3 Ocak 2025 04:15

Sovyet Sinemasında Nâzım İzleri | Yaşamaq Gözəldir, Qardaşım!

1962 yılında Nâzım Hikmet'in Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanından uyarlanan film, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ndeki adıyla “Yaşamaq Gözəldir, Qardaşım!”, 1966 yılında çekildi.

Sovyet Sinemasında Nâzım İzleri | Yaşamaq Gözəldir, Qardaşım!

"Yaşamaq Gözəldir, Qardaşım!" filminin afişi

Oğuzhan Aykut EKŞİOĞLU

1962 yılında Nâzım Hikmet tarafından yazılan Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanı, Türkiye'de Nâzım Hikmet'in vefatından sonra, 1966'da basılabildi. Romandan uyarlanan ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ndeki adıyla “Yaşamaq Gözəldir, Qardaşım!” 1966 yılında Azerbaycanfilm stüdyosunun yapımcılığıyla çekildi.

AHMET’İN KUDUZ VE POLİSLE İMTİHANI 

Nâzım’ın kendini yansıttığı karakter olan Ahmet gazete basmaya çalışan bir grup komünist gençten biridir. Ağırlaşan baskılar sonucu diğer arkadaşları gibi Ahmet de kendini arananlar arasında bulur. Böylelikle yoldaşı İsmail’le birlikte kaçak olarak saklanacağı bir köy evine gelirler. Burada boş durmayıp çevredeki komünistlerle ilişki kurarlar, evin zeminine kuyu kazmaya başlarlar. Matbaa malzemeleri geldiğinde burayı gizli basımevi olarak kullanacaklardır.

Ahmet’in bir köpek tarafından ısırılması olayın seyrini değiştirir. Çünkü köpeğin kuduz olma ihtimali vardır. Polise yakalanmak ile kuduz olmak arasında gidip gelen Ahmet. Kendisini 40 gün kapatmaya ve kuduz belirtileri olabilecek değişiklikleri gözlemlemeyi tercih eder. İsmail karantina boyunca Ahmet’i yalnız bırakmaz. Bundan sonra sık sık geçmişini hatırladığı sahneler gösterilir izleyiciye. Ahmet’in Moskova’daki üniversite yılları, aşk hayatı, Anadolu gezisi gibi geçmişe götüren sahnelerin geçişleri o anki ruh haliyle paralellik göstermektedir.

İSVİÇRE’DE OLSA BEĞENİRDİNİZ!

Anadolu’yu gezerken doğanın güzelliklerine hayran kalır. “İsviçre’de bile böyle bir güzellik yoktur” der yanındakine. “İsviçre’de olsa beğenirdiniz” geyiğinin temellerini atar farkında olmadan.

Sık sık Moskova’da aşık olduğu Annuşka ile yaşadıkları üzerinden kendini sorgular. Bazı kıskançlıklarında Annuşka’ya “Ben doğuluyum” demesi kültür farkını vurgulamaktadır. Zaman zaman dile getirmese de davranış ve diyaloglarından Sovyetler Birliği’ndeki insanlardan farklı bakış açısı olduğu anlaşılmaktadır. Bir sahnede Annuşka’yı daha yakından tanımak için başkasına sorduğu “Bu kız kimdir?​” sorusuna kızın adı ve mesleğiyle cevap verilir. Ahmet bu cevaptan tatmin olmaz “Onu sormuyorum, annesi babası kimdir?​” diye devam eder. Bu feodal düşünce yapısı sonradan kendisinin “paşa torunu, aristokrat” gibi hicivlere konu edecektir. 

Karantina boyunca ateşinin çıkması, sanrılar görüp sayıklaması kuduz olma alameti olduğundan bu durumda neler yapacağını düşünür. Öğrencilik yıllarında arkadaşı kanser hastası Petrosyan’ın bir anda gelen intiharını hatırlar. Kelimenin tam anlamıyla bir anda olur. Çünkü birkaç saniye önce arkadaşlarıyla konuşurken gülüşürken hemen sonrasında kendini apartmanın merdiven boşluğuna bırakmıştır Petrosyan. Kuduz olma ihtimali sonucunda arkadaşına zarar verebileceğini ya da acılar içinde öleceğini düşündüğünde Petrosyan’ın yolunu da kendisi için bir ihtimal olarak görmektedir.

Deniz kıyısında Ahmet’in kendi kendine konuşması sahnesi dalgalarla hareketlenen bir tablonun içindeymiş hissi veriyor seyirciye. Kuyu kazarlarken yakın plan çekimler sanki yanı başındaymışız gibi terletiyor her kazma vuruşunda. Yakalanan yoldaşın kurşuna dizildiği sahneyle irkiliyoruz. Film boyunca geçmişe gidilen sahneler ve geçişler filmin sinematik olarak da gücünü gösteriyor.

Romanı okuyanlar sonunu biliyordur. O yüzden biraz merak ögesi bırakıp hem romanı hem de filmi tavsiye ederek yazımızı sonlandıralım.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İSİG Meclisi: 2024'te 71 çocuk çalışma koşullarının kurbanı oldu.

Evrensel'i Takip Et