"Büyük devlet pozlarının durumu değiştirmesi zor"
AKP’yi iktidar yapan Erdoğan’ın egemen sınıf ve yönetilenler arasında hegemonik olmayı başarmasıydı. Şimdi kapitalistler de işçi sınıfı da kaygılı.Suriye’de büyük devlet pozlarıyla değiştirmesi zor.
Fotoğraf: AA
Birkan BULUT
Ankara
Yerel seçim hezimetinin ardından zayıflama ve değişim tartışmalarının odağındaki AKP, Esad’ın devrilmesinin ardından ortaya çıkan tabloda zafer havası yarattı. Ancak iç cepheyi güçlendirme çağrılarını da bir yandan sürdüren iktidarın, asgari ücrete yüzde 30 zamla devam eden kemer sıkma politikaları halkın tepkisini topluyor. Peki “Şam’ın düşmesi” gündeminin gölgesinde, AKP içinde yeni tartışma ve çatışmalar gündeme gelir mi? Erdoğan yönetimi, iktidarına destekteki düşüşü tahkim edebilecek mi?
Sorularımızı yanıtlayan Siyaset Bilimci Doç. Dr. Doğan Çetinkaya’ya göre “AKP’yi iktidar yapan ve saray rejimi kurmasını mümkün kılan Erdoğan’ın hem egemen sınıf için hem de yönetilenler arasında hegemonik olmayı başarmasıydı. Kapitalistler de işçi sınıfı da kaygılı ve tepkili. AKP’nin ilk döneminin tam tersi. Suriye’de büyük devlet olma pozlarıyla bu durumu değiştirebilmeleri zor.”
İKTİDARI MÜMKÜN KILAN HEGEMONYA
AKP 2028’de seçim planları yapıyordu. Ekonominin düzeldiği ve biraz erkene alınmış seçimle Erdoğan'ın yeniden aday olması... Ancak muhalefetin desteği gerekiyor. Bu nedenle muhalefetin de kaçamayacağı bir tarih olarak 2027 sonbaharı üzerinde duruluyor. Bu sizce nasıl bir tablo ortaya çıkarır? Hesap tutar mı?
Suriye’de Esad’ın düşüşüne kadar AKP’nin temel hedefi seçimi olabildiğince ertelemekti. Bu hedefte tek kaygısı Erdoğan’ın tekrar aday olabilmek için bir erken seçime olan ihtiyacıydı. Aslında Erdoğan son başkanlık seçiminde Kılıçdaroğlu’nu alt etmesiyle önemli bir başarı elde etmişti. Ancak Erdoğan’ın o seçimde kaybetme olasılığını düşündürten ve bir ihtimal olarak ortaya çıkaran şartlar 2024 yerel seçimlerde Cumhur İttifakı için yenilgiyi getirdi. Yerel seçimlerden itibaren ise temel hedefi durumu kurtaracak bir başarıya kadar yerel seçimin işaret ettiği bir seçim yenilgisinden kurtulmaktı. Hiç genel seçim kaybetmemiş olan Erdoğan için aksi kötü bir son olurdu. Ve onun saray rejimine bağlı kadro ve toplumsal kesimler için de. Ancak muhalefetin bir yandan erken seçimi istemesi ancak “armut piş ağzıma düş” kolaycılığıyla bekledikçe iktidarın kendisine nasılsa geleceğine dair bir rehavet ile hareket ettiğini gördük bugüne kadar. Bu rehavetin yanında özellikle CHP içindeki iktidar yani kimin aday olacağı mücadelesi de rejimin ve Erdoğan’ın elini biraz rahatlatan bir unsur oldu.
‘AKP’NİN NEMALANANLAR DIŞINDA BİR KARŞILIĞI YOK’
Son yerel seçimden beri kabine ve partide değişim beklentileri aylarca tartışıldı. İstanbul’da aday değişti. Öte yandan Erdoğan’ın kongre sürecini erkenden bitirme talimatı verdiği söyleniyor. Seçimde görülen büyük erimenin önüne kongre sürecinde geçilebilir mi?
Kongre süreci önemli. Ama sembolik olarak. Zira AKP çok uzun bir süredir gerçek bir parti değil. Toplumdaki özelikle ekonomik ve sosyal tepkinin hedefi oldu. Yani mevcut rejime en yaygın eleştiri çürümüş AKP tepkisi. Yani Erdoğan ve Cumhur İttifakı ile AKP arasında bir ayrım peyda oldu son 10 senedir. Bu aslında Erdoğan’ın da işine geliyordu. Kendisini ayrıştırması saray rejiminin devamlılığında da işine yaradı. Erdoğan birkaç defa “metal yorgunluğu” söylemi ile vs. bunu gördüğünü ve değişim getireceğini söyledi. Bu anlamda kongre süreci benzeri bir çaba ama partinin doğrudan buradan nemalananlar dışında bir karşılığı yok toplum içinde. Hatta rejim için de.
Esad’ın gidişinden sonra gündem belirleme üstünlüğü iktidara geçmiş gibi görünüyor. Şam rüzgarı AKP’nin yelkenini doldurabilir mi?
Bir süre evet. Seçimde bunun etkisinin olmayacağını söylemek saflık olur. Erdoğan’ın son kazandığı genel seçimde “uçak gemimiz” var söyleminin tabanda bir karşılığı olduğunu sahada gördük. Bu yüzden gerek televizyon dizileri gerekse silah sanayisinde yaşanan gelişmelerle oluşturulan bu hava, Suriye’deki gelişmelerle tahkim olur. Ancak AKP’yi iktidar yapan, daha sonra da Cumhur İttifakının saray rejimi kurmasını mümkün kılan Erdoğan’ın hem egemen sınıf için hem de yönetilenler arasında hegemonik olmayı başarmasıydı. Günümüzde doğrudan parti-devletten ihaley yoluyla nemalananlar dışında burjuvazinin önemli kesimlerinde kaygı hakim. Çalışan kesimler ve işçi sınıfı içinde de tepki büyümeye devam ediyor. Bu durumu büyük devlet olma, Suriye’de ve yakın civarda bölgesel güç olma ve buradan bir ulusal gurur devşirmeyle değiştirmesi zor. Toplumda ücretlilerin çoğunluğunun asgari ücretli olmaya başlaması bu noktada önemli. Asgari ücretin burjuvazi için rekabet edebilir olmanın çok üstünde olması, çalışanlar için de açlık sınırının üstünde olması Cumhur İttifakının ülkeyi yönetemediği algısının yükselmesinin asıl nedeni. Yani kapitalistler de işçi sınıfı da kaygılı ve tepkili. AKP’nin ilk döneminin tam tersi yani durum. Suriye’de büyük devlet olma pozlarıyla bu durumu değiştirebilmeleri zor bence.
Suriye'de değişen tablo, İmralı çağrıları ve kayyım atamalarına bakınca, Kürt sorunu başka koşullarla gündemde. İktidar Suriye ve Türkiye'de Kürt meselesinde nasıl bir yol izlemek istiyor? Açmazları nelerdir?
En büyük değişim orada zaten. Kürtlerin tedirgin olmak için çok nedenleri var bence bugünlerde. Şimdi şunu hatırlatalım. Cumhur İttifakının kurucu kökeni Dolmabahçe’deki mutabakatın ve Erdoğan’ın liberal-AB’ci çevrelerle ilişki isimlerin atıldı. Erdoğan’ın MHP ile ittifakı saray rejiminin temeliydi. Demirtaş’ın, Kavala’nın tutsaklıkları, şehirlerin yıkılması, kayyımlar da bu ittifakın bir sonucuydu özetle. Bu ittifak Erdoğan seçim kazandıkça devam edecekti kuşkusuz. Ancak yerel seçimlerdeki yenilgi ve bunun “kent ittifakı” olarak özetlenebilecek iş birliği ile sağlanması ilk tehlike çanıydı iktidar için. Bunun üstüne Suriye meselesi geldi. Hükümetin ilk varsayımı Suriye’nin üçe bölüneceği ve Türkiye’nin güneyinde Türkiye’nin çok kontrol edemeyeceği bir dinamiğin ortaya çıkacağı beklentisiydi. Bahçeli’nin Öcalan’ı Meclise çağırdığı çıkışı yapması bu iki dinamik ve Cumhur İttifakının bekası için yapıldı. Kürtlere içeriğinin ne olduğu çok anlaşılamayan, Cumhur İttifakının muradının ne olduğunun bilinmediği bir açılım çağrısı yapıldı. Fakat ardından Suriye Esad rejiminin yıkılması sonrasında merkezi bir iktidarın ortaya çıkacak olmasının anlaşılması ile Bahçeli’nin çağrısı bence boşa düştü. Zira Kürtler için Suriye’de işler çok iyi gitmiyor. Türkiye yeni oluşan durumda artık bir başka emperyal hamlenin peşinde. Rojava’nın askeri ve idari özerkliği ile Yeni Suriye’de var olması bugün daha zor gözüküyor. Bu durumda Bahçeli’nin dillendirdiği Kürtlere yapılan çağrı daha çok gelecek seçimde bir “kent ittifakı”nın önlenmesi amacıyla devam ettirilebilir. Olası bir erken seçim hamlesi için. Ancak rejimin ve taraftarlarının Suriye coşkusu da şu anda bunu olasılık dışına itiyor. Ayrıca Kürtlerin ikna edileceği “açılımların” masaya konulması da çok mümkün gözükmüyor. Zaten Suriye üçe bölünseydi de bence zordu. Bu nedenle gerek Suriye’de gerek Türkiye’de iki ay önce peyda olan beklentiden bir sonuç çıkmayacağını düşünüyorum. Bu da Kürtler için yakın gelecekte daha fazla tedirgin olacakları bir durum yaratacak. Yani klasik Cumhur İttifakı çizgisi devam edecek.