25 Aralık 2024 05:17

Medeniyetler çatışması mı, sınıfsal çelişkiler mi?

Huntington’un tezinin aksine tarihsel materyalizm, toplumsal ve kültürel çatışmaların iktisadi temellerden, sınıfsal ilişkilerden kaynaklandığını ortaya koyuyor.

Medeniyetler çatışması mı, sınıfsal çelişkiler mi?

Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel

Emircan DEMİR

Bursa Teknik Üniversitesi

Amerikalı siyaset bilimci Samuel P. Huntington’un 1993 yılında ortaya attığı “Medeniyetler Çatışması” tezi, küresel siyasette önemli bir etki yaratmıştı. Soğuk Savaş sonrası dönemin analizini yaparken Huntington, ideolojik çatışmaların yerini kültürel ve medeniyetler arası çatışmaların alacağını savundu. Bu tez, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından geniş bir yankı buldu ve “Batı” ile “İslam Dünyası” arasında var olduğu iddia edilen medeniyetler çatışması, günümüz uluslararası ilişkilerinin temel çatışmalarından biri olarak sunuldu. Fakat dünyadaki krizleri kültürel farklılıklara indirgemek mümkün müdür? Bu bağlamda Huntington’un tezi, tarihsel materyalizmin bilimsel kavrayışı karşısında ciddi kusurlar bulunduruyor.

Huntington, medeniyetler arasında derin bir uçurum olduğunu öne sürerken, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ideolojik çatışmaların tarihe karıştığını ve yerini kültürel çatışmaların doldurduğunu iddia etmişti. Oysa tarihsel materyalizm, toplumsal ve kültürel çatışmaların ve uluslararası gerilimlerin iktisadi temellerden, sınıfsal ilişkilerden kaynaklandığını ortaya koyuyor. Kültürel çatışmalar elbette toplumsal yapıları şekillendirir; fakat kültürel çatışmaları iktisadi temelin tamamen dışında kalan belirleyici unsurlar olarak görmek, gerçeği perdeliyor.

ÇATIŞMANIN GERÇEK MOTORLARI: KAPİTALİZM VE EMPERYALİZM

Huntington’un tezi, kültürel çatışmaları küresel siyasetin belirleyicisi olarak sunduğu için, kapitalizmin emperyalist doğasını göz ardı etmektedir. Bugün de gençlik ve emekçi kesimlerin eylemlerinin bastırılması, festivallerin ve toplumsal etkinliklerin yasaklanması gibi uygulamalar, sınıfsal çıkarlar için mücadele olanaklarını kısıtlama maksadıyladır. Kapitalist dünya düzeninin kâr ve sömürü üzerine kurulu biçimi, “medeniyetler” arasındaki çatışmanın ana kaynağıdır.

Tezin ortaya atıldığı 1990’lar, kapitalizmin zaferini ilan ettiği ve neoliberalizmin küresel ölçekte egemen olduğu bir dönemi işaret eder. Ancak bu zaferin arka planında, dünyanın dört bir yanındaki emekçi halkların yaşadığı yoksulluk, sömürü ve eşitsizlikler söz konusuydu. Küresel krizlerini çözmekten aciz olan sistem, bu altyapısal sorunları kültürel çatışmalar gibi ideolojik gerekçelerle örtmeye çalıştı. Mesela Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Sırp, Hırvat ve Boşnak etnik gruplarının tarihsel geçmişleri, kapitalist güçlerin çıkarları doğrultusunda manipüle edilmiş ve batı medyası bunu “eski kinlerin çatışması” olarak sunmuştu.

Huntington’un medeniyetler çatışması tezi, tam da bu ideolojik manipülasyon için araç olmuştur. Oysa Türkiye gençliğini ele aldığımızda Brezilya ve Yunanistan gibi ülkelerde yaşayan gençler ile aynı problemlere sahip olduğumuzu görüyoruz. Yine 68 gençlik hareketi, kültür fark etmeksizin gençlerin emperyalizme karşı dayanışmaya girdiği eylemlerden oluşmuştu. Aslında kültürel çatışmalar olarak tanımlanan bu meselelerin ardında, emperyalist çıkarların, kapitalist sömürünün olduğunu bilmemiz ve emperyalist müdahalelerin ardında işçi sınıfının uluslararası dayanışma eksikliğinin yer aldığını görmemiz gerekiyor.

UCUZ EMEK SÖMÜRÜSÜ ÜZERİNDEN İŞİÇİ SINIFI KAMPLAŞTIRILIYOR

Örneğin kültür ve medeniyet açısından önem taşıyan Bursa şehri, tarih boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapan bir şehir olmuştur. Bu etnik ve kültürel çeşitlilik, şehirdeki birçok toplumsal sorun ve çatışmalara gerekçe gösteriliyor olsa da bu yaklaşım yanıltıcıdır. Bursa’daki toplumsal sorunlar, medeniyetler çatışması gibi kültürel bir çatışma biçiminden daha çok sınıfsal gerilimlerden kaynaklı gerçekleşiyor. Bursa’da yaşayan işçiler, otomotiv, tekstil, gıda ve petrokimya iş kollarında kapitalist üretim biçiminin en ağır sömürü mekanizmalarına maruz kalıyor. Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkaslar gibi bölgelerden gelen göçmenler, genellikle ucuz iş gücü olarak sömürüye tabi tutuluyor. Suriyeli göçmenlerin düşük ücretli işlerde çalıştırılması, yerli işçilerle arasında ekonomik temelli bir gerilim yarattığında bu durum kültürel bir çatışma değil, tam aksine sınıfsal kökenli bir sorun olarak ele alınmalıdır.

Kapitalist düzenin farklı etnik ve kültürel grupları, ucuz iş gücü olarak kullanarak birbirleriyle karşı karşıya getirmesi, kültürel çatışmaların değil, sömürünün bir sonucudur. Bu tür çatışmalar, medeniyetler arasındaki farklardan değil, emek ile sermaye arasındaki çelişkilerden meydana geliyor. Bursa Organize Sanayi Bölgeleri’nde yaşanan işçi direnişleri, kapitalizme karşı verilen bir sınıf mücadelesinin örneklerindendir. Bu mücadeleler yalnızca yerel bir sınıf mücadelesi değil, aynı zamanda emperyalizme karşı verilen bir savaştır. Gerçek çözüm, medeniyetler arasındaki farklılıkları öne çıkararak değil, sınıfsal dayanışmayı büyütmekten geçiyor. Biz gençlerin özgürlük ve eşitlik talepleri ile işçi sınıfının mücadelesi arasında organik bir bağ kurmak gerekiyor. Üniversitelerde ve fabrikalarda ortaya koyulan mücadele, sadece yerel düzeyde değil, uluslararası kapitalist sisteme karşı da yönelmelidir. Farklılıklarla ayrılmak yerine, ezilen sınıfların ve halkların dayanışmasını inşa etmemiz gerekiyor.

Bütün bu sorunları çözmenin tek yolu, sınıf mücadelesinden, emperyalizmi ve kapitalizmi tasfiye etmekten geçmektedir. Sınıfsız, sömürüsüz ve sözde “medeniyet ayrımlarının” aşıldığı bir dünya ancak sosyalist devrimlerle inşa edilebilir. Bu süreçte, halkların birliği ve enternasyonal dayanışma, gerçek çözümü bulmanın anahtarı olacaktır.

KAYNAKÇA:

Silinir, Murat. Stratejik Bir İnşa Planı Olarak Medeniyetler Çatışması. 2016

Huntington, S.J. Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması. 2016

Evrensel'i Takip Et