Almanak 2024 | 2024’e damga vuran spor tartışmaları
Suudi Arabistan’ın “sportswashing” (sporla aklanma) atağı, sporda İsrail riyakarlığı ve Türkiye özelinde daha da tehlikeli hale gelen ikili rekabet ve “yapı” tartışması...
Kolaj: Evrensel
Mithat Fabian SÖZMEN
2024, olimpiyat oyunları yılıydı ve bu sayede spora dair her türlü gelişme, çok daha geniş bir sahada kamuoyunun gündemiydi. Bu gelişmelerin bir kısmı bizzat Paris 2024 etrafında yaşandı ama çok daha fazlası da vardı ve işin aslı temel motivasyon sportif değil, ekonomik ve politikti. 2024’ü tanımlayan spor tartışmalarını hatırlatacağımız bu yazıda özellikle uluslararası karaktere sahip olan, Suudi Arabistan’ın eşi benzeri görülmemiş agresiflikteki “sportswashing” (sporla aklanma) atağı ve İsrail riyakarlığında sporun yalnızca bir figüran olarak kaldığına vurgu yapacağız. Türkiye özelinde de başaktörleri için bir kazan/kazan formülüne dönüşse de toplumu zehirleyen ve gittikçe daha tehlikeli hale gelen ikili rekabete ve “yapı” tartışmasına değineceğiz.
TÜRK FUTBOLUNUN MEŞHUR ‘YAPI’SI
2023’te zuhur eden “sadece Galatasaray-Fenerbahçe rekabetine dayalı Türk futbolu modeli”, 2024’te de devam etti. Kaybedenin kazananı tebrik ettiği, kazananın edebiyle sevindiği bir olgunluktan ve kültürden yoksun bu toksik rekabet, kimsenin adını koyamadığı, öznelerini açıklayamadığı “yapı” başlıklı komplo teorileriyle dillere pelesenk oldu. Bu kıyasıya rekabet, iki takıma da puan ve galibiyet rekorları kırdırırken Süper Lig’i hikayesiz İskoçya Ligi’ne çevirdi. Artık şampiyonluğun kapısı 100 puandan açılıyor, herhangi bir maçı kazanamamak dünyanın sonu görülüyor. Kimse dünyanın sonunu yaşamak istemediği için de puan kayıpları mutlaka ama mutlaka dış güçlere bağlanıyor. Kaybedeni geçtik kazanan dahi şikayet ediyor. Çünkü bir sonraki hafta yine kazanmanın TFF, hakemler ve kamuoyu üzerinde şimdiden baskı kurmadan geçtiği düşünülüyor. Futbolunu sadece Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti -daha doğrusu düşmanlığıyla- gündemde tutabilen Türkiye için nefret dolu bu ortamın artık bilinçli bir tercihin ürünü olduğunu söyleyebiliriz. TFF de Galatasaray da Fenerbahçe de bu rekabet sayesinde daha çok “sattığını” düşünüyor. Özellikle kulüplerin gelirleri tarihi zirvesine ulaşmış durumda bu yüzden bu atmosferi daha da zehirlemeyi sürdürüyorlar. Futbolumuzun esas belirleyici “yapı”sı bu.
SUUDİ ARABİSTAN’IN SPOR DÜNYASINI SATIN ALMASI
Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne göre geç başladığı “sportswashing” (sporla aklanma) hamlesine müthiş bir şevkle devam eden Suudi Arabistan, 2034 Dünya Kupası’nın ev sahipliğiyle ödüllendirildi. Bu ödül, 11 Aralık’ta resmen verildi ama aslında ev sahibinin Riyad olacağı zaten belliydi. 2030 Dünya Kupası’nın 3 kıtaya bölünmesi de 2034 adaylığı için Avustralya’nın çekilmesinin sağlanması da turnuvanın Suudi Arabistan’a zimmetlenmesi için birkaç yıl içinde üzerinde uzlaşılan gelişmelerdi. Spor dünyasını yöneten ve tek motivasyonu para olan elitlerin bir süre için en önemli görevi Suudi Arabistan’ın her dediğine “he” demek. Çünkü Play The Game’in yakın dönemde açıkladığı araştırmasının da ortaya koyduğu üzere Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 194’ü futbolda olmak üzere 910 sponsorluk anlaşmasıyla (ve milyarlarca dolarla) spor dünyasını resmen satın almış durumda. 2024’te tenisten boksa, golften futbola birçok spor dalında başrol hep Suudi Arabistan’daydı. 100’den fazla kadın futbolcunun imzaladığı, FIFA’ya Aramco sponsorluğunu reddetmesi yönünde çağrı yaptığı açık mektup, şimdilik bu “Parayı veren düdüğü çalar” hegemonyasına karşı çıkarılmış tek ciddi ses. Bunu da denetimden, demokratik kontrolden azade spor elitlerinin ciddiye almadığı ortada.
İSRAİL İKİYÜZLÜLÜĞÜ
2024’e İsrail’in Gazze ve ötesindeki işgalleri damga vururken tüm uluslararası yapılarla birlikte spor kurumları da sınıfta kaldı. Gazze işgali öncesinde dahi, her yıl Filistin’in spor altyapısına ve Filistin halkına verdiği kasti zararla sert yaptırımları hak eden İsrail rejimine karşı hiçbir adım atılmamış olması tarihe bir utanç vesikası olarak geçti. 1960’lardan itibaren Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı gelişen ulusal ve uluslararası boykot hareketinin dersleri ortadayken sivil yapıların da bu yönde güçlü bir irade geliştiremediği açık. Rusya’yı Ukrayna işgali sebebiyle uluslararası spordan men eden inisiyatifin İsrail konusundaki sessizliği, krizin siyasal zeminine de İsrail’i teşvik edenlerin kimler olduğuna dair de mesaj veriyor.
Değinilmeyi hak eden diğer tartışmalar: Enhanced Games, Uluslararası Boks Federasyonu anlaşmazlığı ve sporda cinsiyet krizi, teniste doping. Manchester City-Premier League davası özelinde futbolda rekabet eşitliği, Avrupa Süper Ligi projesinin Unify League adıyla yeniden sahneye çıkması.