Almanak 2024 | 2024’te mülteci krizi ve emperyalist hesaplar
Son 10 yılda özellikle Suriye savaşının etkisiyle göç ve iltica yeni bir boyut kazandı. Bu, sermayedarlara ucuz iş gücü, güvencesiz ve esnek çalışmanın nimetlerini sağladı.
Fotorğaf: AA
Ela AVA
2024 yılı savaşların, yerinden edilmelerin ve göç rotalarının yeniden belirlenmesinin yılı oldu. Rusya-Ukrayna savaşı bir yandan, İsrail’in Ortadoğu'da sürdürdüğü soykırım bir yandan, ABD emperyalizminin doğrudan ve dolaylı giriştiği saldırılar diğer yandan, dünyanın dört yanında milyonlarca insanı ölüme sürüklüyor, yerinden ediyor.
Göç rotaları tehlikeli, yerinden edilenler ise artıyor...
Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre 2024 itibarıyla dünyada 122.6 milyon kişi zorla yerinden edilmiş vaziyette. 37.9 milyon kişi BM kaydındayken 5.8 milyon kişi uluslararası korumaya ihtiyaç duyuyor. Savaşların gölgesinde geçen 2024 yılı birçok kişinin iltica etmesine yol açtı. 31 Ekim 2024 tarihinde, savaş nedeniyle Ukrayna'dan kaçan 4.2 milyon kişi AB ülkelerinde geçici koruma statüsüne sahipti -ki kalan aylarda bu sayının arttığı görünüyor. Bugüne kadar 10 milyonu aşkın Ukraynalı yerinden edildi.
Savaş ve soykırımın 2023 yılından beri sürdüğü Filistin'de de zorla yerinden edilmeler artıyor. Ağustos başından bu yana İsrail ordusu Han Yunus, Deir Al Balah ve kuzey Gazze'de tahmini 250 bin kişiyi yerinden eden 12 tahliye emri yayımladı. İsrail operasyonlarının artmasının ardından Gazze Şeridi'nin 314 kilometrekaresi yani yüzde 86'sı zorla yerinden edilme emri altına alındı. Gazze işgali ve soykırım girişimi sonucunda yerinden edilenlerin sayısı 7 milyonu aştı.
Göç rotalarının yeninden şekillendiği 2024 yılında değişmeyen şey Akdeniz'de yaşamını yitiren mülteciler oldu. 2024’te Orta Akdeniz rotasında ölen mülteci sayısı 1262 kişi oldu. Ancak suda cansız bedeni bulunamayan kişilerin olduğunu da biliyoruz.
SAVAŞ, EMPERYALİZM VE SERMAYENİN FIRSATÇILIĞI
Tüm bu süreçler sermaye için büyük fırsatlar sundu. Son 10 yılda özellikle Suriye savaşının etkisiyle göç ve iltica yeni bir boyut kazandı. Bu, sermayedarlara ucuz iş gücü, güvencesiz ve esnek çalışmanın nimetlerini sağladı. Son iki yılda AB, geçici sözleşmeler ve yeni protokollerle göçmen işçi sirkülasyonunu artırdı. Bu süreç "İşçiyi yetiştir, başka ülkeye transfer et" şeklinde ilerledi. Dünya çapında yaklaşık 169 milyon göçmen işçi bulunuyor ve bu işçiler, sendikalaşma ve örgütlenme haklarından mahrum bırakıldı.
Savaşlar ve emperyalizm, sermayenin aşırı sağ politikalara ihtiyaç duyduğunu gösterdi. Savaş, sağ liberal akımları güçlendirdi ve bu durum dünya genelinde yankı buldu. 2024 AB Parlamento seçimleri, bu tablonun örneğiydi. İtalya, Fransa, Hollanda ve Almanya’da mülteci ve göçmen karşıtı söylemler önemli oranda karşılık buldu. Aynı söylemler, ABD seçimlerinde de etkili oldu.
SERMAYENİN UCUZ İŞ GÜCÜ İHTİYACI
Elbet bu tablodan Türkiye de nasibini aldı. Adeta AB’nin göçmen ve mülteci deposuna dönüşen Türkiye’de, iktidarın ve patronların “Mülteci işçiler can simidimiz” söylemiyle, mülteci işçilerin en ucuza, en kötü koşullarda ve en güvencesiz şekilde çalıştırılmasına yol açıldı. Bu durum, kayıtsız çalıştırmanın yaygınlaşmasına neden oldu. Bununla paralel olarak mülteci düşmanı söylemler ve politikalar çeşitli sağ partiler ve hatta muhalefetler tarafından gündeme getirildi.
Türkiye’deki 2024 yerel seçimleri ve sonrasında yaşananlar mültecilere karşı öfkenin söylemlerin ötesine geçtiğini gösterdi. Kayseri’de yaşananları hatırlayalım. Bir çocuğun istismar haberiyle başlayan öfke Suriyeli mültecilere yönelen linç ve saldırılmayla sonuçlandı. Bu süreçte yaklaşık 3 bin mülteci Kayseri’yi terk etmek zorunda kaldı. Bu süreç başka illere de sıçradı. “İşçiler korkudan işe gelmiyor” diyen patronlar bu sürece yine kendi menfaati doğrultusunda isyan etti.
Resmi verilere göre Türkiye’de 108 bin civarında Suriyeli işçi çalışıyor. Bunlar kayıtlı işçiler. Kayıt dışı, sigortasız çalışan işçi sayısı ise 2 milyon civarında. Böylesi önemli bir ucuz iş gücü ordusunu garanti altına almak isteyen sermaye ve destekçisi AKP, orta vadeli program (OVP) ile birlikte mülteci işçilerin kayda geçilmesi üzerinde ısrarcı oldu. Ancak bu ısrar sadece belirli bir müddet çalışma, sendikasız ve güvencesiz çalışmayla paralel ilerledi.
SAVAŞIN ARDINDAKİ HESAPLAR
Son süreçte Suriye yönetiminin Batı destekli cihatçı örgüt HTŞ’nin eline geçmesi ise Türkiye’de iktidar ve sermaye için çifte şans kapısı açtı. Suriye’de geçiş hükümetinin başbakanı Suriyelilere dönüş çağrısı yaptı. Bunu söylerken, “serbest ekonomi” inşasından bahsetti. Suriye’nin yeniden inşası için yapılan hesaplamalarda en az 400 milyar dolara ihtiyaç duyulduğu söyleniyor. Buna altyapıyı eklediğinizde rakam 1.5 trilyon dolara yaklaşıyor. Bu da HTŞ yönetiminin Suriye’de başta emperyalistler ve daha sonra büyük kapitalist ülkelere ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bu süreç bir yandan Türkiye sermayesi için “Suriye’yi biz kalkındıracağız” söylemlerini gündeme getirdi. Özellikle altyapı tartışmaları sermayenin gözlerini aydınlattı. Dolayısıyla Suriyeliler iki yönüyle bugün Türkiye sermayesinin ihtiyacını karşılamak üzere kullanılmaya çalışılıyor. Dönerse Suriye’de sömürü, Türkiye’de kalırsa burada sömürülmeye devam edilmesi.
“Döndü, dönecekler” tartışması ise yeniden mülteciler üzerine baskı, nefret ve hatta daha büyük saldırıları beraberinde getirebilir. “Hani gidiyorlardı?”, “Savaş bitti gitsinler” söylemleri bu süreçte sadece baskının yeniden üretimine değil, baskının sömürüyü de pekiştirmesine fırsat verecek.