“Çocukların Treni” üzerine
Açlık ve ölümün kıyısından önemli orkestralara şeflik etmeye varan Amerigo’nun hikayesi ve partinin bu hikâyedeki rolü, bireyin kendini gerçekleştirmesi hakkında çok şey anlatıyor.
Kaynak: IMDB
Abbas VURAL
Kocaeli Üniversitesi
Geçtiğimiz ay Netflix’te vizyona giren Çocukların Treni’nin (Il Treno Dei Bambini) bu platformdan beklenmedik bir film olduğunu söylesek yanlış olmaz. Gerçek bir hikâyeyi anlatan bu film, 1940’ların ikinci yarısını İtalya’nın farklı bölgelerinde gözler önüne sererken; 2. Dünya Savaşı sırasında yoksulluk ve ölüm ile boğuşan Napoli halkının çocuklarını İtalyan Komünist Partisi’ne geçici olarak emanet etmesini konu alıyor. Filmin başrolünde yer alan bir Napolili çocuğun (Amerigo) hikayesi ise bizlere en çaresiz zamanlarda bile umudun nasıl yeşertilebileceğini gösteriyor.
SAVAŞIN YIKICI ETKİSİ
Napoli, savaşın son dönemlerinde dahi bombaların susmadığı yoksul bir güney kentidir. Bu kentte yaşayan çocukların babaları ya savaşta ölmüştür ya da çalışmak için Amerika’ya göç etmektedir. Annelerinin şefkatine muhtaç olan bu çocukların çoğunun ayağına giyecek bir ayakkabısı bile yoktur. Ölümcül hastalıklar kol gezmektedir. Açlık ve yoksulluk karşısında çocuklarını kaybetmek istemeyen anneler, Komünist Parti’nin başlattığı “relocation” kampanyasına katılmakta, çocuklarını geçici bir süreliğine ülkenin kuzeyindeki partili bir ailenin veya bireyin korumasına bırakmaktadır. Ancak bu kararı vermek bir anne için kolay olmaz. Çünkü kentte yaşayan dindar ve faşist komşular, komünistlerin çocukları çalıştırdığı ve öldürdüğü gibi çeşitli argümanları sürekli dillendirmektedirler. Öyle ki, bu propaganda son ana kadar sürer ancak partinin kadroları iyi bir ajitasyonla trenin yola çıkmasını garanti altına alırlar.
Tren kuzeye vardığında çocukları sahiplenmek üzere partililer ve parti dostları çocukların toplandığı yere gelir. Amerigo dışında bütün çocuklar sahiplenilir. Amerigo’nun yalnız kalması üzerine parti bir sendikacı olan Derna’ya onu sahiplenmesi için görev verir. Derna bu görevi istemese de kabul eder. Bunun doğru bir karar olduğunu zaman kanıtlayacaktır.
Kuzey’in kırsal kesimlerinde sıcak bir savaş hâli yoktur. İnsanlar tarım, hayvancılık ve marangozluk gibi zanaatlar ile uğraşmakta, çocuklar okula gidip gelmektedir. Güneyin geri kalmışlık belirtileri çocukları utandırırken partili ailelerin bilinç düzeyleri onları olabildiğince kendi evlerindeymiş gibi hissettirir. Çevresine ve koşullara zamanla alışan Amerigo, bir süre okula da gider. Diğer çocuklar ile iyi arkadaşlıklar geliştirir. Koşullar ne kadar mükemmel olsa da hemen hemen bütün çocuklar bir an önce evlerine dönmek istemektedir. Ailesinin onu terk etmesini kabullenemeyen genç bir kız, yerli bir ailenin oğlunun ona dönüş yolunu tarif etmesi üzerine bir gece evden kaçar. Tren yoluna giderek onu aramaya koyulan Amerigo ve arkadaşı, Mariuccia’yı bir cesedin yakınlarında bulur. Anlaşılan, Mariuccia cesedi fark edince korkup olduğu yerde kilitlenmiştir. Mariuccia ve diğer arkadaşını rahatlatmak için cesedi kontrol etmeye giden Amerigo, çürümüş bir asker cesedi ile karşılaşır ama arkadaşlarını rahatlatmak için bunun bir hayvan cesedi olduğunu söyler. Bu sahne, savaş ve açlık koşullarının çocuklarda bulunan korku gibi en insani özellikleri bile öldürdüğünü ve daha 9-10 yaşlarındaki çocukların gerektiğinde büyük olgunluk gösterebilmesini gözler önüne seren çarpıcı bir sahne olmasından dolayı söz edilmeyi hak ediyor.
SEFALETTEN MAESTROLUĞA
Müzik ve kemana olan yeteneği bir marangoz ustası olan Amedee tarafından keşfedilen ve belki de hayatında ilk defa kutladığı doğum gününde bir keman hediye edilen Amerigo’ya ayrılık vakti geldiği zaman keman çalmaya devam etmesi söylense de güneyde bu koşullara sahip olamayacaktır. Derna ile kurduğu ilişkinin gelişimi ise çarpıcıdır. Feodal özelliklerden uzak olan Derna, bu çocuk ile kurduğu bağı inkâr edemeyerek ayrılık sırasında gözyaşlarına hâkim olamaz.
Napoli’ye döndüğünde çok özlediği annesine kavuşan Amerigo, hayal kırıklığına uğrayacaktır. Çünkü annesi onun bir meslek sahibi olarak dönmesini beklemektedir. Ancak Amerigo hâlâ oldukça küçüktür. Nitekim, beklediği şefkati bulamaz. Bir kundura ustasının yanında meslek öğrenmek zorunda kalacaktır. Buna katlanamayan Amerigo, Komünist Parti’nin kapısını bu sefer kendisi çalar.
Yıllar sonra önemli bir maestro (orkestra şefi) olan Amerigo, bir konser öncesinde annesinin öldüğünü öğrenir. Bu habere rağmen sahneye çıkan keman ustası, Napoli’ye döndüğünde bütün bu anıları hatırlayacak ve küçük yaşta gösterdiği olgunluğu sürdüremeyecektir.
TOPLUMSAL KOŞULLAR AYRINTILARDA SAKLI
Ne kadar sınıflar mücadelesini konu almasa da Çocukların Treni; bölgesel eşitsizlikleri, savaşın ve yoksulluğun sonuçlarını gözler önüne sermesi açısından oldukça önemli bir film. Ayrıca dikkatli izleyiciler için komünistlerin Nazi işgaline karşı sürdürdüğü mücadelenin özelliklerini kavramak da mümkün olacaktır. Son olarak, bazılarımız için aşırı yorum olarak nitelendirilebilecek olsa bile; günümüzde siyasi partilerin ve devrimci örgütlerin müthiş öcüleştirildiği ve birey olmanın önünde engel olarak gösterildiği bir dönemde vizyona giren bu film; çok daha politik şekilde kurgulanabilecek olmasına rağmen, bireyin parti ile kurduğu ilişkinin sonuçları bakımından bizlere olumlu bir tablo sunuyor.
Açlık ve ölümün kıyısından şaşalı salonlarda önemli orkestralara şeflik etmeye varan Amerigo’nun hikayesi ve partinin bu hikâyede oynadığı rol, bireyin kendini gerçekleştirebilmesi açısından bizlere çok şey anlatıyor.