MissZencefil’le gerçekleştirdiğimiz söyleşiden ne çıkardık?
LGBTİ-fobik politikaların devletler tarafından sistematik olarak uygulanması ve LGBTİ hareketinin tarihine baktığımızda kapitalizmin ortaya çıktığı süreçler olduğunu görebiliyoruz.

Fotoğraf: Mercedes Mehling/Unsplash
ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu
20 Kasım Nefret Suçu Transları Anma Günü için ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu MissZencefil ile bir etkinlik gerçekleştirdi. Etkinlikte tek adam iktidarının transfobik politikaları, transların toplumsal konumunun ve mücadelesinin tarih sahnesindeki yeri tartışıldı. Bunların sonucundaysa mücadelenin yöntemleri konuşuldu.
TRANSFOBİNİN ALTINDA YATAN EN BÜYÜK SEBEP KADIN DÜŞMALIĞI
MissZencefil, günümüz Türkiye’sinde ve dünyanın geri kalanında transların barınmaya, sağlıklı çalışma koşullarına, nitelikli sağlık hizmetine ulaşamadığına ve bulundukları birçok alanda ölümle burun buruna yaşadıklarına değindi. İktidarın LGBTİ fobik uygulamalarının en büyük sebebini toplumun en geri eğlimlerini besleyerek iktidarda kalma ve kendini sürdürme çabalarından biri olarak ifade etti. Trans nefretinin altında yatan en büyük sebebin kadın düşmanlığı olduğunu ve bundan kaynaklı “kutsal aile” kavramını dillerinden düşürmediklerini aktardı. Batı’dan ortaya çıkan ve dünyanın her yerinde bir norm haline gelen tek eşli cis-hetero aile yapısı kadının ikincil konumunu ve erkek ve kadın arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini derinleştirdiğini, buna bağlı olarak da LGBTİ’lerin kutsal aile yapısının sürdürülmesine karşı bir “tehdit” olarak görüldüğünü söyledi. Trans kadınların transfobiye maruz kalmasının altında yatan nedenin kendilerine bahşedilen “erkeklikten” vazgeçmek olarak vurgularken trans erkeklerin yaşadığı fobiyi ise kadına şu anda atfedilen en kutsal görev olan doğurganlıktan vazgeçmelerinden kaynaklandığını; bunların hepsinin nedeninin yerleşmiş mizojini olduğunu belirtti. Günümüzde toplumun transfobik eğilimlerde bulunmasının sebebinin halka aşılanan politikalar olduğunu ve bazı kesimlerin verdikleri hayat mücadelesi içinde toplumsal meselelerde açık perspektif edinme fırsatının olmayabileceğini vurguladı. Bu sorunun çözümünün mücadelede yattığını ve bununla beraber çözümün bu kesimlerle iletişim kurmakta, onlara anlatmak ve onları anlamakta da yattığını söyledi. Günümüz Türkiyesinde tek adam iktidarının sadece transfobik söylemlerde bulunmakla yetinmeyip, transfobik eğilimlerde de bulunuduğunu transların dayanışmasıyla kurduğu Bayram sokakta kapıları mühürlettiğini, trans cinayetlerine önayak olduğunu ve bu cinayeterlerin üzerini örtmeye çalıştığını ifade etti.
ALANLARDA YAN YANA DİRENEREK ÇÖZÜM BULABİLİRİZ
Son zamanlarda gündem olan hormonlara reçetesiz erişimin engellenmesi iktidarın transfobik politikalarından sadece biridir. Miss Zencefil bunların cis kadınları da etkilediğini, ücretsiz ve nitelikli tedavi hakkına ulaşamadıklarına değinerek mücadelenin ortak olduğunu vurguladı. Trans nefretinin temelinde kadına nefret yattığını, taleplerinin ve mücadelenin ortak olduğunu savunarak aynı alanlarda yan yana direnerek sorunların çözülebileceğini söyleyerek söyleşiyi bitirdi.
Günümüzde ortaya çıkan milliyetçi feminizm, trans dışlayıcı feminizm ve daha birçok gerici ideoloji kadın mücadelesini bölmeyi amaçlamaktadır. Tek eşli ataerkil aile yapısı kadını ev içine hapsetmekte ve sermayenin yeniden üretimini garanti altına almak ve işçinin ertesi gün işe gelmesi için gereken tüm süreçleri, beslenmesinden çamaşırlarının yıkanmasına birçok ev içi angaryayı kadının omuzuna yüklemektedir. Jenerasyonlar sonra işçi üretimi; çocuğun doğumu, bakımı gibi işler kadının üzerine yıkılmakta. LGBTİ-fobik politikaların devletler tarafından sistematik olarak uygulanması ve LGBTİ hareketinin tarihine baktığımızda kapitalizmin ortaya çıktığı süreçler olduğunu görebiliyoruz. Kapitalizmin bu nedenlerle kendisini sürdürebilmek için tek eşli cishetero aile yapısına ihtiyaç duyması, LGBTİ’leri bu kutsal aile yapısına tehdit olarak görmesinin nedenidir.
KAPİTALİZM “AİLE DEĞERİ” ADI ALTINDA NE ÖRGÜTLÜYOR?
LGBTİ özgürlük hareketinin yükseldiği, 68 hareketinden 1974’e kadar geçen süreç işçi sınıfı mücadelesinin de belirli kazanımlar elde ettiği bir süreçtir. Ancak 1970’lerin ortalarından itibaren kapitalizm neoliberal saldırılarına başlamıştır. 75’te Vietnam Savaşı bitmiş, sol gruplar ve hareket durgunlaşmıştı. Kapitalizm işçi sınıfına, kadınlara, LGBTİ’lere ve tüm ezilenlere karşı saldırılarını siyaset arenasında muhafazakarlık örgütleyerek ideolojik bir zırha büründürmüştür. Bu dönemde “aile değerleri” kisvesiyle kürtaj karşıtlığı, ırkçı ve homofobik yasalar teşvik edilmiş, buralara ayırılan kaynakların aileye ve toplumun düzenine tehdit oluşturduğu propaganda edilmiştir. Günümüzde emperyalist ülkelerin kendi ülkelerinde pinkwashing yaparak, Orta Doğu ülkelerinde muhafazakar partileri ve LGBTİ karşıtı politikaları örgütlemesi de bu neoliberal politikalardan biridir. İşçi sınıfının hareketinin zayıflaması ve kapitalizmin neoliberal politikaları etkisiyle LGBTİ mücadelesi ve birçok kitle mücadeleleri sistem içerisinde çözüm aramaya başlamıştır.
TRANS KADINLARLA MÜCADELEMİZ ORTAK
Kapitalizmin öncesi dünyaya baktığımızda çeşitli toplumlarda trans kadınların kutsal atfedildiği, tanrı tarafından müjdelendiği mitleri yaygındı. Ancak kapitalizm sonrası kadının ikincil konumunun derinleşmesi ve transfobik politikaların sistematik bir biçimde uygulanması transların yaşamlarının her alanında baskı ve yasaklarla kuşatılmasına sebep olmuştur. Tüm bu sorunların çözümüyse birlikte yürütülen mücadelede yatıyor.
Evrensel'i Takip Et