Almanak 2024 | Dünyada kapitalizmden yayılan karanlık sosyalizmin önemini hatırlatıyor
2024’te dünyada kapitalizmden yayılan karanlık kadar, sosyalizmin ve örgütlü işçi sınıfı, halk hareketleri mücadelelerinin önemini hatırlattığını da vurgulamak gerekiyor.
Fotoğraf: AA
Fatih POLAT
Tarık el-Tayyib Muhammed Buazizi, Tunus’ta 150 dolardan az bir parayla sekiz kişiyi geçindirmeye çalışıyordu ve belediye memurlarına rüşvet vermeyi reddettiği için dövülerek arabasına el konulmuştu. 26 yaşındaki Buazizi, 17 Aralık 2010’da, üzerine benzin dökerek kendisini ateş verdi.
Tunus halkının, ülkeyi 23 yıldır dikta rejimiyle yöneten Zeynel Abidin bin Ali’ye karşı ayaklanmasına yol açan olay, diğer birçok Arap ülkesinde de halk ayaklanmalarıyla devam eden sürecin başlangıcına işaret ediyor.
‘Arap Baharı’ diye de anılan ve süreç içinde çeşitli emperyalist güçlerin, doğrudan ya da dolaylı olarak vekalet ettikleri güçler eliyle müdahale ederek maniple edilmeye çalışılan ayaklanmalardan sonra, dünyanın geniş bir coğrafyasında, emperyalizmin ürettiği bir sonuç olarak kitlesel göçlere tepki biçiminde gelişen yabancı düşmanlığının siyasal alanda yol açtığı sonuçlar yaşanıyor.
27 Avrupa Birliği ülkesinde 350 milyon seçmenin Avrupa Parlamentosunun 720 üyesini belirlemek için sandık başına gittiği seçimler, muhafazakar ve sağ partilerle, aşırı sağcıların seçimlerden kazançlı çıktığını ortaya koydu.
KAPİTALİZMİN ÇEKİRDEĞİNDEKİ KARANLIK
ABD, 2025’e, seçimlerde yabancı düşmanlığını öne çıkaran Trump’ın ikinci iktidar dönemiyle girdi. 80’in üzerindeki ülkede seçimlerin yapıldığı 2024 yılı boyunca, popülist sağ ve aşırı sağın yükselişi, liberal demokrasilerin hali pür melali olarak çokça tartışıldı. İnsanlık tarihi bakımından uzun sayılmayacak bir dönem öncesine kadar, “elveda proletarya” mottosu öne çıkarılırken, 2024, kapitalizmin karanlık yüzünün endişe verici boyutlarını daha da görünür kılan bir yıl oldu. Sosyalizmin varlığıyla belirlenen iki kutupla dünyanın ve kapitalist ülkelerdeki örgütlü işçi sınıfı mücadelelerinin baskısından uzaklaşan bir kapitalizmin çekirdeğindeki karanlık yıla damgasını vurdu.
Ortadoğu açısından, kitlesel göçlere yol açan süreci, Arap ayaklanmalarından yedi yıl önce gerçekleşen ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte düşünebiliriz. Bu işgalle düğmesine basılan kitlesel katliamlar ve göç dalgasının ikinci büyük sıçrayışı Arap ayaklanmalarını takiben yaşanan süreç oldu.
Dış müdahalelerle körüklenen cihatçı örgütlere karşı Rusya ve İran’ın aktif desteğiyle 2011 yılından beri direnen Esad rejiminin, İsrail’in Gazze’ye yönelik olarak başlayan ve İran’ın direniş eksenindeki Hizbullah’a yönelik saldırılarıyla devam eden süreçte İran’ın zayıfladığı, Rusya’nın Ukrayna savaşına odaklandığı bir süreçte, 12 gün gibi kısa bir sürede yıkılması çeşitli boyutlarıyla tartışıldı. 2025’e de çeşitli boyutlarıyla taşınacak olan bu tartışmayla birlikte, geleceğinde kaosun egemen olacağı bir sınır komşumuz oldu.
Baskıya dayalı uygulamalarıyla yıllar içinde çürüyerek halk desteğini yitirmiş olan Esad rejiminin yıkılış sürecinde AKP hükümetinin dış politika pratikleriyle Türkiye’nin etkin güçlerden biri olarak yer aldığı biliniyor. Bunu Türkiye’de iktidar kurmaylarının bir övünç payesi olarak zikretmelerinin yanı sıra Trump da ifade etti.
TÜRKİYE, DÜNYANIN EN BÜYÜK 11. SİLAH İHRACATÇISI
Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika’ya yayılmış olarak yurt dışında 10 askeri üssünün bulunması, savunma (Siz onu savaş diye okuyun) sanayisine yönelik olarak yoğunlaşan yatırımlarla birlikte, önümüzdeki yıllarda da etkilerini göreceğimiz yeni bir duruma işaret ediyor. SİHA, İHA gibi, emperyalist güçlerle kıyaslandığında orta ölçekli diyebileceğimiz yatırımlarla, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI), dünya genelindeki silah ve askeri teçhizat satışıyla ilgili 2019-2023 ile 2014-2018 yıllarını karşılaştırdığı ve 2024 yılının mart ayında açıklanan raporuna göre, Türkiye, dünyanın en büyük 11. silah ihracatçısı durumunda. Rapora göre Türkiye, en fazla silahı yüzde 15 ile Birleşik Arap Emirlikleri'ne, ikinci olarak yüzde 13 ile Katar'a ve üçüncü olarak yüzde 11 ile Pakistan'a sattı. Bu verilere, daha önce de kamuoyuna yansıyan Ukrayna ve Azerbaycan’a İHA, SİHA satışını da ekleyebiliriz. Ukrayna, Türkiye’den aldığı İHA ve SİHA’ları Rusya’ya, Azerbaycan da Ermenistan’a karşı kullandı.
Bu noktada, 19 Aralık 2024 günü, Suriye’nin kuzeyinde haber takibi sırasında Gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Türkiye’nin SİHA saldırısı sonucu yaşamlarını yitirmiş olduklarını da ekleyelim.
BARIŞTA DEĞİL SAVAŞTA ETKİN GÜÇ OLMAK
Dışa bağımlı yapısıyla, bölgesel rekabet açısından emperyalist güçlerle yarışması mümkün olmasa da, Türkiye egemenlerinin, değişen dinamikler içinde daha etkin bir güç olma gayreti içinde bulundukları açıktır. Özellikle Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinden sonra, Türkiye’de kendisini sosyal demokrat olarak ifade eden dış politika uzmanlarının dahi, AKP iktidarının dış politika “başarısı” üzerine övgü dolu yorumlar yapmaları, bu açılardan ciddi bir politik ve teorik hesaplaşma yapmayı sürdürme ihtiyacına işaret ediyor. Türkiye bulunduğu bölge içinde, ülkeler arasındaki çatışmalarda ara bulucu olarak değil, doğrudan rejim değişiklikleri ve yeni harita şekillenmeleri için savaşa müdahil olarak rol oynamıştır. Eğer bu bir ‘başarı’ ise, bunu onlarca yıldır kesintisiz yapan emperyalistleri alkışlamaktan başka seçenek kalmaz.
Suriye’de Esad rejiminin yıkıldığı süreçte, ülkenin kuzeyinde Kürtlerin bulunduğu mevzileri, hem eğitip donattığı sahadaki SMO güçleriyle hem de onlara havadan destek vererek sürdüren bir pozisyonda olmak alkışlanacak bir politika değil, Türkiye’de onlarca yıldır kanayan bir yara olan Kürt meselesini doğrudan etkileyen, tarihsel deneyimlerle sabit bir çözümsüzlük politikasıdır.
Yılı kapatırken, Romanya’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan aşırı sağcı ve Rusya dostu olarak tanımlanan Bağımsız Aday Calin Georgescu’nun sandıktan birinci çıkması ve yüksek mahkeme, seçimlere iki gün kala, Georgescu’nun seçim kampanyasını Çin ve Rusya’dan yayın yapan TikTok ve Telegram üzerinde yaptığı, dışarıdan maddi destek aldığı, yabancıların seçimlere müdahale ettiği iddialarıyla yapılan başvuruları gerekçe göstererek seçimlerin tekrarlanmasını istedi.
Bu gelişme de, Suriye örneğinde rejim değişikliğini getiren emperyalistler arasındaki rekabetin, bir başka ülkede de seçim sonuçlarına yansıdığını göstermiş oldu.
LENİN’İN TEZİ BİR KEZ DAHA DOĞRULANDI
Tüm bunları, Lenin’in emperyalizm teorisinin bir kez daha doğrulanması olarak not edelim.
2024’te dünyada kapitalizmden yayılan karanlık kadar, sosyalizmin ve örgütlü işçi sınıfı, halk hareketleri mücadelelerinin önemini hatırlattığını da vurgulamak gerekiyor.
Gazetemiz yazarlarından Cihan Tuğal’ın, Evrensel’de 21 Aralık’ta yayımlanan ‘Göçmen karşıtı göçmenler’ başlıklı yazısında da işaret ettiği gibi, işçi sınıfının örgütlü mücadele düzeyinin zayıflığı oranında, sorunların kaynağı, göçmen emekçiler üzerinden tercüme edilirken, daha önceki göçmenler yenilerine düşman dahi olabiliyor.
Gönyesi kaymış kapitalist dünya, kuşkusuz, daha önce defalarca kez olduğu gibi ömrünü uzatacak tamirat ve tadilatı bir biçimde yapma yeteneğini yeniden gösterebilir. Lenin’in de ifade ettiği gibi emperyalist dönemde sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi bakımından savaşlar bunun bir yönünü oluşturuyor.
MANİFESTO YAŞIYOR
Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından 176 yıl önce kaleme alınan Komünist Manifesto’da, “Günümüz burjuva üretim ilişkilerinde özgürlükten kastedilen serbest ticaret, serbest alım satımdır” denildikten sonra, şöyle devam edilir: “Ama bezirgânlık ortadan kalkarsa serbest bezirgânlık da ortadan kalkar. Serbest bezirgânlığa ilişkin bu boş sözler, burjuvazimizin özgürlüğe ilişkin bütün öteki kurusıkı atıcılıkları gibi ancak Orta Çağ’ın sınırlı bezirgânlığına karşı, eli kolu bağlı kent soylularına karşı söylendikleri zaman bir anlam taşır; yoksa bezirgânlığın, burjuva üretim ilişkilerinin ve burjuvazinin kendisinin komünizmle ortadan kaldırılmasına karşı söylendikleri zaman hiçbir anlam taşımazlar.
Özel mülkiyete son vermek istememizi dehşetle karşılıyorsunuz. Ama sizin bugünkü toplumunuzda nüfusun onda dokuzu için özel mülkiyete son verilmiştir; özel mülkiyetin bulunmasının nedeni onda dokuzun elinde bulunmamasıdır. Demek ki siz bizi ancak toplumun ezici çoğunluğu için hiçbir mülkiyetin bulunmaması koşuluyla var olabilen bir mülkiyete son vermek istemekle suçluyorsunuz.
Uzun sözü kısası bizi sizin mülkiyetinize son vermek istemekle suçluyorsunuz. Elbette bizim istediğimiz bu.”
Yeni yıl, ülkemizin ve dünyanın bezirganlarına karşı mücadelenin güçlendiği bir yıl olsun!