Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
29 Aralık 2024 07:23

Almanak 2024 | Britanya, Kanada, İliç, göl, yeşil ve 2025

Geride bıraktığımız yıl sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yaşanan maden ve enerji yağmasındaki anormal hızlanmanın işaret fişeği Britanya sermayesi tarafından yakıldı…

Almanak 2024 | Britanya, Kanada, İliç, göl, yeşil ve 2025

Fotoğraf: Evrensel

Özlem Songül ABAYOĞLU

2024’te hemen her gün büyük bir doğa talanına şahit olduk. İliç maden felaketi, Cengiz Holdingin “Türkiye’nin akciğerleri” denilen Kaz Dağlarında bir milyon ağacı altın madeni için kesmesi ve niceleri. Arkada bıraktığımız yıl sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yaşanan maden ve enerji yağmasındaki anormal hızlanmanın işaret fişeği Britanya sermayesi tarafından yakıldı. Nasıl mı oldu?

Britanya sermayesi bu yılın ilk aylarında bir rapor hazırladı. Hazırlanan rapora göre, maden ve değerli metal üretimi için bir “süper bölge” oluşturuldu. Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya’dan oluşan “süper bölge”de Türkiye de yerini aldı. “Süper talan” diye adlandırılan rapordan anlaşılacağı üzere AB ve ABD sermayedarları, Çin’e karşı verdikleri ham madde üretimi yarışında belirledikleri bölgenin doğal, mali ve insan gücü kaynaklarını kullanma hedefindeler.

TALANIN ÖNÜ BAZEN KANUNLARLA BAZEN KANUNSUZLUKLA AÇILDI

Uluslararası sermayenin “süper talan” hedefiyle uyumlu olarak AKP iktidarı, Türkiye sermayedarlarının da nimetlerinden faydalanabileceği doğa sömürüsünün önündeki engelleri bir bir kaldırmaya, talanı kolaylaştırmaya girişti.

İlk olarak “talan yasası” diye adlandırılan “Maden ve Enerji Yasalarında Değişiklik Yapılmasını Öngören Kanun Teklifleri” üstelik de “yerli milli” söylemiyle alelacele Meclisten geçirilip yürürlüğe sokuldu. Bu 15 maddelik torba yasa, ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının uluslararası tekellerin ve onların yerli iş birlikçilerinin yağmasına açacak düzenlemeler getirdi.

Yağmanın boyutu ise akıl almaz. Halihazırda Türkiye’de ormanların yüzde 58’i, tarım alanlarının yüzde 60’ı, önemli doğa alanlarının yüzde 64’ü, milli parkların yüzde 51’i ve toplamında Türkiye’nin yüzde 63’ü, yani yarısından fazlası maden arama ruhsat alanı. Çıkarılan yasa ise işte bu genişlikteki bir alanda, sermayenin istediği gibi at koşturabilmesi için köylülerin mücadelesinin dayanağı olan ÇED itirazlarını işlevsizleştirdi. Mahkemelerin verdiği ÇED iptal kararlarının arkasından dolanan iktidar, aynı ÇED projelerini sanki değiştirilmiş gibi gösterilip yeniden yeniden onayladı, mahkemeler projelerin tüm zararlarına rağmen “Kamu yararı vardır” dedi.

‘TEMİZ’ DÖNÜŞÜMÜN KİRLİ ADRESİ

İsmi “temiz/yeşil dönüşüm” olsa da teknolojik aletlerin, elektrikli arabaların yapımında vazgeçilmez olan nikel, kobalt ve linyit için de Türkiye toprakları uluslararası tekellerin hedefinde. Şu an Türkiye’de yalnızca 3 madende nikel çıkarılıyor. Zorlu Holdinge ait madenin ise 8 yıldır ruhsatsız çalıştığı ortaya çıktı. Ama kimse ceza almadı, iktidar alelacele ruhsat vererek akladı. Üstelik yerli ve yabancı tekellere temiz kâr bırakması dışında bir temizliği olmayan bu nadir metal madenciliği, önümüzdeki süreçte yeni yağma alanlarının adresini belirleyecek.

YÜZEN GES’LER, YOK OLAN TARIM ARAZİLERİ

Yer altı kaynaklarının dünya ölçeğinde tükenme ihtimaline karşı uluslararası sermayenin ‘yeşil ya da temiz dönüşüm’ kılıfına sokarak önünü açmak istediği bir diğer rant da enerji santralleri. Rusya’ya ait olan ve yapım aşamasında bilim insanlarının ciddi riskleri olduğunu ısrarla belirttikleri Akkuyu Nükleer Santrali bir bomba gibi dururken, Greenpeace raporuna göre Afşin Elbistan Termik Santrali olması gereken değerleri 8 kat aşarak resmen zehir kusmuş. Ayrıca bugün e-ÇED’den ya da Resmi Gazete’den de görülebileceği gibi GES, RES ve HES’ler de olağanüstü bir doğa talanına neden oluyor. Hatta HES’ler gölleri, akarsuları kuruturken, RES’ler için ormanların tepelerine çıkılıyor, köylülerin zeytin ağaçları kesiliyor, GES’ler de kilometrelerce tarım arazilerini yok ediyor.

Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın bir röportajda söyledikleri yeterli görülmediğini gösteriyor: Yüzen güneş enerji santralleri! Yani deniz ve göller de bu yıkımdan kurtulamayacak.

TALANIN YÜZDE 1’İ DEVLETE, GERİSİ SERMAYEYE

Bulduğu her alanı bir rant aracı gören sermayenin bu dur durak bilmeyen iştahını “meşru” göstermeye çalışan iktidar, tüm bu enerji santralleri ve madenler için “yerli ve milli” propagandası yapıyor. Peki, ne kadar “yerli ve milli”? Bir bakalım.

İliç’te faciaya neden olan Anagold Altın Madeninde de gördüğümüz gibi madenin hisselerinin yüzde 80’i Kanada ve Amerika ortaklığındaki SSR Mining’e, yüzde 20’si ise AKP ile yakınlığı ile bilinen Çalık Holdinge ait. Bununla da sınırlı kalmıyor, bu maden tekellerinin Anadolu topraklarından çıkardığı altının sadece yüzde 1’ine yakını devlete kalıyor ve Türkiye Merkez Bankası altın satın almak istediğinde Londra’dan aldığı fiyatın aynısını vermek zorunda. Yani uluslararası tekeller ne istiyorsa o!

2025’TE DOĞAYI NE BEKLİYOR?

Sermayenin, halkların tüm çıkarlarını, temiz hava, su hakkı gibi en temel haklarını hiçe sayarak yürüttüğü ve yine yalnızca sermayedarların çıkarına olan bu yıkımın daha da hızlanacağı ve yayılacağının işaretleri veriliyor. Sadece aralık ayında, madenler için toplam 81 ÇED izni verilmesi, yılın son 3 ayında maden ve enerji için 21 tane acele kamulaştırma kararı alınması 2025 yılında neyle karşılaşacağımızın sinyalini veriyor.

Evrensel'i Takip Et