Almanak 2024 | 2024: İşçi sınıfı ve halka karşı ‘iç cephe’
2025, Türkiye işçi sınıfının, kendisine yönelik bu açık düşmanlığa birleşik ve güçlü bir karşılık verip vermediğiyle belirlenen bir yıl olacak.
Fotoğraf: AA, Düzenleme: Evrensel
Hakkı ÖZDAL
Bu sayfadaki fotoğraf, yılın son günlerine, üst üste alınan çarpıcı kararlar nedeniyle damgasını vuran, ama esasen 2023 haziranından beri süren siyasal iktisadın başlıca aktörlerini gösteriyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan, onun ‘piyasa dostu’ yeni ekonomik programından sorumlu yardımcısı Cevdet Yılmaz, uluslararası sermaye çevrelerinin takdir dolu bakışlarıyla Hazine dairesine oturan Maliye Nazırı Mehmet Şimşek ve tüm bu faaliyetlerin adeta bir ‘iç düşman’ gibi saldırdığı, başta işçi sınıfı olmak üzere ücretli emeğin en geniş kesimlerinin başına bir Vali edasıyla oturtulmuş emek sömürüsü bakanı Vedat Işıkhan…
Akçalı işlerin sevk ve idaresi için adeta birer daire başkanı işlevi gören diğer kabine personelini bir kenara bırakacak olursak, 2024 adına bu fotoğraf kadrajında iki temel eksik var: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya. Bunlardan ilki geride kalan yıl için özellikle önemlidir ve Savunma Bakanının ayrıca anılmamasının nedeni, hariciye nazırı Hakan Fidan şahsında Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası askeri-politik doktrininin temsil ediliyor olmasıdır. AKP anlatısının “askeri vesayeti geriletmek” parolasıyla andığı yapısal değişim; sermaye fraksiyonları ve siyasal elitin uzlaşmasından doğan daha dolaysız bir hegemonyanın, generaller aracılığıyla kullanılan askeri-politik gücün de Erdoğan ve ekibinin eline geçmesi anlamına geliyordu. Erdoğan-Fidan konfigürasyonu, neredeyse orduyu denetlemekle sınırlanmış görevleriyle Savunma Bakanını anmayı gerektirmeyecek kadar bir güç kullanma tekeli haline gelmiş durumda. Yılın son ayında yaşanan sarsıcı Suriye operasyonu bunun berrak şekilde görülmesini sağladı. Türkiye’yi yöneten güçler, 10 yılı aşkın süredir komşu kapısının bu tarafında besleyip kapı arasından içeriye sızdırdıkları yılanın evi istila etmesini fetih şarkılarıyla yansıttı ülkenin göğüne. 2024’ten miras kalacak en önemli olgulardan biri budur. Suriye’de on binlerce paralı askerin, yabancı cihadistin, istihbarat örgütleri ve kontra güçlerin giriştiği yıkım, sonunda, üstelik bu denli kolay olması beklenmiyorken ‘başarı’ya ulaştı.
Ancak bu başarı, ilk belirtileri anında görülmeye başlamış ve esasen 2025 boyunca artan bir etkiyle sürecek tehdit dalgaları oluşturuyor. Özellikle de Türkiye için. Komşu kapısında beslenen yılanın ‘ev sahibi’ haline gelmesinin, büyük uluslararası güçlerin de binaya tastamam yerleşmesinin nasıl riskler doğurduğu yakında anlaşılacaktır.
Bu ‘fetih’ sürecine eşlik eden “iç cephe” söylemi, Almanak 2024’teki başka yazılarda da işaret edildiği üzere, fiziki güç kullanımına yaslanan bölge siyasetinin içerideki savaş parolasına dönüşüyor. İç cephe, AKP-MHP koalisyonunun, ama daha doğrudan söylemek gerekirse milliyetçi bürokrasinin halen devam eden tam desteğiyle idareyi sürdüren Saray yönetiminin çizdiği sözde-meşruiyet sınırlarını ifade eder. Esasen de ‘dışında’ kalanları işaret etmek için çizilmiş bir sınırdır bu ve o dışarısı için politik-fiziki zor kullanılacağı neredeyse açıkça ifade edilmiş, ilk uygulamaları sahaya sürülmüştür. 2025 bu yanıyla politik baskıların, basına yönelik saldırıların, yeni ve kapsamlı siyasal davaların çokça konuşulduğu bir yıl olacak belli ki… İnsana, Yaşar Kemal bilgeliğini hatırlatıyor: Zulmün artsın ki tez zeval bulasın!
Bu politik baskıya eşlik eden ve bazı yanlarıyla o baskının temel nedenlerinden olan ekonomi programının da esasen nasıl bir “iç cephe” olarak savaş hattına dönüştüğünü yılın sonunda daha ayan beyan gördük. Asgari ücret nezdinde tüm ücret ve maaşların sefalete doğru sürüklenmesi; orta vadeli planların, uzun erimli programların dolaysız amaçları arasında. Yılın son haftasında, emek sömürüsü bakanının Saray selamlamalarıyla dolu kısacık bir oldu-bitti metniyle duyurduğu ücret politikası; bir gün sonra çeşitli sermaye çevrelerinin beklentisi doğrultusunda faiz indirimine gidilmesiyle birleşti. Asgari ücreti ezmeselerdi, faiz konusunda farklı sermaye fraksiyonlarının beklentilerini birlikte yönetemezlerdi. Asgari ücreti, tüm ücretleri ezdiler.
Ama bu da 2025’e büyük bir mücadele potansiyeli bırakıyor. Lenin, her ekonomik mücadelenin aynı zamanda politik nitelikte olduğunu, bir büyük ülkenin işçi sınıfını iktidara taşırken görkemli şekilde gösterdi. 2025, Türkiye işçi sınıfının, kendisine yönelik bu açık düşmanlığa birleşik ve güçlü bir karşılık verip vermediğiyle belirlenen bir yıl olacak. Üstelik yeni başlamıyoruz. Kapak resmimizdeki varilde yanan grev ateşi, 2024’ün karanlık ucundaki ışık ve ateştir: Kimini ısıtır, kimini yakar.