19 Aralık Cezaevi Katliamı'nın üzerinden 24 yıl geçti
19 Aralık 2000'de 20 cezaevinde düzenlenen ve "hayata dönüş” adı verilen operasyonda 32 kişi yaşamını yitirdi. Bu cezaevi katliamının üzerinden tam 24 yıl geçti.

19 Aralık Cezaevi Operasyonu sonrasında Bayrampaşa Cezaevi. (Fotoğraf: Ali Can Bulut/AA)
Eylem NAZLIER
İstanbul
19 Aralık 2000'de 20 cezaevinde düzenlenen ve "hayata dönüş” adı verilen operasyonda 32 kişi yaşamını yitirdi. Bu cezaevi katliamının üzerinden tam 24 yıl geçti. Operasyonun gerekçesi tecrit uygulanan F tipi cezaevlerine karşı başlatılan ölüm orucu eylemleriydi. Geçen 24 yılda cezaevlerindeki tecrit derinleşti, tecride karşı mücadele ise hiç bitmedi. Bugün tecrit mahpusların “kuyu tipi” diye ifade ettiği S ve Y tipi cezaevleri ile anılıyor.
19 Aralık Katliamı’nın F tipi cezaevlerinin yaygınlaştırılmasının başlangıcı olduğuna dikkat çeken İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkan Gülseren Yoleri, 1997’den itibaren tecrit sistemine karşı yürütülen mücadeleyi hatırlattı ve “Tecrit, insan haklarına aykırı bir işkence yöntemidir. Ancak Türkiye'de bu uygulama 19 Aralık operasyonu ile sistematik hale getirildi” dedi.
Tecridin mahpuslar üzerinde derin psikolojik etkiler yarattığına dikkat çeken Yoleri, cezaevlerinde “intihar” denilen şüpheli ölümlerde artış yaşandığına dikkat çekti. İHD'ye yapılan başvurulara dikkat çeken Yoleri, ölümle tehdit edilen bazı mahpusların tehdit sonrası tekli hücrelere alındığını ve bir süre sonra ise “intihar” ettikleri yönünde raporlar geldiğini belirtti.
DAHA YOĞUN TECRİDE GEÇİŞ: KUYU TİPİ!
Tecrit sisteminin derinleştiğine vurgu yapan Yoleri S ve Y tipi cezaevlerinin yanı sıra yüksek güvenlikli cezaevlerinin mahpusları tamamen izole etmek için tasarlandığına dikkat çekti: “Bu yeni sistemlerde mahpuslar sadece kendi seslerini duyabiliyor, gardiyanların sesini bile işitemiyorlar. Bu durum, mahpusların tamamen insansızlaştırıldığı bir düzen yaratıyor.”
2 Aralık tarihli Adalet Bakanlığı verilerine göre cezaevlerinde kapasite fazlası 79 bin kişi bulunduğunu hatırlatan Yoleri, cezaevlerindeki uygulamaların rejimin aynası olduğunu söylüyor: “Bugün cezaevlerinde gördüğümüz politikalar, toplumda da ötekileştirme, düşmanlaştırma ve atomizasyon yaratmayı amaçlıyor. Irak'taki Ebu Gureyb Cezaevinde yaşanan işkencelerden Suriye'de Sednaya Cezaevine kadar birçok coğrafyada aynı yöntemlerin uygulandığını görüyoruz. Bu baskıcı rejimlerin yönetme anlayışındaki ortaklaşmayı gösteriyor.”
KATLİAMIN SORUMLULARI CEZALANDIRILMADI
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Metin Bakkalcı ise 19 Aralık Cezaevi Katliamı’nın hiçbir gerekçesinin kabul edilemeyeceğini belirtti: “Gerekçe, açlık grevi yapanların hayatlarını kurtarmak olarak açıklandı. O güne kadar açlık grevleri kaynaklı bir can kaybı yaşanmamıştı. Oysa operasyon doğrudan 32 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Hapsedilmiş insanlara yönelik şiddet akıl alır bir şey değil. Geçen 24 yılda cezasızlık politikası da sürüyor.”
O dönem yaşananların sadece bir adli mesele olarak değerlendirilmesinin yetersiz olduğunu ifade eden Bakkalcı, “Operasyon sonrası hayatını kaybedenlerin ve mağdur olanların haklarının telafi edilmesi için etkili ve bağımsız yargılama süreçleri gerekiyor. Ancak bugüne kadar bu yönde ciddi bir adım atılmadı” dedi.
19 Aralık Katliamı’nın toplumsal bir travma olduğunu ifade eden Bakkalcı, “Bu operasyon sistematik ihlallerin kurumsallaşması açısından bir dönüm noktası oldu. Her şey herkesin gözü önünde gerçekleşti. İstanbul ve Minnesota protokollerine uygun şekilde yeniden soruşturmalar başlatılmalı. Bu katliam insan hayatının ne kadar değersizleştirilebildiğini, sistemin insan haklarına karşı nasıl körleşebildiğini gösterdi. Adalet sağlanmadıkça, bu yara kanamaya devam edecek” dedi.
KATLİAMIN SORUMLULARI CEZALANDIRILMADI
Tam 24 yıl önce, 19 Aralık 2000'de, Türkiye'nin cezaevi tarihine kara bir leke olarak geçen bir operasyon gerçekleştirildi. “Hayata dönüş operasyonu” adı verilen bu katliam 20 cezaevinde eş zamanlı olarak yürütüldü. Operasyona 8 jandarma komando taburu, 37 bölük asker, binlerce çevik kuvvet ve ceza infaz memuru katıldı. Sonuçta, 30'u mahpus, 2'si kamu görevlisi olmak üzere toplam 32 kişi yaşamını yitirdi. Devletin operasyon “gerekçesi” F tipi tecride ve cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı süren ölüm orucu eylemlerini durdurmaktı. Operasyon sonrası ölüm orucu eylemleri yaygınlaştı. Katliamın ardından 41 hapishanede ölüm orucu eylemi sürdüren 122 kişi hayatını kaybetti; 600'ün üzerinde kişi ise fiziksel olarak hasar aldı. “Hayata dönüş” adı altında sürdürülen bu katliam hedefine ulaşamadığı gibi sorumluları da cezalandırılmadı.
Evrensel'i Takip Et