Bir madalyonun iki yüzü: Ücretler ve kârlar
Fiyatlar yalnızca onu satan kapitalistin iradesine göre mi değişir? Yoksa kapitalistlerin mallarına zam yapma istekleri de piyasa ve rekabet gibi koşullarla mı bağlantılıdır?
Friedrich Engels (sağda) Karl Marx (solda) | Görsel: N.N. Şukov
Batuhan ENGİNER
İTÜ Ekonomi Bölümü
Son asgari ücret zammıyla birlikte geçmişte az sayıda, en ünlülerinden biri kendisi de eski bir fabrika işçisi olan Oğuzhan Alpdoğan, influencer’ın icra ettiği bir tür “işçi sınıfı mizahı”, son zamanlarda arasına yeni isimler katarak veya başka influencer’ları da bu mizah türüne çekerek yaygınlaştı. Bu videolar; işçilerin asgari ücret beklentileri, gece vardiyasının zorlukları, patron, müdür ve ustabaşıların iki yüzlülükleri gibi ana akım mizahın girmediği konulara giriyorlar.
Bunlar, asgari ücrete olan ilginin attığının bir kanıtı olsa gerek. Bunun akla gelen ilk sebepleri maaşı asgari ücret düzeyine düşen işçilerin sayısındaki artış ve asgari ücretle tarifesiyle part-time çalışan öğrenciler gibi grupların sayıca kalabalıklaşması ya da toplumun asgari ücretin enflasyonun sebebi olduğu yönündeki korkutmacayla yüzleşmesi.
Asgari ücret, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından “her çalışana ülkesinin ve zamanın koşullarına göre makul bir yaşamı sürdürebilmesi için uygun bir ücret” olarak tanımlanıyor. Tanımın ucu açık. TÜRK-İŞ’in 2024’te yayımladığı son rapordaki kavramlar ve sayılarla konuşacak olursak, söz konusu “makul bir yaşamı sürdürebilme” ücretinin Türkiye’deki karşılıkları 21 bin TL’yi biraz aşan “açlık sınırı”, 27 bin TL’yi biraz aşan “bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti” veya 70 bin TL’ye dayanmış olan “yoksulluk sınırı” olabilir.
Asgari ücret en basit anlamında, insan onurunu ve emeğin değerini koruyacak tutardır. Tanımına ve uygulanmasının sebeplerine baktığımızda bugün 22 bin TL belirlenen bu ücret tutarının, “iş insanlarımızın” izlediği televizyon kanallarında konuşan iktisatçıların dediklerinin aksine hiç de yüksek olmadığı, aksine çok düşük olduğu kolaylıkla görülüyor. Üstelik, bu ücretin belirlendiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu 4. Toplantısı’na işçi temsilcilerinin protesto maksadıyla katılmadığı, bu ücretin devlet ve patronlar arasında kararlaştırıldığı da göz önünde bulundurursak bu ücretin bu kadar düşük belirlenmesine olan şaşkınlığımız azalacaktır. Çünkü bugün devletin de patronların da işçilerin “onurunu korumak” veya “makul bir yaşam sürdürmelerini” sağlamak gibi bir amacı olmadığını görebiliyoruz. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Mahmut Asmalı şöyle diyordu: “Bana göre yüzde 25’in üzerinde bir asgari ücret artışı doğru değil.” Patron derneği başkanı Sayın Asmalı’ya göre doğru olansa 815 milyon TL’lik ihaleyi gizlice almak.[1] Bu ihalenin cari açığa oranı ve devletin borçlanmasının faizlere, yatırımlara ve enflasyona olan etkisi hakkında da bir açıklamayı sabırsızlıkla bekliyoruz.
PEKİ YA ENFLASYON İLİŞKİSİ?
Patronlar ve kimi iktisatçılar tarafından çokça yaygara koparılsa da aslında asgari ücret, enflasyon bağlamındaki tartışmalarda çok özel bir duruma işaret etmiyor ve bu tartışmanın özü, (sadece asgari olanların değil) tüm ücretlerin enflasyonla ilişkisidir.
Ücret-Enflasyon ilişkisi incelenirken, tarih, kendisine “işçilerden yana” diyen insanların bile ücretlerin artmasına karşı çıktığını not etmiştir. Yanlış anlaşılmasın, günümüzdeki Türk sendikacıları kast etmiyoruz.
Takvimler Haziran 1865’i gösterdiğinde tüm dünya işçileri ve işçi sınıfı safındaki aydınları Londra’da Uluslararası İşçi Birliği Genel Kurulu için bir araya gelmişlerdi. Merkez Kurul üyesi John Weston ise onlara yaptığı konuşmasında “emek ücretinde sağlanacak genel bir artışın işçilere bir yarar getirmeyeceğini savunmuş ve buradan hareketle sendikaların ‘zararlı’ olduğu sonucunu çıkarmıştı.”[2]
Marx’ın ifade ettiğine göre Weston şöyle diyordu; işçiler eğer ücretlerini 4 Şilin'den 5 Şilin'e çıkartırlarsa, patronlar da onlara eskiden 4 Şilin'e sattıkları malları 5 Şilin'den satacaklardır.
Bu iddia, bugünden 160 yıl önce de işçilerin "Enflasyon sizin aldığınız zamlar yüzünden oluyor!" denerek suçlandığını gösterir.
Fiyatlar yalnızca onu satan işletmecinin iradesine göre mi değişir? Yoksa kapitalistlerin mallarına zam yapma istekleri de piyasa ve rekabet gibi koşullarla mı bağlantılıdır? Bu bağlantı, ucuz malın çok, pahalı malın az satılması kadar basit; herkesin en az bir kere duyduğu arz-talep dengesidir.
Yani kimse “Artık işçilere daha fazla para veriyorum, canımın istediği gibi fiyatları artırayım” diyemez.
Peki bir ücret artışı nasıl olur da fiyatları etkileyebilir? Yalnızca, fiyatı değişecek olan bu mal ve hizmetlerin talep ile arzı arasındaki ilişkiye etkide bulunarak.
Peki hangi sınıf hangi talebi yaratır? İşçi sınıfının, diyor Marx, gelirinin tamamını “geçim araçlarına” harcadığı ve harcamak zorunda olduğu bir gerçektir. Aksine, kapitalistlerin de Marx’ın geçim araçları olarak ifade ettiği, temel veya sıradan ürünlerle ilgilenmeyecekleri, lüks mallar arayacakları barizdir.
İşçiler, ücretleri arttıkça geçim araçlarına daha çok harcama yapabilecekler, yani temel mallarda talep artmış olacak. Kapitalistler, işçi ücretleri arttıkça kâr oranları azaldığından eskisi kadar lüks ürün tüketemeyecekler, yani lüks mallarda talep azalmış olacak. Talep dengesi bu şekilde lüks ürünlerden temel ihtiyaç ürünlerine doğru kayacak ve tüm sektörlerdeki kâr oranı eşitlenene kadar lüks üretim yapan kapitalistler “sıradan” ürünler üretmeye yönelecekler. Burada değişen tek şeyse artık kâr oranlarının eskisinden düşük, ortalama ücretlerinse eskisinden yüksek olması olacak.
Denklemde hâlâ garip gelen şeyler varsa, kârların da ücretlerin de aynı havuzdan geldiği gerçeğini bir de şu şekilde anımsayalım: “Kârlar 6, ücretler 2 ise, ücretler 6’ya yükselip kârlar 2’ye de düşebilir. Ama toplam miktar yine de 8 olarak kalır. Üretim miktarının sabit olması asla ücret miktarının da sabit olduğunu kanıtlamaz.” [4]
Konferanstaki benzetmeyle, ekonomi bir kâse çorba gibidir. Bir günde ne artar ne azalır. Mesele sadece kaşıkların büyüklüğüdür, işçilerin kaşığı ve patronların kaşığı.
KAYNAKÇA:
[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/akp-milyarlik-bir-ihaleyi-daha-gizli-sakli-bitirdi-akyapi-insaata-verildi-1964992
[2] Ücret, Fiyat ve Kâr, Karl Marx, Evrensel Basım Yayın, Ekim 2006, sf. 10