Almanak 2024 | Umut, emek ile sermayenin kavgasında büyüyor
Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanların, bir dünya kazanmak için birlik, mücadele ve dayanışmadan başka çareleri yok. Bu yolda yeni ve güçlü adımların atıldığı bir yıl olsun 2025.
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
İskender BAYHAN
Bilim, “neden” diye sorarak ilerlemiştir sisli-puslu karanlığın içerisinde gerçeğin aydınlığına doğru. Bilimin toplumsallaşmasının itici güçlerinden birisidir bu eylem.
Gezegenimizin içinde döndüğü uzay zamanda bir yılı geride bırakıp yenisine başlarken, yaşanan çelişkilerin sırrına erebilmek ve çatışmalara, büyük insanlığın çıkarlarına uygun çözümler üretecek yönde müdahale edebilmek için bu basit soruyu yeniden ve yeniden sormanın değeri sürekli artıyor.
Dünyanın bütün burjuva devletleri, ekonomi ve siyasi kurumları, egemen düşünce merkezleri ve onların bilumum sözcüleri, maneviyat gücü yüksek, çok süslü ambalajlara sarmalanmış bir propaganda bombardımanı eşliğinde yürütüyorlar sömürü ve savaş politikalarını. Bu kuşatma altında olup bitenleri anlamak, görünenin arkasındaki gerçeği öğrenebilmek için ısrarla neden, neden, neden diye sormak zorundayız.
EMEK GÜCÜNÜN FİYATI DÜŞMEYE DEVAM EDECEK
En ileri ve gelişmiş olanından tutun da bağımlı ve sömürge konumda olanına kadar bütün ülkelerde, çeşitli boydan ve renkten kapitalistler, emek gücünü ucuza ve yoğun sömürmenin zincirini sıktıkça sıktılar, 2024 yılı boyunca.
Dünya Bankası (DB), IMF, OECD gibi uluslararası finans kuruluşlarının öngörüleri ve önerilerine bakınca, bu tutumun 2025’te de süreceği açık şekilde görünüyor. Ekonominin toparlanması ve istikrarı için “Mali disiplin, sıkı para, dezenflasyon politikasına devam” diyorlar koro halinde. Dünya ekonomisinin 2025’te 3.2 büyüyebilmesi için (2024’teki büyüme oranıyla aynı), enflasyonunun 4.3’e düşmesi için bunun şart olduğunu söylüyorlar.
Yani kısacası uluslararası tekellerin yüksek kâr ve rant hedeflerinin gerçekleşmesi için emek gücünün fiyatı dünya ölçeğinde düşmeye devam edecek, sosyal haklar iyice budanacak, işsizlik kontrollü bir biçimde yükselecek, gelir dağılımı adaletsizliği artacak. Yine aynı hedef kapsamında enerji ihtiyacının karşılanması için her türden enerji kaynağının yağmalanması devam edecek. Ve bütün bunlar, tekelci kapitalizmin-emperyalizmin işleyiş yasaları gereği, en güçlüden güçsüze doğru zincirin halkalarına eşitsiz ve dengesiz dağılarak gerçekleşecek.
Üretici güçlerin vahşi sömürüsü temelinde dönen bu çark, para, üretici ve meta sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi için dönerken, dünya pazarının yeniden paylaşımı üzerinden nüfuz mücadelelerini tetiklemesi kaçınılmazdır. Elbette bu da eşitsiz ve dengesiz olarak yaşanacaktır.
Ukrayna’dan Filistin-Lübnan ve Suriye’ye uzanan sıcak savaş-çatışma bölgelerinde emperyalist devletler ve Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgesel güç konumundaki devletler (İsrail-İran gibi) arasındaki nüfuz-paylaşım mücadeleleri keskinleşerek sürecektir.
TÜRKİYE’DE ÜCRET KAVGASI KESKİNLEŞECEK
Bu zincirin bağımlı bir halkası olarak Türkiye’nin 2024’te ekonomi, iç ve dış politikasının yol haritasını şekillendiren iki temel belge; IMF ve DB başta olmak üzere, uluslararası sermaye merkezlerinin alkışlar eşliğinde denetim ve takibini yaptığı Erdoğan-Şimşek marka orta vadeli program (OVP) ve 2025 bütçesidir.
Krizde olan ekonominin yeni yılda büyüme, enflasyon, faiz vb. hedeflerine ulaşabilmesi için “mali disiplin, sıkı para, dezenflasyon” politikalarının kararlılıkla sürdürüleceği bu belgelerde sıklıkla vurgulanıyor. Yani 2025’te ucuz emek-düşük ücret ve yeni hak gaspları temelinde sömürü daha da yoğunlaşacak deniyor. Özetle bu iki belge, emek ile sermaye arasındaki çelişki ve çatışmaların yeni yılda da keskinleşerek devam edeceğine işaret ediyor.
Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı bu ekonomi politikalarını, gerek duydukça Kürt sorununda beklenti yaratan söylemleri öne çıkararak ve başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da emperyalist-siyonist ittifak öncülüğünde “yumuşatılan” cihadist örgütlerle el ele yeni Osmanlıcı yayılmacılık propagandasından güç alarak uygulama tutumunu yeni yıla da taşıyor.
Ekonomi, iç ve dış politika açısından çelişkilerin ve çatışmaların daha da derinleşeceği bir yıl olması kaçınılmaz olan 2025, sömürülen ve ezilen halk kitlerinin mücadelesinin ilerlemesine de ev sahipliği yapacak. Ocak-şubat zam döneminde, kamudaki, petrokimya ve metal iş kollarındaki toplu sözleşme süreçlerinde yoğunlaşacak olan ücret kavgaları bu mücadelelerin başında gelecek.
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN!
Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde büyük kazanımlar elde etmişti dünya işçi sınıfı ve ezilen halk kitleleri. Yaşadığımız yüzyılın ilk çeyreğinde ise o kazanımların büyük çoğunluğu kaybedildi.
Türkiye’de ve dünyada kapitalizm, işçi sınıfı ve ezilen halkların mücadelesinin kazanımı olan ama ona aitmiş gibi görünen-gösterilen bütün rasyonel yabancılıklarını üzerinden atarak, irrasyonel özüne uygun ilerliyor. Ama 20. yüzyıla damgasını vuran kazanımların yaratıcısı, yüzyıldır hiç eskimeyen bir armağan, bir işaret fişeği var elimizde: “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin!” formülü. Bilimin toplumsallaşmasının bize kazandırdığı en önemli bilimsel formül.
Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanların, bir dünya kazanmak için birlik, mücadele ve dayanışmadan başka çareleri yok. Bu yolda yeni ve güçlü adımların atıldığı bir yıl olsun 2025.
Ölümün dünyamıza inmesine değil, hayatı ölü yıldızlara götürmeye hizmet etsin!