Akademisyen ve siyasetçi Hişyar Özsoy: İktidar Irak sınırına kadar operasyon peşinde
Akademisyen ve siyasetçi Hişyar Özsoy, Türkiye destekli SMO'nun SDG’ye yönelik saldırılarını Evrensel'e değerlendirdi.
Fotoğraf: Kişisel Arşiv
Elif Ekin SALTIK
Diyarbakır
Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılar devam ederken, Wall Street Journal geçtiğimiz gün cihatçı grupların ve Ankara’nın Suriyeli Kürtlerin elindeki topraklara geniş çaplı bir saldırı hazırlığında olduğunu, hazırlıkların Kobanê yakınlarında yoğunlaştığını yazdı. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) de yaptığı açıklamayla Kobanê’ye yönelik bir saldırı planı hazırlığı iddialarını doğruladı.
Yaşanan gelişmeleri ve Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırılarını Akademisyen ve Siyasetçi Hişyar Özsoy ile konuştuk. Özsoy Türkiye’nin politikasının “Kürtsüzleştirme” politikası olduğunu söyledi ve ekledi: “Türkiye’nin şimdiki amacının konuşmak, müzakere etmek olmadığı açık, Fırat’ın doğusunda yeni askeri noktalar oluşturmaya çalışıyor, daha önce Afrin’i önemli oranda Kürtsüzleştirmişlerdi, şimdi de önce Kobanê, sonra da Kamışlı’dan Irak sınırına kadar olan bölgeyi Kürtsüzleştirmek istiyor.”
Türkiye’nin Kobanê’ye ve Kürtlerin meskûn olduğu diğer yerlere saldırma, oraları Kürtsüzleştirmeye dair planlarının yeni olmadığına işaret eden Özsoy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gittiği her uluslararası platformda haritayı da göstererek Hafız Esad’ın “Arap kemeri” politikasını daha da derinleştirip genişleterek uygulayamaya çalıştığını belirtti. Hafız Esad’ın “sınırı Kürtsüzleştirme,” Erdoğan ise “minimum 30 km” dediğini dile getiren Özsoy, “Bu, Kürt yerleşim bölgelerini sınır boyunca işgal etme, tahakküm altına alma anlamına geliyor. Mümkün olsa Türkiye’deki Sünni Arapları oralara yerleştirecekler. Bu yeni bir politika değil. Yeni olan, Suriye’de Esad gitmesi, Rusya’nın çekilmesi, İran’ın etkisinin bitmesi ile birlikte Türkiye’nin bunu fırsat bilip şu ana kadar besleyip büyüttüğü çeteleri Kürtlere saldırtması. Türkiye devlet olarak, subaylarıyla, istihbaratlarıyla bu işin merkezinde. O yapıların ne bir beyni ne bir koordinasyon merkezi var. Beyin de koordinasyon merkezi de Türk istihbaratı. Bu Türkiye’nin Kürt konseptidir” dedi.
"ROJAVA TÜRKİYE İÇİN DEĞİL, TÜRKİYE ROJAVA İÇİN TEHDİT"
Türkiye’nin konjonktür uygun olursa sadece Kobanê değil, Kobanê’den sonra Kamışlı’yı da tehdit edeceklerine dikkat çeken Özsoy, bunun kapsamlı bir konsept olduğunu söyledi. “Türkiye Kürtlerin Suriye’de otonom varlığını, bölgesel bir siyasi statü kazanarak Suriye’de egemenliğe ortak olmasını ulusal tehdit olarak görüyor. Meseleye Türkiye ‘Rojava’dan Türkiye gelecek saldırılara karşı önlem alıyor’ gibi bir yerden bakmak son derece yanlış olur. Böyle argümanları duyabiliyoruz. Ancak, son 10 yılda Turkiye-Suriye sınırlarını gözlem altına alan kurumlar ve bu gözlemlerin kayıtlar var: Rojava’dan Türkiye’ye yönelik bir saldırı yok” diyen Özsoy, aksine Türkiye’den Rojava’ya yönelik binlerce saldırı kaydedildiğini ifade etti. Özsoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Dolayısıyla Rojava Türkiye için değil, Türkiye Rojava için bir güvenlik tehdidi. Rojava’daki Kürtler Türkiye’ye en iyi mesajları verseler dahi, ki Mazlum Abdi, Kobanê’deki askeri güçleri geri çekelim, silahtan arındırılmış bir bölge oluşturarak Türkiye’nin kaygılarına da cevap olalım, dedi, ancak Türkiye bunu da reddediyor. “Türkiye’nin şimdiki amacının konuşmak, müzakere etmek olmadığı açık, Fırat’ın doğusunda yeni askeri noktalar oluşturmaya çalışıyor, daha önce Afrin’i önemli oranda Kürtsüzleştirmişlerdi, şimdi de önce Kobanê, sonra da Kamışlı’dan Irak sınırına kadar olan bölgeyi Kürtsüzleştirmek istiyor.”
"MÜZAKERE DEDİKLERİ SOĞUMAYA BIRAKILDI"
Türkiye’de Bahçeli eliyle yürütülen sürece dair de değerlendirmelerde bulunan Özsoy, Türkiye’nin Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ile ciddi istihbarat ilişkisi olduğuna dikkat çekerek Suriye’de bir şeyler olacağı istihbaratını aldığını bildirdi. “Türkiye Suriye’de bir şeyler olacağını, HTŞ’nin saldıracağını biliyordu fakat, Esad’ın direnip direnmeyeceği ya da ne kadar direneceği belli değildi. Suriye’de sahada ne olacağını ön göremiyordu” diyen Özsoy, “Bahçeli kaç zamandır DEM Parti eş başkanları ‘Öcalan’la görüşsün’ diyor. Ancak Erdoğan’ın atadığı Adalet Bakanı ‘Zaman konusuna bakıyoruz’ diye konuşuyor. Suriye’de ne olacağını öngöremiyorlardı, ‘Biraz daha bekleyip görelim, Esad direnecek mi, düşecek mi?’ dediler. HTŞ Şam’a kadar gitti, şimdi tamamen yeni dengeler var ve bu dengeler henüz oynak, yerine oturmamış, Turkiye yeni Şam yönetimini etki altına almaya çalışıyor, Kürtler ile anlaşmayın, ilişki kurmayın telkinlerinde bulunuyor. Öte yandan Trump bir ay sonra görevi devralacak ve Suriye’ye dair nasıl bir yol alacağı belli değil. Böylesi bir kaotik geçiş sürecinde hükûmet İmralı’da yapılacak görüşmeyi ertelemeyi tercih ediyor. Diğer taraftan da Trump iktidarı devralana kadar SDG’nin denetimindeki bölgelere saldırıp Suriye’de alan genişletmeye çalışıyor. Dolayısıyla 1 Ekim’de Bahçeli’nin mecliste el sıkma jesti ile başlayan sürecin önemli oranda Suriye ile ilintili olduğu açığa çıkıyor. Fakat Suriye’deki gelişmeler hızlı ve öngörülemez şekilde cereyan etti ve yeni bir İmralı sürecini biraz soğutmaya bıraktılar. Suriye’de tıkandıkları noktada İmralı’nın kapılarını açabilirler. Bu hemen yarın, öbür gün de olabilir, ayları da alabilir, hatta uzun bir zaman olmayabilir de” diye konuştu.
"ROJAVA DENEYİMİ ORTADAN KALKARSA NEFES ALINABİLECEK BİR ZEMİN KALMAZ"
Rojava deneyiminin Ortadoğu için, Kürtler için, bölge halkları için önemli olduğuna dikkat çeken Özsoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Rojava’yı ortadan kaldırırlarsa Suriye Afganistan gibi olacak. Muhtemelen Türkiye’de de Pakistanlaşma süreci hızlanır. Suriye’nin başından sonuna kadar DAİŞ türevi Sünni Selefi yapıların hâkim olması demek Ortadoğu coğrafyasında insanların nefes alabileceği somut zeminlerin çok daha daralması demek. Rojava deneyimi basit bir deneyim değil. Çok büyük bedeller ile ortaya çıkmış bir deneyim, bir kazanım. Rojava’yı korumak tüm Ortadoğu halkları için, bu coğrafyanın geleceği ve gelecekteki siyasi kültürü için çok önemli. Şu an özgürlük ve adaletten yana olan herkesin ideolojik ve politik farklılıklarını bir kenara koyarak Rojava etrafında birleşmesi lazım. Rojava sadece Kürtlerin meselesi değil ve olmamalı, Rojava deneyiminde vücuda gelmiş ve temsiliyet bulan özgürlük, adalet, demokrasi gibi değerleri sahiplenmek adına herkesin Rojava etrafında kenetlenmesi gerekiyor” dedi.