Sömürge madenciliği yeni yılda da devam edecek
Her takvim yılı bittiğinde gelecek yıla taze bir umutla bakılır. Bazı şeylerin değişeceğine inanılır. Oysa hiçbir şey kendiliğinden değişmez, mücadele edildiği ölçüde olur değişim.
Fotoğraf: Evrensel
Mehmet TORUN
Maden Mühendisi
Her takvim yılı bittiğinde gelecek yıla taze bir umutla bakılır. Bazı şeylerin değişeceğine inanılır. Oysa hiçbir şey kendiliğinden değişmez, mücadele edildiği ölçüde olur değişim.
Madenler; hiçbir sınıfın, zümrenin emeği olmayan doğal olarak oluşmuş kaynaklar. Bulundukları haliyle aslında bir değer ifade etmezler, onlara değer kazandıran insan emeğidir. Meta haline dönüştüklerinde değere kavuşurlar. Bu noktada; madenlerin insanlık ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere ortak kullanım kaynakları olduğunu anlamak, kolektif niteliklerinin/toplumsal karakterlerinin önemine dikkat çekmek gerekmekte. Sanayinin temel ham maddelerinden/girdilerinden olup teknolojinin gelişmesi ile değerleri daha da artmakta.
Günümüzde; küresel çıkar politikalarının neden olduğu savaşlar, işgaller, katliamlar, soykırımlar, daha yoğun sömürü, işsizlik, açlık, yoksulluk ve yolsuzluk düzeni yaşamın her alanına damgasını vurmuştur. Kapitalizmin ve neoliberal sermaye birikimi modelinin eşitsiz gelişimi sonucu sömürü ve talan yaşamın her alanında artmakta.
Bu alanların en önemlilerinden birisi de doğal kaynaklar üzerindeki sömürüdür. Emperyalist ülkeler, geri bıraktırılmış ülkelerin madenlerine ‘bir şekilde’ el koyarak söz konusu kaynakları kendi amaçlarına uygun şekilde değerlendirmekte.
Bu sömürü yöntemi günümüzde çok uluslu şirketler tarafından yürütülmekte. Çok uluslu şirket, en az iki ülkede üretim ve hizmet sunan şirkettir. Bazı büyük çok uluslu şirketlerin bütçeleri pek çok küçük ülkeyi geçmekte. Uluslararası ilişkilerde; ekonomik güçleri, geniş finansal kaynakları ve lobi çalışmaları sayesinde güçlü bir etkileri vardır. Genişleme ve esnek hareket etme kabiliyetine sahip olan yapılanmalardır. Dünyanın en büyük 100 ekonomisinden 51’i çok uluslu şirketler olup günümüzde dünyayı bu şirketler yönetmekte.
2024 yılında ciro bazında önde gelen madencilik şirketleri şöyle sıralanmış:
- Glencore, (UK) 217.86 milyar dolar
- Jiangxi Copper, China 72.07 milyar dolar
- BHP, Australia/UK 55.34 milyar dolar
- Rio Tinto, Australia/UK 54.05 milyar dolar
- Zijin Mining Group, China 40.62 milyar dolar (Kaynak: Statista)
Görüleceği üzere, bu şirketler ciddi ekonomik güçleriyle dünyanın her noktasında operasyon yapabilecek boyutta. Çok uluslu şirketler, gittikleri her ülkede genellikle yerli ortaklar bulur. Bu ortaklar, siyasi iktidarlara yakın olup işlerin daha rahat yürütülmesi için istenir. Bu sayede olayın uluslararası boyutu da görünmez kılınır ve olası itirazlar minimize edilir.
Bu çalışmalar yürütülürken itiraz eden devletler/örgütler çeşitli gerekçeler kullanılarak dışlanmakta ve gerekiyorsa daha sert önlemlerle saf dışı edilmekte. Bölgemizde yaşananlar bunların tarihsel belgeleri. Sermaye, direnen yapıları yalnızlaştırma ve etkisizleştirme konusunda oldukça mahir. Bunun için akla gelebilecek her türlü yönteme başvurur.
Bu şirketlerin son yıllarda ülkemizde özellikle metal madenlerine hevesi artmıştır. Başta altın olmak üzere, nikel, bakır, manyezit, feldspat ve bor mineralleri bu şirketlerin portföylerinde. Ayrıca gelişen teknolojilere bağlı olarak gündeme gelen nadir toprak elementleri (NTE) de önümüzdeki süreçte bu şirketlerin talepleri doğrultusunda çok konuşulacak gibi.
Bugün, ülkenin neredeyse her bölgesinde yerel halkın bu işleyişe karşı direnişi var. Toprağını, merasını, ormanını, suyunu korumak için direnenler sık sık kolluk kuvvetini karşısında görmekte. Çünkü yasalar sermayenin lehine yapılmış ve her şey onlara göre düzenlenmiş. Doğal olarak itiraz edenler yasa dışı bir iş yapmış sayılmakta ve baskıya maruz kalmakta.
Önümüzdeki dönemde sermaye, daha çok kazanmak için doğal kaynaklarımıza ve madenlerimize daha fazla saldıracak. Bu saldırının sonucu olarak yaşam alanlarımız daha çok katledilecek, kaynaklarımız süratle tüketilecek. Buna karşın itirazlar artacak ve mücadele daha da büyüyecek. Bu haklı mücadelelere destek vermek oldukça önemli.
Bu saldırıları engellemenin kesin çözümü; doğal kaynakların-madenlerin kamulaştırılması, üretimin ihtiyaca göre ve dünya kaynaklarının yoğaltım (tüketim) frekansı ile uyumlu olarak planlanmasıdır. Bu talep hem çok daha rasyonel ve insanidir hem de toplumsal ihtiyaçlara yanıt verecektir.