02 Ocak 2025 06:55

Tersane işçisi Ahmet: Fazla mesai olmadan geçinmek imkansız

Ahmet, Tuzla tersanelerinde çalışan binlerce işçiden biri. Eşi ve yeni doğan çocuğuyla iki göz bir odada yaşıyor. Artan masraflardan şikayetçi. “Fazla mesai olmadan geçinmek imkansız” diyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Eren YÜCEBOY
İstanbul

Tersanelere mevsimlik işçi olarak gelen gurbetçi işçiler barınmak için çoğu zaman tersanelere en yakın mahallelerden olan İçmeler Mahallesi’nde bulunan pansiyon ya da taşeron evlerinde yaşıyorsa, artık tersanenin ve İstanbul’un ‘yerlisi’ olma kararını vererek ailesini burada kuran işçiler de civar mahallelerde ikamet ediyor. O mahallelerden biri Pendik ilçesinin Esenyalı Mahallesi. Ve o işçilerden biri de evine misafir olduğumuz yirmi dört yaşındaki Ahmet.

Söz konusu pansiyon ve bekar evlerinin tersane işçilerine nasıl bir barınma olanağı sunduğunu, koşullarını daha önce gazetemizdeki birçok haberde işlemiştik. Ancak ailesini ve evini burada kalıcı biçimde kuran işçiler açısından da barınma koşulları çok da farklı değil. Ahmet’in iki gözden oluşan evi ile bir taşeron evinin koşulları birbirine çok benzer: İki göz odadan yalnızca birinde soba mevcut olduğundan o odada vakit geçiriyorlar, o odada uyuyorlar... Odada sobanın dışında; Ahmet’in üç aylık kızı Hatice’nin beşiği, televizyon ve duvarın iki kenarına serilmiş minderler dışında bir şey yok.

İŞÇİLİK GÖÇÜ

Daha çocuk yaşta memleketi Urfa’dan göçmüş ve işçileşmiş Ahmet. İlk durağı Bursa olmuş. On sekiz yaşına gelmeden Bursa Şehir Hastanesinin inşaatında çalışmaya başlamış. On sekizinci yaş gününde çalıştığını söylüyor: “Bir yandan çalışıp bir yandan doğum günümü kutladık.”

Sonrası Antalya. Yine inşaat. Ve nihayetinde son dört senedir de Tuzla tersanelerinin çeşitli firmalarında taşçılık yaparak geçim mücadelesini sürdürme...

Kirası 5 bin lirayken, tek seferde yüzde yüz zamlanarak 10 bin lira olan evinde doğal gaz yok. Sobayı edinmesi bile başlı başına bir sorun olmuş. “Sadece benle eşim olsak sorun olmazdı. Katlanırdık soğuğa. Ama yeni çocuk doğdu, daha küçük. O yapamaz soğukta. O yüzden muhtaç kaldık bir sobaya” diyor.

SOBA TAMAM AMA...

Araştırmış, piyasasına bakınmış, soba fiyatları pahalı gelmiş. Tersaneden elde ettiği gelir gidip de iyisinden bir soba alabilmesine bile yetmemiş. “Mecbur kalıp kazanı pahalı da olsa aldım. Ama boruları sıfır almadım. Bir hurdacıdan buldum, ondan aldım. Altı parça boruyu sıfır almaya kalksam parçanın tanesi 150 lira civarı ama ben altısını 250 liraya aldım” diyor.

Sobayı aldıktan sonra da bu defa yakacak masrafı sorun olmuş. Eşin, dostun, mahallelinin yakacak yardımıyla bir şekilde üç ayı geçirmiş ama “İnsanların yardımıyla nereye kadar?​” diye soruyor Ahmet. Kalıcı bir çözüm arıyor hayatındaki bu sorun karşısında. “Muhtarlığa, belediyeye gittim. Ama onların yakacak yardımı kömür oluyor. Ben kömür yakamam. Evde küçük kızım var. Odun lazım. Bulamıyorum” diyor.

"BİZE YÜZDE 30 BİLE VERMEZLER"

Masraflar sadece sobayla, odunla da bitmiyor. Evde küçük çocuk var. “Hiçbir şey yoksa bile bebek bezi gibi bir masrafın oluyor. En kalitesiz markanın bezleri bile 350 liradan başlıyor. Bebek beziyle de kalmıyor; erzak masrafı var, faturalar var...” diye sıralıyor Ahmet. Eliyle oda kapısının kırık camını işaret ediyor: “Kapının camı kırıldı. Kapıyı değiştirsen para, getirip yeni cam taktırsan o bile dünya kadar para. Mecbur bantladım, yamaladım, bir şekilde onardım kapıyı. Kızımın bebek arabasına bile sağ olsun biri yardımcı oldu da sahip olabildik. Yoksa o da zordu.”

Aldığı ücret bütün bu masrafları karşılayabilmesine olanak sağlamıyor. Konu bu noktada taze açıklanan asgari ücrete ve bunun tersanelerdeki yevmiye zamlarına nasıl yansıyacağına geliyor. “Ben hiç değilse 29 bin lira olur diyordum. Benim dediğim gibi olsaydı bile çok az bir ücret olurdu. Ama beklediğimin bile çok altında kaldı açıklanan asgari ücret. Yüzde 30 zam yaptılarsa, tersanelerde bize onu da vermezler. Yüzde 10-15 civarı bir zam yaparlar, geçip giderler. Zaten işler durgun, fazla mesai yok. Tersanede çalışan bir işçinin esas geliri fazla mesaiden oluyor. Ücrete ne kadar zam yaparlarsa yapsınlar, fazla mesai olmadan geçinebilmek de imkansız hale geliyor.”

"AÇLIKTAN ÖLEYİM Mİ?"

Ekonominin bu halde olmasının gerekçesini iktidarın politikalarında buluyor Ahmet. Hayatının belli bir dönemine kadar AKP’ye oy verdiğini ama artık AKP’yi desteklemediğini söylüyor. Bunun gerekçesini de bir örnekle açıklıyor: “Yardım için sadece muhtarlığa ya da belediyeye gitmedim. Doğrudan devlet kurumlarına da başvurdum. Sosyal hizmetlere gidip bir yardım istedim. Sigortalı olduğum için yardımcı olamayacaklarını söylediler. Eve teftişe bile gelmeden başvurumu kabul etmediler. Çünkü sigortalıymışım... Sosyal hizmetlerdekiler bana böyle deyince ben de dedim ki “Elbette sigortalı olacağım. Çalışmayıp açlıktan mı öleyim? O zaman mı yardım edeceksiniz bana?​”

Yine iktidara yönelik eleştirilerinin bir diğer gerekçesini ise iktidarın patronların tarafında olduğunu düşünmesi oluşturuyor: “Benim çalıştığım RMK Tersanesi (Rahmi Mustafa Koç Tersanesi) Koç Holdinge ait. Tabii bizim muhatabımız Koçlar bile değil. Onlar tersanenin sahipleri. Bizim muhataplarımız, patronlarımız taşeron firmanın sahibi oluyor. Koç Holding ya da benim çalıştığım taşeron bu kadar zenginleşirken biz yoksul kalıyorsak burada bir sorun var demektir.”

Onun da bu gidişata “dur” diyebilmek için ihtiyaç olduğunu düşündüğü şey kendisi gibi tersane işçisi olan birçok kişininki ile aynı: “Bizim birlik olmamız lazım. Çünkü ben bu saydığım sebeplerden dolayı artık AKP’li değilim diyorsam, muhalefeti de beğeniyorum demek değildir bu. İktidarı ne kadar eleştiriyorsam, CHP’yi de o kadar eleştiriyorum. Onların da iktidara gelse pek bir şeyi değiştirebileceği yok. Bize bunlardan bir hayır gelmeyeceği açık.”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Uluslararası meslek örgütlerinden İran’a çağrı: Gazeteci Sala'yı serbest bırakın

SONRAKİ HABER

Doğu Avrupa'nın doğal gazı kesildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa