün yarın kayyum atanır, ona göre pozisyon alalım gibi bir durumumuz söz konusu olmuyor. Biz buraya halka hizmet için geldik. Ne olursa olsun halka hizmete devam edeceğiz. Yapmış olduğumuz planlamanın çok önemli bir ayağı engelli politikaları ve hizmetleri. Şu ana kadar engellileri bağımlı hale getiren adımlar atılmış. Biz engellilerin kimseye bağımlı olmadan özgür bir yaşamı inşa edebilmeleri üzerinden bir politika yürütüyoruz. Daire Başkanlığının kurulmasının temel esaslarından biri bu alandaki politikaları daha kapsamlı ve kalıcı yürütebilmek. Mola evlerinden tutun, özgür yaşam alanları, sosyal aktivitelerin gerçekleştirilebileceği ve üretim yapılabilecek alanlara kadar birçok projeyi hayata geçireceğiz. Kent Konseyinin güçlü bir ayağı engelliler. Yönetimde temsiliyetlerinin olması çok önemli. Bunu yaparken erişilebilir kent meselesine önem veriyoruz. Ruhsat verme aşamasında, engelli rampası var mı, asansörü engellilerin kullanımına uygun mu, bunların hepsi ruhsata tabi tutulacak. İmar planlamasında alt geçitlerden üst geçitlere kadar aklımıza gelebilecek her ne varsa engelliler için erişilebilir bir kent bakış açısıyla dizayn etmeyi düşünüyoruz. Belediyede işaret dili bilen kişilerin istihdam edilmesinden tutalım, onların sivil toplum bünyesinde yürütmüş oldukları projeleri desteklemeye kadar birçok adım atacağız.
“TÜRKİYE TOPLUMUNUN KUCAKLAŞMAYA İHTİYACI VAR”
Abdullah Bey sizin üzerinizde bir yargı baskısı var. Bu sizi nasıl etkiliyor?
Önce şunu söyleyelim, hep söyledik. Kayyum bir hırsızlık ve yolsuzluk düzenidir. Ve büyük bir yoksulluğa da neden olan bir sistemdir. Bu kayyum anlayışına ve son dönem Türkiye’de yaşanan adaletsizliklere, tecrit başta olmak üzere, halkımız 31 Mart’ta yüksek bir itirazla hükümete bir cevap verdi. “Ben bu sistemi asla kabul etmiyorum. Bu benim irademe, haysiyetime karşı bir yok saymadır, bir saldırıdır ve bu uygulamalarınızdan vazgeçin” dedi. Açıkçası biz 31 Mart seçimlerinden sonra halkın bu güçlü cevabına hükümetin olumlu yaklaşacağını tahmin ediyorduk. Çünkü Türkiye toplumunun kayyuma, gasba, darbeye, hukuksuzluğa ihtiyacı yok. Kucaklaşmaya, demokrasiye, halk iradesinin tecelli etmesine ve toplumsal barışa ihtiyacı var. Biz, Türkiye’de kronikleşmiş sorunların çözümüne katkı sunacak bir süreci beklerken yeniden halk iradesini gasbetmeye çalışıyorlar. Bunun anlamı şudur. DEM’i ısrarla siyaset dışına itmek. Bu, Türkiye’de yaşayan 85 milyon insana zarar veren bir anlayıştır. Halkımız bunu kabul etmiyor.
Toplum kayyuma ne kadar karşı olduğunu bu mazbata gasbı girişiminde gösterdi. Artık hükümetin bunu görmesi lazım. Halkın iradesine saygı göstermesi lazım. Bizler Türkiye toplumuna buradan sizlerin vasıtasıyla seslenmek istiyoruz. Hep birlikte bu kayyum gasbına karşı durmamız gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.