Yoksulluk sınırının 3’te 1'i etmeyen asgari ücret!
İktidar ve yandaşları işçi ücretlerinin enflasyona sebep olduğunu, enflasyonun önüne geçmek için ücretlere yüksek zamlar yapmadıklarını söylüyorlar. Peki durum böyle mi?

Fotoğraf: Evrensel
Ümran ve Salih Efe
Sincan/Ankara
Hepimizin karamsar bir şekilde açıklanmasını beklediği asgari ücret, 22.104 TL oldu. TÜİK'in açıkladığı %47'lik enflasyonun bile altında kalan bu zamla birlikte güncel asgari ücret, DİSK'in hesapladığı yoksulluk sınırı olan 72.537 TL'nin 3'te 1'i dahi etmiyor. Sadece bu sayılar bile durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne seriyor. Biz de bu durumu çevremizdeki arkadaşlarımızla tartıştık.
SÜREKLİ FEDAKÂRLIK YAPMAK ZORUNDA MIYIZ?
En sık konuşulan nokta, zammın enflasyonun altında olmasının hâlihazırda geçimini kıt kanaat sağlayan bizler adına kabul edilemez olduğu. Asgari ücretli çalışanın temel ihtiyacı olan barınma için ödediği ev kirasının ardından, elinde kalan parayla ancak faturalarını ödeyebileceği sıkça dillendirildi. Temel ihtiyaçların dahi zor karşılanabildiği ve açlık sınırı seviyesinde olan bu ücretin enflasyon karşısında yaşayacağı erimeyi de göz önünde bulundurunca, çalışanların insanlık dışı yaşam koşullarına mecbur bırakıldığı daha da açık hale geliyor. Kantin, ulaşım ve ek kaynaklarda sürekli artan fiyatların üstüne yeni yıl zamlarının eklenmesiyle birlikte eğitim masrafları da katlanarak artacak. Birçok arkadaşımız gelen zammın harçlıklarını azaltacağı ve harcamalarından kısmak zorunda kalacakları görüşündeler. Sosyal harcamalarına para ayırmakta oldukça zorlanan bizler, sene sonuna kadar temel ihtiyaçlarımızdan dahi kısmak zorunda kalacağız. Bir çoğumuz bunu halihazırda zaten yapıyoruz. Artan kantin fiyatları yüzünden evden yemek getiriyor veya okula yürüyerek gidip gelerek ulaşıma ayırdığımız bütçeden kısıyoruz. Ek kaynak fiyatlarının pahalılığı yüzünden ikinci el kitaplar alıyoruz. Sosyalleşmek çok masraflı olduğu için, yapmak istediğimizi değil ucuz aktiviteleri tercih ediyoruz. Üniversite okumayı düşünenler kara kara düşünüyor. Bir arkadaşımız "Bu maaş ile geçim çok zor, bu durumda üniversitede fedakârlıklar yapmam gerekecek gibi duruyor. Üniversitede çalışmak zorunda kalırsam o maaş bana anca yeter. Kendi evim olsa geçindiremem." diyor. Üniversite yurtlarının artan fiyatlarına "Üniversitede yurtların fiyatları asgari ücretten yüksek, nasıl karşılayacağımı bilmiyorum." diyen arkadaşımız da oldukça haklı. Peki sürekli fedakârlık yapmak zorunda mıyız? Emekçiler açlık sınırında olan ücretlerle hayata tutunmaya çalışırken kârlarına kâr katmaya devam eden patronlar, vergi dahi ödemiyor. Gelin bunu sayısal verilerle gözler önüne serelim.
ERDOĞAN: DAİMA PATRONLARIMIZIN YANINDA OLACAĞIZ
İktidar ve yandaşları, işçi ücretlerinin enflasyona sebep olduğunu ve enflasyonun önüne geçmek için ücretlere yüksek zamlar yapmadıklarını söylüyor. Bazılarımızı bu yalana ikna da etmişler. Peki durum böyle mi? Elbette değil. Çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi alma yoluna giderek emeğin bastırılmasıyla enflasyonda düşüş beklemek abesle iştigal etmektir. Sürekli duyduğumuz “zenginler vergi vermiyorlar” lafının da altını dolduralım isterseniz. Örneğin Türkiye’nin en büyük sanayi şirketi olan Koç Holding’e ait TÜPRAŞ, 2023’te 5,3 milyar lira vergi ödemiş. TÜPRAŞ’ın 2023 yılında elde ettiği kâr ise 109,7 milyar liraydı. Yani TÜPRAŞ’ın ödediği vergi oranı, kârına oranla sadece yüzde 4,8 oldu. Biz temel ihtiyaçlarımızdan dahi kısmak zorunda kalırken, Türkiye'nin en zenginleri kârının sadece %4'lük bir kısmını vergi olarak veriyor. Ödemeleri gerekenin zaten çok altında kalan vergileri de teşviklerle geri karşılar durumdalar. Nitekim, 2025 yılında patronlara verilecek vergisel ve parasal teşviklerin tutarı en az 2,5 trilyon lirayı bulacak. Bütün bunlar doğrultusunda, işçi ücretlerinin enflasyonun sebebi olamayacağı bariz.
SÖMÜRÜ DÜZENİNE TESLİM OLMAYALIM
Bizler ailelerimize yük olmamak için hafta sonlarında ve yaz aylarında bir işe girip çalışırken, koca koca şirketler milyarlık kârlarından biraz olsun vazgeçmiyorlar ve vazgeçmeyecekler de. Bakanlığın kamuda tasarruf paketiyle okullarımıza temizlik personeli dahi gönderilmezken ve eğitime ayrılan bütçe her geçen gün azalırken, birileri bitmek bilmeyen bir iştahla yemeye devam ediyor. Bakan Şimşek "Kötü günler geride kaldı." diyor. Haklı aslında. Kötü günler geride kaldı, sırada daha kötüleri var. Halka ayrılmayan bütçeler sermayeye vergi afları ve teşvikler olarak yağmaya devam ederse daha da kötü günler var ufukta. Ancak bulunduğumuz her alanda; okullarımızda ve semtlerimizde, bu sömürü düzenine teslim olmadan, emeğin saflarında mücadele ederek hayallerimizi gerçekleştirebilir ve insanca bir yaşama kavuşabiliriz.
Evrensel'i Takip Et