25 Aralık 2024 06:25

Asgari ücret tartışmalarından insanca yaşam meselesine

Değiştirebilecek güce sahip olabilmek için her türlü farklılığa rağmen emeğiyle var etmenin, üretmenin verdiği güce inanmak ve mücadeleye atılmak tek çaredir.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Selinay UZUNTEL ve Ulaş TÜRKOĞLU

İMES/İstanbul

Asgari ücretin belirleneceği vakte yaklaştık. Uzun bir süredir meclisteki bütçe görüşmeleri bizim de gündemimizdi. İMES’te ve KADOSAN’da görüştüğümüz sohbet ettiğimiz MESEM’li genç işçilerle son dönemdeki “ücret” tartışmalarından “insanca bir yaşamdan” ne anlaşıldığına ve ihtiyaç olan şeylere kadar gözlemlerimizi ve çıkardığımız sonuçları aktarmaya çalışacağız.

YENİ BİR ÜCRET AMA YENİ OLMAYAN KOŞULLAR

MESEM’liler asgari ücret almasa da alacakları ücretin asgari ücret üzerinden belirlendiğini biliyor. Çıraklar için 1/3’ü, kalfalar için 2/3’ü. Oran üzerinden belirlendiği için, yapılan zammın kendisi küçülüyor, dolayısıyla ne kadar çok zam o kadar iyi demek. Beklenilen miktar ise 21-23 binden fazla değil. Ancak çoğunlukla asgari ücrete yapılacak zamdan, yeni ücretlerin ne kadar olacağından çok marketler başta olmak üzere temel ihtiyaçların zamlanmamasına yönelik bir tartışma dönüyor. Hatta enflasyonun düşeceğine inanmadıkları için ücretlere gelecek zamdansa diğer temel tüketim ihtiyaçlarına gelecek zammın durması en büyük taleplerden biri diyebiliriz. Tabii bunun en büyük nedeni, birini öbürüne kıyasla yapılması daha mümkün görüyor olmaları diyebiliriz. Sonuçta devlet deyince konuştuğumuz MESEM’liler açısından ilk akla gelen şey “düzeni sağlayan, denetleyen” bir rol olduğu için, zam yapmaktansa zam yapılmasını durdurmak daha mümkün geliyor. Ancak, bu bizce sadece devletin akıllarda yarattığı imajla ilgili değil, aynı zamanda kendilerinin, patron destekçisi devlet karşısında nereye düştüklerini de sezdiklerinden geliyor diyebiliriz. Çünkü aynı zamanda sadece işçi oldukları için değil, çocuk işçi olduklarından, kendi tabirleriyle kendilerinin “köle” gibi çalıştırıldığını ve kendilerine “köle” gibi davranıldığını ifade ediyorlar ama buna izin verenin de devlet olduğuna ilişkin bir farkındalıkla.

YAŞIYORUZ AMA NASIL?

MESEM’li arkadaşlarımız, vakit vakit ileriye dönük hayallerinden bahsediyorlar; bu hayaller de başlıca meslek edinmek, dükkân açmak ya da birikim oluşturmak gibi şeyler oluyor. Sadece bunlar olmasa da hayalleri, bunların ötesine geçmekte zorlanıyor, çoğunun sınırı sanayi etrafında çiziliyor. Haftanın 5 gününü iş başı, 1 gününü okulda geçiren çocuklar için nefes alacak, gezecek, eğlenecek 1 gün kalıyor. Verilen ücret, görülen muamele, yapılan iş derken yine kendi tabirleriyle “kısır bir döngü” olan çalışma, dolayısıyla haftanın 6 günü çekilmez oluyor. Bir haftanın yapılan tek programı, pazar günü dışarı çıkmak oluyor. 

Tabii hayalleri sanayiinin sınırları çizdiği gibi, mahallenin sınırları da bir o kadar etkili. Eğlenmek, derdini aşmak, dinlenmek önce sanayiinin yorgunluğunda, sonra mahallenin ve arkadaşlarımızın maddi olanaklarıyla belirleniyor. Dinlenecek park, eğlenilecek mekân, bir derdin aşılması için sağlanılan olanaklar mahallelerde ya yok ya da pek az. Bu yüzden bu aktiviteler, en yakında var olan ve en düşük harcamayla gerçekleşen alanlara taşınıyor ancak. Özellikle alkol, tüm bunları gerçekleştirirken “kafa dağıtmanın” en öne çıkan aracı. Bunun da nedenini anlamak çok zor olmasa gerek; neredeyse konuştuğumuz her arkadaşın söylediği şeylerden biri ‘çok şükür yaşıyoruz bir şekilde’ sözü oluyor ancak peşine konular derinleştikçe mutsuz, umutsuz, bıkkın bir ruh halinde olduklarını tarif ediyorlar. Omuzlarındaki yükü “yapmak istemedikleri birçok şeyi yapmak zorunda olmak” biçiminde anlatıyorlar. Dükkânda yaptıkları işten evin ihtiyaçları için maaşlarının neredeyse tümünü harcamaya, yazın tatil yapmayıp sanayiye sıkışmaktan ilerde gezmek istenilen yerler için bugünden vazgeçmeye...

İHTİYACIMIZ OLAN: BİRLİK, MÜCADELE, DAYANIŞMA 

Peki onca tartışmamız nerede tıkanıyor? Çoğu zaman “çıkar” meselesi önümüzdeki en büyük engel olarak önümüze çıkıyor. Zaman zaman ne dersek cevabı “çıkarcılıktan” dolayı olmaza dönebiliyor. İş yerlerindeki herkes kendi çıkarı doğrultusunda hareket eder yazılı olmayan bir kuralmış gibi tekrarlanıyor. Aslında “çıkar” önemli bir kelime çünkü bu dünyada ve tarih boyunca da her şey ya işçi sınıfı çıkarına ya sermaye sınıfı çıkarına olmuştur. Tüm dünyada ve ülkemizde iktidarlar ve patronlar aynı yerde beraber ter döken işçilerin çıkarını ters düşüyor gibi gösteriyor. Dini, dili, ırkı, dünya görüşü, oy verdiği parti, aldığı ücret farklı diyerek, beraber hareket etmenin önüne geçip, birbirine düşürmek için elinden geleni yapıyor. Ama bu farklılıklara sahip işçileri aynı yerde çalıştırıp, sömürmek mevzu bahis olunca bir sıkıntı yok! İşte buradaki iki yüzlülük bize bir şey gösteriyor: bizi bölmeye, parçalamaya, birbirimize düşman etmeye çalışanlara karşı birbirimize güvenmekten başka çaremiz yok. MESEM’li genç arkadaşlarımız içinde bulunduğu yalnızlık, umutsuzluk gibi duyguların karşısında ancak dayanışmayla, birliktelikle durabilir. Sohbetlerimizi hatırlayacaklardır; değiştirmek istediğimiz ne varsa önce üstümüzdeki “yorgun demokrat” gömleğini çıkarmakla başlamamız gerektiğini kendileri de biliyor. Değiştirebilecek güce sahip olabilmek için her türlü farklılığa rağmen emeğiyle var etmenin, üretmenin verdiği güce inanmak ve mücadeleye atılmak tek çaredir. Ancak bu da sömürü düzenin sınırlarında, patronların istediği gibi ona teslim olarak değil; geleceği kazanma kavgasında çıkarlarımızı ortaklaştırarak, yılmadan, cesaretle mümkün olur. İşte o zaman hayallerimizi gerçekleştirebilir ve insanca bir yaşamı kurabiliriz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Taybet Ana'nın anısı bizimle yaşayacak

SONRAKİ HABER

Suriye'de Noel Ağacı'na saldırı: Hristiyanlar, cihatçıları protesto etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa