Meşenin kovuğundan taşra manzaraları
Ortasında bir kızıl meşeden başka hiçbir şey olmayan bir bozkırda başlayan öyküler, okuyucusunu ormanın tam kalbine bırakarak sahneden çekiliyor.
"Kızıl Meşe" kitap kapağı
Alper KAYA
M. Ufuk Tekin’in sekiz öyküden oluşan ilk öykü kitabı “Kızıl Meşe”, geçen kasımda Bilgi Yayınevi etiketiyle yayımlanarak okurlarla buluştu. Tekin’in şimdiye dek avukatlar için adeta el kitabı görevi gören “Bir Dilekçenin Anatomisi: A’dan Z’ye Dilekçe Nasıl Hazırlanır?” isimli bir kitabı vardı ve 2020 yılında yayımlanan “Cürmümeşhut” isimli derleme kolektif polisiye öykü kitabında bir öyküsü yer alıyordu.
BOZKIR’DAN ORMAN’A
“Bozkır ve Kızıl Meşe” öyküsüyle başlayan kitap sırasıyla “Tersyüz”, “Mefkûre”, “Umut”, “Bıçak, Muska, Ağaç”, “Çoban”, “Süleyman” ve “Orman” isimli öykülerle devam ediyor. Böylece Tekin’in okurlara sunmayı hedeflediği ilk döngü tamamlanıyor: Ortasında bir kızıl meşeden başka hiçbir şey olmayan bir bozkırda başlayan öyküler, okuyucusunu ormanın tam kalbine bırakarak sahneden çekiliyor.
Doğrusu, ilk öyküyü okuyunca gardınız düşüyor ve bir yanılgıya kapılıyorsunuz. “Yani?” diyerek ufaktan bir dudak büküyorsunuz. “Hepsi bu muydu?” diye ekliyorsunuz. Böylece yazarın okura kurduğu tuzağa tam manasıyla düşüyorsunuz. Çünkü diğer öykülere geçtiğinizde sizi çok acayip bir sarmal bekliyor. Hemen hemen her öykünün birbiriyle (Zoraki olmayan bir şekilde) ilintilendiğini gördüğünüzde kendinizi bozkırın ortasında, zaman zaman toz bulutu arasında gözden yok olan bir kasabada keşfe çıkmış gibi hissediyorsunuz. Her öykü size bu kasabanın bir başka yönünü gösteriyor ve M. Ufuk Tekin bu noktada yazarlıktaki maharetini göstererek başta ismiyle müsemma “Tersyüz” öyküsünde olmak üzere pek çok öyküde sizi ters köşe sürprizlerle baş başa bırakıyor. Bu da bizim, sonraki çalışmaları için yazardan daha büyük beklentilere girmemizi sağlıyor.
GERÇEKÇI TAŞRA MANZARALARI
Pek çok sanat filminin en çok eleştirildiği nokta, taşrada geçmelerine rağmen gerçekçi olmayan taşra manzaraları sunmaları. Keza öykücülükte de benzer bir yakınma dikkat çekiyor. Çağımız öykücülerinin dertlerinin olmadığı, yazdıkları öykülerin durum öykücülüğü bağlamında birbiriyle çok benzediği gibi yorumlara siz de rastlamışsınızdır elbette.
Çizilen portrelerin iki boyutlu kaldığı, insanların gerçek dertlerine dokunmayan taşra öykülerinden siz de sıkıldıysanız “Kızıl Meşe” sizin için çok isabetli bir tercih olacak. Çünkü yazar, her bir öyküsünde bizimle tanıştırdığı karakterlerinde dürüstlük açısından oldukça cömert davranmış ve bizi acımasız karakterler ile onların tuzaklarına düşen daha-az-acımasız-karakterler arasında bir seyahate çıkarmış.
Benim kitaptaki açık ara favori öyküm “Çoban”, onun peşinden de “Orman” oldu. Bütün bunların yanı sıra, genel yayın yönetmenliğini üstlendiğim SUÇÜSTÜ dergisinde üç bölüm hâlinde tefrika olarak yayımladığım “Bıçak, Muska, Ağaç” öyküsünü bu harika kitapta görmek de ayrıca gurur vesilesiydi.
“İyi bir öykü kitabı okumayalı uzun süre oldu…” diyorsanız, M. Ufuk Tekin’in öykülerine kitaplığınızda bir yer açın. Umalım ki yazar, yeni öyküleri için bizi daha çok bekletmesin.
* M. Ufuk Tekin, Kızıl Meşe, Bilgi Yayınevi, 2024