Arçelik ve Türk Traktör işçisinin çıkmazı: Koç’un verdiği ücret yetmiyor, işçi Koç’un bankasına borçlanıyor
Ankara'da görüştüğümüz Türk Traktör ve Arçelik işçileri düşük ücret ve vergi yükünden yakınıyor. Geçinebilmek için borçlandıklarını söyleyen işçilerin borçlandığı yer yine Koç'a bağlı Yapı Kredi...
Fotoğraf: Evrensel
Ercan KESKİN
Ankara
Koç Holding, milyarlarca lirayı bulan kârları düşmesin diye Türk Traktör ve Arçelik’ten işçi atıp kalan işçileri daha düşük ücrete daha yoğun çalıştırıyor. Geçinemez hale gelen işçiler kredi kartı ve esnek hesapla yine Koç’a ait bankaya borçlu hale geliyor.
Ankara’da görüştüğümüz Türk Traktör ve Arçelik işçileri düşük ücretlerden ve yıl sonunda katlanan vergi yükünden yakınıyor. Sene sonuna geldiklerinde ücretlerinden geriye bir şey kalmadığını söyleyen işçiler, “Maaş kartının esnek hesabını kullanıyorum. Şu an eksi 100 bindeyim. Kredi kartı zaten hep dolu.” diyerek Koç’un bankası Yapı Kredi’ye borçlandıklarını anlatıyor.
"TEK TESELLİM OCAK AYINDA VERGİNİN DÜŞÜYOR OLMASI"
Görüştüğümüz metal işçilerinin büyük bölümü için yeni yıla giriyor olmak, yüzde 27’lik vergi diliminden kurtulmak anlamına geliyor. Uzun yıllardır Arçelik’te çalışan bir işçi, “Yeni yıl bizim için daha fazla ücret anlamına geliyor, çünkü vergi sıfırlanıyor. Geçtiğimiz ay hem vergi kesintisi hem de ücret kesintisi yüzünden çok eksik maaş aldım. Tek tesellim ocakta vergi oranının düşüyor olması.” diyor. Başka bir Arçelik işçisinin eşiyle sohbet etme fırsatı buluyoruz. Fabrikanın gündemini çok bilmediğini ama her geçen sene işçilerin koşullarının daha kötüye gittiğini söylüyor. Eşinin izinli olduğu günlerde ek iş yaptığını, aksi takdirde geçinemediklerini anlatarak, “Fabrika bir yılbaşı paketi vermiş ama bu da her geçen sene azalıyor. Bu sene birer avuç kuru yemiş ve içecek vermişler. Eskiden zor taşınırdı, çok dolu olurdu. Şimdi sadece çocuklar yesin diyebiliyoruz, paketin içindeki badem dahi sayılı” diyor.
"ESNEK HESABI KULLANIYORUM, EKSİ 100 BİNDEYİM"
Daha sonrasında Türk Traktör’de çalışan bir işçinin evine misafir oluyoruz. 10 yıllık Türk Traktör deneyimini dinleme fırsatı bulduğumuz bu işçi de en büyük sorunun vergi olduğunu söylüyor. Çalıştığı bölümde ekstra bir zorluk olmadığını, yemeklerin çok iyi olduğunu diğer fabrikalara göre yan hakların iyi olduğunu ama vergi dilimi yüzünden yılın yarısının sonrasında çok zorlandıklarını belirterek, “Yılın son ayları maaş kartının esnek hesabını kullanıyorum, şu an eksi 100 bindeyim. Kredi kartı zaten hep dolu. Şubatta aldığım maaşla da borçların birazını ödemeyi planlıyorum.” diyor. Yılbaşı için Divan’dan çikolata verildiğini söyleyen işçi, “Sıhhiye’nin oradaki Divan’ın önünden kaç kere geçmişimdir. Girip alışveriş yapamam ama şimdi bu kadar pahalı bir marka çikolatayla eve gelmek güzel hissettirdi” diye anlatıyor.
İŞTEN ATILIRIM KORKUSU…
2024’te işçileri ilgilendiren, yer yer de korkutan bir diğer gündem ise işten atmaların yoğunlaşması. Fabrikalarda grup grup işten çıkarma ve borçlandırarak ücretsiz izne gönderme bir hayli yaygın. Koç’a bağlı diğer fabrikalardaki işten atmalardan, konuştuğumuz Arçelik işçilerinin de haberi var: “Burada da yaşanabilir. Diken üstündeyiz, bir şeyleri bahane ederler mi diye daha fazla dikkat ediyoruz” diyorlar. Aynı zamanda sağlık sebebi ile bölüm değiştirmek isteyenler, bu süreçte işten atılmaya gerekçe olur diye bir şey yapamıyor. Bu gerginlik ve aslında mobbing durumu hemen hemen her metal fabrikasında görülebiliyor. Öyle ki görüştüğümüz işçiler içerisinde, iş güvencesinin olduğunu, ücretinin, koşullarının iyi olduğunu söyleyen yok.
"HESAP KESİMİNİ BEKLE"
Bir Arçelik işçisinin eşi ise geçim koşullarına dair şunları söylüyor: “Biz zaten bırak nakit parayı maaş kartıyla bile alışveriş yapmıyoruz. Eşime diyorum dolapta bir şey yok markete gidelim diye. ‘Kredi kartının hesap kesimini bekle’ diyor, maaş yatsın önce kartın asgarisini ödeyeyim diyor. İki çocuk da okula gidiyor, acil bir ihtiyaçları olduğunda ek hesaptan da kullanıyoruz mecburen çocuğa alamayız dememek için. Mesela bizim bir düzenimiz var. Yılı 2 döneme böldük. İlk 6 ay geçen seneden kalan borçları ödüyoruz. Haziranda yüksek vergi dilimine giriyoruz. 5. ve 6. ay borçlanmaya başlıyoruz. Bir sonraki yılın ocak ayında vergi sıfırlanıyor. Tekrar borçları ödemeye başlıyoruz.”
"VERGİLER ÜCRETİ TÜKETİYOR, KREDİ KARTINA SARILIYORUZ"
Başka bir Arçelik işçisi ise, “Fabrikada yeni sendikacılar atandı. Gelen gideni arattı derler ya resmen öyle oldu. Zaten bir şey yapmıyorlardı. Şimdi hiçbir şey bilmeyen adamları getirdiler. Sendika artık milletin gözünde tamamen vasıfsız bir hale geldi. Bakalım bu sene sözleşmemiz var. Şimdiden insanların beklentilerini düşürmeye çalışıyorlar. Zaten enflasyon farkları da hiçbir şeyi değiştirmiyor. Şu an yüzde 9 civarında. Hadi 2 ayda 3-5 puan daha artsın. Hayatımızda bir şey değişmeyecek” diyor. En büyük dertlerinin vergi kesintileri olduğunu söyleyen işçi, “Ben vergi sıfırlanınca zam almış gibi bir şey oldum. Öyle olunca biraz rahatladık ama mayıs gibi tekrar yüksek vergi dilimine gireceğiz, yine aldığımız ücret yetmemeye başlayacak. Önceden ekimde, kasımda anca yüksek vergiye giriyorduk şimdi 5. ayda başlıyor. Yani geçmişe göre 5 ay fazladan vergi ödüyoruz. Öyle olunca mecburen kredi kartlarına sarılıyoruz. Aldığımız zammın da bir anlamı olmuyor” diye anlatıyor.
"ÇARE BİRLİK OLMAK…"
Bir tanıdığının lastik fabrikasında çalıştığını söyleyen kıdemli bir Arçelik işçisi, “O işe gireli 3-4 sene oluyor. İşe yeni girdiğinde benim maaşım onun maaşının iki katıydı. Ama günümüze geldiğimizde durum tam tersine döndü. Şu an eline geçen para benimkinin 2 katı. Haliyle yıllardır Arçelik’te çalışmanın karşılığı koca bir hiç” diyor. Bunun üzerine neden böyle olduğunu, Arçelik’in nasıl bu hale geldiğini ve ne yapmak gerektiği üzerine bir tartışma yürüttük. Şöyle cevap verdi: “Herkes enflasyon ne çıkarsa, devlet neyi açıklarsa, patron neyi verirse onu kabullenip yaşıyor. Zamanında biz de denemedik mi? Denedik. Gittik 20 kişiyle odayı bastık ‘Bu maaş bize yetmez.’ dedik. Ama sonuç değişmedi. Çünkü bir avuç insandık. Ama bu bir avuç insanın her biri peşinde 20-30 kişi toplayabilse işte o zaman istediğimizi yaptırırız. Yani çare birlik olmak ama gerçekten üç beş kişiyle değil fabrika olarak birlik olmak. Oradan aldığımız güçle de ister yönetimin, ister sendikanın odasını basmak. ‘Hayırdır lan, sen kimin istediği parayı vermiyorsun’ demek.”