Hazırlık nasıl bu hale geldi?
Kampüsteki elverişsiz koşullar okuldan ne kadar “verim” alabildiğimizi belirliyor.

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel
Ulaş TÜRKOĞLU
İstanbul Üniversitesi
Her güz dönemi, yeni gelen hazırlıkların üniversiteyle ilk kez tanışması heyecanlı bir telaşla başlar. Akademik takvimin ne olduğundan bir türlü netleşmeyen ders programının saatlerine, derslerin mekanına kadar her türlü belirsizlik, hazır olunması gereken üniversiteye dair ilk fikri sunan ironik bir durum yaratıyor. Belirsizliğin, pusun içinde keşif vesayeti.
Şöyle bir düşünsek, çok değil, sadece iki sene önce o sırada oturanların ne düşündüğünü, ne yaptığını tahmin etsek; nasıl bir sonuçla karşılaşıyoruz? Ya da mesela okulumuzun meşhur olan hazırlık geçme oranlarının her sene daha da kötüye gitmesinin ardında ne olabilir? Tuvaletlerde kâğıt yok, koridorlar, derslikler tenha yerde. Eskiden de böyle miydi?
Ders programı, mekân, öğretim görevlisi, takvim. Her sene tekrar tekrar tartışılan başlıca meselelerimiz. Artık edebiyat fakültesinde öğrenim gördüğümüz hazırlık sınıfları açısından öyle bir raddeye vardı ki, tam manasıyla nefes alabilmek bile, dersliklerin havasızlığından zorlaştı diyebiliriz. Mekân değişimi, bu hale nasıl geldiğimizi somut bir şekilde gözler önüne seriyor. Çünkü bundan iki sene önceye kadar, hazırlığımızın kendine ait eski binası, tüm bu sorunlara sahipken, çok daha göz ardı edilebilir düzeyde koşullar sunuyordu bize. Ders programı ve kimlerin hangi dersi vereceği elbette yine programın ilk gününe kadar belli olmuyordu olmamasına. Ama en azından hazırlığın kapasitesini o veya şu ölçüde kaldırabilen bir binaya sahip olduğundan genelde yıla hangi derslikte başlanmışsa o ya da bir yanındaki derslikte program bitiyordu. Şimdi hazırlıktan bahsederken, yeni binadan, astronomi binasından, bilişim binasına, edebiyata ve daha fazla pek çok yerden bahsetmek zorunda kalıyoruz.
Yıllar boyu yenilenmesi kararlaştırılan eski binamız yıkıldı yıkılacak derken, Hatay ve 10 ilimizi etkileyen deprem sırasında, pandemide olduğu gibi, online eğitime geçildi. Okulların normal şekilde açılması durumunda İletişim Fakültesi için hazırlanan binada geçici olarak eğitim alacağımız söylendi. Tabii bizim nüfusumuz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda planlanan bir bina olmadığından dolayı ne oraya sığdık ne de herhangi başka fakülteye. Günlük sabah ve öğlen olmak üzere iki tane program varken; tüm bu sebeplerden dolayı artık sabah, öğlen ve akşam olmak üzere toplam üç program var. Arkadaşlarımız; sabah programında çok erken ve karanlıkta başlayan yolculuktan, akşam programında aydınlatılmayan koridorlar ve bahçeden, öğle programındaysa yemekhanede öğle yemeğinin verildiği vakitte ders olmasından dem vuruyorlar.
Kampüsteki elverişsiz koşullar; sınavlardan aldığımız notlar, bölüme geçme oranımız, ne kadar sosyalleşebildiğimiz ve nihayetinde okuldan ne kadar “verim” alabildiğimizi belirliyor. Tabii okul kulüplerinden CİTÖK gibi dayanışma kurum ve gruplarına kadar iyi şeyler de yok değil. Ama bu iyilerin varlığı, onlar için bir araya gelip bir şeyleri değiştirmek isteyenlerin varlığıyla mümkün oluyor. Peki biz bir dört sene daha okuyacağımız okulumuzda neleri değiştirmek istiyoruz?
Evrensel'i Takip Et