Almanak 2024 | 40 ekonomi hikayesi, tek final
Ücretler zincirlendi ama fiyatlar tutulamadı; emekçiler zorunlu oruca mahkum edildi. Üst gelir grupları yedi içti; kamu tasarrufu lafta kaldı emekçinin aldığı kamu hizmetinin niteliği azaldı.
Fotoğraflar: AA | Kolaj: Evrensel
Bülent FALAKAOĞLU
Ekonomide devam filmi izleyeceğiz; yeni yıl gelecek ama yeni film gelmeyecek.
Bu yıl izlediğimiz ekonomi filmi vizyona haziran 2023’te girmişti. Yönetmen Mehmet Şimşek imzasını taşıyan filmin adı, ‘rasyonele dönüş’tü. Kendisinden önce çekilen film (uygulanan ekonomi programı) akıl dışı bulunmuştu. İddialıydı.
Peki ne oldu, ne izledik?
***
Başarılı bulunan sahnelerine bir bakalım.
Birincisi… Döviz kontrol altında! Merkez Bankasının kasası boştu, eksilerdeydi. Şimdi artılarda.
Burada bir başarı mı yoksa sağlam bir soygun mu var!
Şimşek ve ekibinin uyguladığı yüksek faiz politikası ve yabancı yatırımcılara kur konusunda (Neredeyse sabit tutulacağı yönünde) verilen taahhütler neticesinde önemli miktarda döviz girişi sağlandı. Bu yılın ilk 9 ayında Türkiye’ye toplam 52 milyar dolar dış sermaye girdi.
Peki yılın aynı döneminde dış sermayeye ne kadar faiz ve kâr payı ödendi? Tam 21.5 milyar dolar. Neredeyse gelenin yarısı. Bu ülkenin işçi ve emekçilerinin çalışıp ürettiği artı değerden kendilerine çok az pay verildi (Ücret ve maaşlar baskılandı) yabancı sermayeye bolca aktarıldı.
Bir de yurt içinde yerleşik sermayenin yurt dışına hareketi var. Kimi yurt dışı bankalara mevduat olarak gidiyor… Kimi portföy yatırımı olarak ava çıkıyor… Kimi yurt dışında doğrudan yatırıma yöneliyor. Bu yılın 9 ayında gidenlerin toplam büyüklüğü yaklaşık 30 milyar dolar. Görüldüğü üzere on milyarlarca dolar yurt dışına kaçıyor!
Peki yurt dışına götürülen dövizin kaynağı ne? Tabii ki dünyanın en yüksek faizi ödenip ülkeye çekilen döviz. Yani Mehmet Şimşek’in gelin diye adeta yalvardığı, Türkiye ekonomisinin yurt dışından borçlanarak bulduğu dövizin bir kısmı yurt içindeki sermaye sahiplerinin paralarını yurt dışına çıkarması için tüketiliyor.
Gelen paranın bir kısmını sermaye götürüyor. Önemli bir kısmı da dış sermayeye yapılan faiz ve kâr ödemelerine gidiyor. Böyle olunca da döviz havuzu dolmuyor, bir türlü! Havuz dolmayınca da sürekli döviz açığı ve ihtiyacı hasıl oluyor. O ihtiyacı karşılayabilmek için emekçilerin ensesinde ucuz emek ve ağır vergi bozası pişirildikçe pişiriliyor.
Bu sebeptendir ki sadece ücretlerin bastırılmasıyla yetinilmiyor. Devletin eli emekçilerin cebine daha çok uzatılıyor! 2024 yılı da öyle oldu; ‘maliye politikası’, ‘tasarruf’ denilse de sermayeye, servete, iktidarın har vurup harman savurmasına dokunulacak hiçbir adım atılmadı, emekçiler soyuldu.
EKONOMİNİN ÇARKIEMEKÇİNİN BELİ KIRILIYOR
Bir başarı hikayesi olarak cari açıktaki daralma gösteriliyor, başarılı bir sahne olarak öne çıkarılıyor.
Evet ülke ödemeler dengesi krizinin eşiğindeydi; risk primi oldukça yüksekti yani yurt dışından tefeci faizi vermeden para bulunamıyordu; cari açık düşmeliydi. Ama ortada düşürme başarısı mı var yoksa ekonominin belini kırma mı?
Oysa değişen bir şey yok! Yine aynı şey oldu: Türkiye ekonomisinin çarkları yavaşlatılırsa cari açık küçülür. Nitekim haziran ayından bu yana sanayi üretimi sürekli daralıyor. Şimşek programının uygulanmaya başlandığı haziran 2023’te sanayi üretimi 100 ise bu gün sanayi üretim 97.7’ye gerilemiş durumda. 1.5 yıl öncesine göre sanayi üretimi daralmış.
Ekonomik büyüme de yerinde sayıyor. Bu yılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde ekonomi hiç büyümedi hatta mevsim ve takvim etkisini hesaba katınca yüzde 0.2 oranında küçüldü. Sonucu tabii ki işsizlik! Her ne kadar TÜİK ekonomi yılın ilk çeyreğinde yüzde 5 büyürken de ekonomi yerinde sayarken de işsizlik yüzde 8.8 düzeyinde dese de…
Reel gelir kayıplarına ve yoksullaşmaya bağlı olarak iş gücüne katılım arttı. Son üç ayda 35.9 milyondan 36.1 milyona çıktı. Ekonomi yavaşlarken, iş isteyen sayısı artarken nasıl işsizlik düşebilir?
Tabii ki düşmüyor! TÜİK ölçüm yaptığı zamanda iş aramayanı işsiz saymazsan… Haftada üç gün cep harçlığına okul temizlemeye gideni işi var sayarsan, geçici, birkaç saat iş bulanı istihdamda kabul edersen işsizlik azalır. Oysa DİSK-AR araştırması şöyle diyor: 1 yılda işsizlere 3 milyon 100 bin kişi eklendi, geniş tanımlı işsizlik yüzde 27.6’ya yükseldi, işsiz sayısı da 11 milyon 200 bin kişiye yükseldi.
Ücret, maaş, çiftçinin geliri baskılandı, ‘Şayet gelir artarsa talep artar, enflasyon düşmez’ denilerek. Emekçiler en zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi ama tüketim azalmadı. Aksine üretim düşerken tüketim arttı!
2023 haziranından bugüne sanayi üretimi düşerken perakende satış hacmi 112’ye yükseldi. Çünkü gelir uçumunun iyice büyüdüğü ülkede hükümetin tüketimi kısma hamlesi genele yayılmadı. Konut, otomobil satış verilerinde görüleceği gibi lüks ve pahalı tüketim sürdü.
Özet: Ücretler zincirlendi ama fiyatlar tutulamadı; emekçiler zorunlu oruca mahkum edildi üste gelir grupları yedi içti; kamu tasarrufu lafta kaldı emekçinin aldığı kamu hizmetinin niteliği azaldı. İşin özeti: Ekonomi yönetiminin gücü sadece ücretliye, ‘dar’ gelirliye yetti!
2025’TE DE ‘HUZUR’ YOK
Büyük sermaye ile ucuz kredi desteğine daha çok ihtiyaç duyan sermaye çevreleri arasında denge gözeten Şimşek programı süre uzadıkça iktidar bloku içindeki huzursuzluğu artırıyor. İhracat yapan sanayici, ihracat yapmayan sanayicinin şikayeti esnaf, emekli, ücretlininkine ekleniyor.
Yüksek faiz karşısında zorlanan sermayenin, ucuz emek ve verilen devlet teşvikleriyle hükümet programına desteği yerini ‘Rekabetçiliğimizi kaybediyoruz’ isyanına bırakıyor. Çeşitli sanayi ve ticaret odaları ile ihracatçılardan, döviz kurlarının yükseltilmesi, faizlerin düşürülmesi yönünde sesler yükseliyor.
Şikayet etmeye başlayan sermaye kesimlerini rahatlatacak adımları göreceğiz ama emekçiler için aynı şeyi söylemek imkansız. Sadece 2025 yılı için değil, uzun yıllar için bu tespit. Hükümetin 2025 bütçesine, 3 yıllık orta vadeli programına (OVP), 5 yıllık kalkınma stratejilerine bakınca net bir şekilde görülüyor.
Önce bütçeye bakalım!
Bu yıla göre yüzde 33 artırıldı. Gelirler buna göre baskılanacak. Örneğin maaşlar yıl başında enflasyon farkı artı sözleşme hakkı artı belki refah payı yüzde 16 civarında artırılacak. Temmuz ayında da en faza yüzde12-13 gibi bir zam ile toplamda yüzde 30 tamamlanacak. Asgari ücrette de aynı baskılama sürecek. Resmi aylık ortalamalara verilerine göre enflasyon yüzde 60.
2025 vergi gelirlerindeki artış hedefi yüzde 46. Az ücret çok vergi mantığı!
Faiz ödemelerindeki artış bu yıla göre yüzde 50. Bu da demektir ki toplanan vergiler faize gidecek. Ayrıca alınan onca vergiye rağmen sosyal harcamalar kısılacak, gelir uçurumu daha da derinleşecek.
Bütçeden orta vadeye yani OVP’ye uzanınca sermayeyi ihya emekçiyi kırma görüyoruz. Kullan at işçilik için ‘esnek çalışma’… ‘Meslek edindiriyoruz’ iddiasıyla öğrenci-çocuk emeği sömürüsü MESEM uygulaması… Kıdem tazminatı gasbı… Tamamlayıcı emeklilik adı altında parasıyla emeklilik gibi!
KALKINMA DEĞİL
Kalkınma olarak sanayiyi Anadolu’ya taşımak var. Niğde, Konya, Nevşehir, Aksaray tüm İç Anadolu’ya organize sanayi bölgeleri (OSB) planlandı. Otoyol, köprü ve deniz-hava limanları inşaatlarını tamamlayan hükümet OSB’leri limanlara bağlayacak demir yolu projelerini de hazırladı. OSB’lerde ucuz emekle ucuza üretilecek malları demir yolu ağlarıyla ucuza limanlara taşımak için.
Bütün altyapının buna şekillendirildiği iktidar projesi Anadolu’yu kalkındırmak için değil. Bölgesel (daha düşük) asgari ücret ile taçlandırılmak istenen bu hedef, kentin dışındaki sanayi sitelerinde tecrit işçi sınıfını ucuza sömürmek için. Sonucu birileri zenginleşirken bölgeler arası eşitsizliğin daha da derinleşmesi olacak!
‘Tilkinin 40 hikayesi var kırkı da tavuk üzerine’ misali… İktidarın 40 ekonomi hikayesi var kırkı da ucuz ve yoğun emek sömürüsü üzerine.
Bir de ‘Yeşil dönüşüm’ var tabi… OVP’de ve kalkınma planlarında yazan ‘düşük karbonlu üretime ve dijitalleşmeye’ dönük sanayileşme…
Çoğu kişi dijital ekonomiyi sanal, elle tutulamaz veya “bulutlarda” diye düşünüyor. Halbuki dijitalleşme büyük ölçüde ham maddelere ve fiziksel dünyaya dayanıyor. Plastik, cam ve seramik yanında bir düzine mineral ve metallerden oluşuyor. Şimdi o madenlerin çıkarılması için Ordu, Eskişehir, Kütahya, Artvin vb. sayısız ilin yüzde 70’i ve üzeri maden için ruhsatlanmış durumda.
Bu da bir kalkınma hamlesi değil! Maden çıkardıktan sonra işlemeyen hiçbir ülke zenginleşemiyor. Günün sonunda altı üstü oyulmuş çorak iller ile dijitalleşme kaynaklı atıkların çöplüğü haline gelmek var.
Emek ve doğa talanı üzerine kurulmuş bir gelecek kalkınma değil karanlıktır?