İşçi sınıfı birleşe birleşe kazanabilir
Yüz yüze olunan sorunların boyutu lokal mücadelelerle aşmanın ötesine geçmiştir. Dolayısıyla genel bir direniş ve grev hattını oluşturmak işçi sınıfı için acil hale gelmiştir.
Fotoğraf: Evrensel
Seyfi SELÇUK
Toplumsal yaşamda ‘şey’ler hakkında salt yüzeyde, yani görünür olana bakılarak yapılan toptancı değerlendirmeler çoğu durumda yanılgıya götürür. Deyim yerindeyse süreci göz ardı ederek yalnızca sonuca odaklanan bu bakış açısı görünenin ardındaki devinimi ıskalayarak gerçekle olan bağı yitirdiği gibi gelecekle olan bağı da kopartır. Söz konusu şey sınıf mücadelesi olduğunda bu durum fazlasıyla geçerlidir. Bu bağlamda yeni yılın (2025) ilk günlerinde işçi sınıfı hareketine ve sendikal harekete baktığımızda görünür manzara kabaca şudur:
2024 yılı boyunca tek adam iktidarı ve kapitalist patronlar esas olarak düşük ücret ve ucuz emek sömürüsü üzerine oturtulan orta vadeli program (OVP) ve “Şimşek programı”nı hayata geçirmekte son derece kararlı davrandı. Ocak ayında ilan edilen asgari ücretin mart ayında açlık sınırının altında kalmasına rağmen temmuzda bir artışa gidilmedi. Yıl sonuna gelindiğinde asgari ücret reel olarak 5 bin 500 TL erimiş durumdaydı. Asgari ücretin bir tık üstüyle de birlikte ortalama ücret haline geldiği gerçeği ile birlikte düşünüldüğünde; işçi sınıfının genelinin, enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında alım güçlerinin büyük oranda gerilediği ve bu kesimler arasında yoksulluğun giderek derinleştiği bir vakadır.
Sanayi endeksinin 5 aydır gerilediği, büyüme oranlarının yılın son iki çeyreğinde ekside olduğu ülke ekonomisi bir krizin içine girmiş bulunmaktadır. Kriz karşısında kapitalist patronlar kârlarından en ufak bir fedakarlık etmek istememekte ‘çözüm’ü işçileri işten atmakta ve aynı üretimi daha az işçiyle sürdürmekte görmektedir. Toplu işçi kıyımı bir ihtimal olmaktan çıkmış TOFAŞ’ta olduğu gibi (700 işçi) gerçekliğe dönüşmüştür ve bunun otomotiv sanayi ve yan sanayi başta olmak üzere yaygınlaşacağı öngörülebilir bir durumdur. Pek çok iş yerinde patronlar TİS’ten doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için diretmektedir. Kamu-özel sektör ayrımsız TİS’lere yüzde 40 ve civarı denebilecek bir tavan getirilmek istenmektedir. Genel hizmetler iş kolunda imzalanan TİS’ler ve MESS patronlarının dayatmaları buna bir karine sayılabilir. Denebilirse günümüzdeki bir başka olgu da tek adam iktidarının işçilerin her türden hak arayışlarını bastırmak üzere rejiminin bütün kurumlarını harekete geçirmesi gerçeğidir. İşçi hareketi ve sendikal hareket ise halihazırda bu gidişatı tersine çevirebilecek ölçekte bir tutum geliştirebilmiş değildir.
MÜCADELEYLE DOLU BİR YIL
Bu genel tabloya bakarak 2024’ün işçi sınıfı için kayıplarla geçen bir yıl olduğu tespiti yapılabilir. Bu büyük ölçüde doğrudur. Fakat hepsi bundan ibaret değildir. 2024 yılı aynı zamanda mücadelelerle geçen bir yıl olmuştur. Sendikal örgütlenme, ücretlerin iyileştirilmesi ve çalışma koşullarının düzeltilmesi talebi etrafında gelişen bu mücadeleler lokal iş yeri düzeyinde kalmış, birleşerek sermaye cephesine karşı birleşik genel bir direniş hattı oluşturamamıştır. Bunun başlıca nedeni sendikaların bürokrasinin tahakkümü altında olmaları ve işçi sınıfının mücadeleci unsurlarının bilinç ve deneyim eksikliğidir.
Lokal düzeydeki bu mücadelelerin yakın geçmişe göre ayırt edici yanı ezici çoğunluğunun sendikal örgütlülüğe sahip iş yerlerinde gerçekleşmiş olmasıdır. Öte yandan tek adam rejimi ve sermayenin bu mücadeleler karşısında dozu giderek artan saldırıları işçilerin dost ve düşmanı daha iyi görmelerini / tanımalarını beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda Urfa’daki Özak Tekstil ve Çatalca’daki Polonez Gıda işçilerinin direnişleri karşısında valisinden kaymakamına, polis şefinden jandarma komutanına, müftüsünden cami imamına nasıl seferber olduklarına baktıklarında; kendiliğinden bilincin etkisi altında “kutsal” saydıkları “değerler”in sermayenin çıkarları söz konusu olduğunda nasıl anında bir sermaye aparatına dönüştüklerini gördüler. Bu durum işçilerin maneviyatını bozmadı. Tersine, mücadele azmini biledi. Birleşik Metal-İş Sendikasının MESS’e bağlı Hitachi Energy, Schneider Elektrik, GE Grid Solutions ve Arıtaş Kriyojenik'teki TİS görüşmelerinde patronların yüzde 40 ücret zammı dayatmaları karşısında çıktıkları grevin Cumhurbaşkanlığının bir gece yarısı kararnamesiyle yasaklanması karşısında grevi sürdürmeleri işçilerdeki bu azim ve iradenin son halkasını oluşturdu.
2025 EMEĞİN TİS YILI
2024’te yaygın ve fakat lokal düzeyde seyreden mücadelelerin pek azı kazanımla bitti. Kaybedenler gücü ve örgütlülüğü oranında son ana kadar mücadele etti, As Plastik’te olduğu gibi. Eylemlerin büyük bölümü işçilerin sendika yönetimlerini itmeleri sonucu ortaya çıkarken bir bölümü ise sendika yönetimlerine rağmen gerçekleşti. Sendikal bürokrasi işçilerin talep ve girişimleri karşısında zor anlar yaşadı. Kimi durumda örneğin kamu işçilerinin talepleri karşısında olduğu gibi öteleme yoluna gitti, kimi durumda vergi dilimleriyle ilgili olarak yaptığı gibi tavır almak ve eylem yapmak zorunda hisseti kendisini. Türkiye işçi sınıfı özetle yeni yıla yavaş da olsa çeliğe biraz daha su verdiği, kendi mücadelesinden öğrenerek deneyim biriktirdiği bir bakiye ile adımlarını attı.
Tek adam rejimi ise TÜİK enflasyonunun yıllık bazda yüzde 44.38 -ENAG’a göre yüzde 83.40- olduğu koşullarda asgari ücret zammını yüzde 30 olarak belirleyerek 2025 yılında ücret ve maaşla geçinenlerin boynundaki kemendi biraz daha sıkacağının işaretini verdi. Asgari ücretin bir ay sonra açlık sınırının altında kalacağı şimdiden bellidir. Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği bir zeminde bu kararla aileleriyle birlikte on milyonlarca kişi yoksulluğun pençesine terk edilmiştir. Emeklilerin durumu ise tam anlamıyla bir insanlık dramına dönüşmüştür.
Fakat öte taraftan 2025 yılı tek adam iktidarı ve sermaye cephesi için de bir “kabus yılı” olmaya adaydır. Zira 2025 yılında milyonlarca emekçiyi kapsayan TİS’ler gündemdedir. Şubat ayı itibarıyla 700 bin kamu işçisinin TİS görüşmeleri başlayacaktır. Sendikal bürokrasi kamu işçilerinin ek zam talebini ve geçmiş dönem kayıplarının TİS sürecinde çözüme kavuşacağı vaadini vermiştir. Dolayısıyla kamu işçilerinin beklentisi hayli yüksektir. Temmuz ayında 3 milyon kamu emekçisinin toplu görüşmeleri olacak, yalnızca Petrol-İş Sendikasına üye 68 işyerinde TİS bağıtlanacak, MESS grup sözleşmesi kapsamında 200 binin üzerinde işçiyi kapsayan yetki ve TİS taslak hazırlıkları başlayacak.
Burada Birleşik Metal-İş Sendikası ve MESS’e bağlı Hitachi Energy, Schneider Elektrik, GE Grid Solutions ve Arıtaş Kriyojenik işçilerinin grev yasaklarını tanımayan tutumunu hatırlatmak gerekiyor. Grevi ekonomik bir olay olmaktan çıkararak politik bir karaktere de büründüren bu tutum bir bakıma grev yasağını bir silaha dönüştüren sermaye ve Saray iktidarının elinden bu silahı çekip alarak etkisiz hale getirmektir. Hitachi Energy patronu bu azim ve irade karşısında pes ederek işçilerin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.
Yasağa rağmen devam eden grevlerin sonucu ise hiç şüphesiz ilk andan başlayarak yalnızca bu iş yerinde çalışan işçiler açısından değil Türkiye işçi sınıfının bütününün geleceğiyle ilgili bir muhtevaya bürünmüş bulunmaktadır. Gelgelelim bu derece stratejik önem kazanmış olan bu grevler ne yazık ki henüz işçi sınıfı ve sendikalar cephesinden gereken destek ve dayanışmayı görmemiştir. Sendikal bürokrasinin aymazlığı eşyanın tabiatı gereği bir nebze anlaşılabilirdir. Fakat işçilerin, sendikacıların mücadeleci kesimleri neden bu kadar hareketsiz haldedir. Grevci işçilerin direncini kıran bir sermaye ve saray iktidarının yarın kendilerini ezmeye yöneleceğini görmek/bilmek için alim olmaya gerek var mıdır? Her şey “Kör parmağım gözüne” misali ortada değil midir?
KRİZİN FATURASI
Ekonomik krizin faturasını işçi ve emekçilere yıkmak için hükümetiyle, medyasıyla harekete geçen, TİS yükümlülüklerini dahi yerine getirmeyen, ücretleri baskılarken fiyatları serbest bırakan, toplu işçi kıyımlarını devreye sokan, en ufak hak arayışını şiddetle bastırmaya kalkışan bir gücün -sermaye cephesi- saldırıları karşısında işçi ve emekçiler ancak emeğin birleşik gücüyle karşı durabilir. Bu güce yaslanarak haklarını savunabilir, yeni haklar elde edebilir. Zira yüz yüze olunan sorunların boyutu lokal mücadelelerle aşmanın ötesine geçmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla genel bir direniş ve grev hattını oluşturmak işçi sınıfı için acil hale gelmiştir. Milyonlarca emekçiyi kapsayan TİS sürecinde taleplerin ve eylemlerin ortaklaştırılması durumunda böyle bir hat oluşturulabilir. Ancak bu görev konfederasyon ve sendika merkezlerine hakim halde olan sendikal bürokrasiye havale edilemez. İşçi hareketi ve sendikal hareketin mücadeleci unsurlarının bu temelde inisiyatif alarak harekete geçmelerine ihtiyaç vardır. İşçi sınıfı ve sendikal hareket, yerelden başlayarak birleşebileceği her zeminde bir platform oluşturarak ilerleyebilir. Eğer ekonomik krizin faturası patronlara ödettirilmek isteniyorsa başkaca bir yol bulunmamaktadır.