'Şiir çevirmek, bir piyangodur'
Cemal Süreya, Türkçeyi tüm olanaklarıyla derinlemesine bilen ve ustalıkla kullanan, çevirdiği metni de kendine özgü söyleyiş ve anlatımıyla aktaran, katkılarıyla zenginleştiren şair çevirmenlerdendir.
Gonca ÖZMEN
Gayatri C. Spivak, çeviriyi bir oyunun sahneye konulması sürecine benzetir ve ona göre çevirmen hem yönetmen hem oyuncu olarak metni yorumlayan kişidir. Bir yaratıcıdır çevirmen. Yapıtın yarı yarıya ortağıdır. Nasıl ki her yazın yapıtı biriciktir, her yazınsal çeviri de biriciktir, kendine özgüdür. Bu bağlamda adı, nitelikli çevirmenler arasında ilk akla gelenlerdendir Cemal Süreya. Şair, denemeci, eleştirmen, dergici kimliklerine çevirmenliği de mutlaka eklenmelidir. Şiirlerinde ve yazılarında olduğu gibi, çevirilerinde de Türkçeyi en kıvrak, en çarpıcı kullananlardandır.
Fransızcayı kendi kendine öğrenen Süreya, 1961’de Maliye Bakanlığı’nca görevli olarak Paris’e gönderilince Fransızcasını daha da geliştirir. Fransızca kadar olmamakla birlikte, İngilizce de öğrenir. Bu konuda, “diller arası ilişkiyi uğraşa uğraşa yakaladım. Çeviri yapmak, dil bilmekten ayrı bir şey.” der. Çeviriyi “iki kültürün, iki yapının … birbirine bitişmesi” olarak anlar. Dil, bir iletişim aracı olmasının yanı sıra bir kültür taşıyıcısıdır aynı zamanda. Bu nedenle yazın çevirisi, yalnızca anlam aktarma işi değil, bir kültür aktarımıdır. Bir metni, bir dilsel yapıyı bir başka dilde yeniden kurmaktır.
Cemal Süreya, tarihten coğrafyaya, edebiyattan resme, toplumbilimden felsefeye okuyan, araştıran, düşünen birikimli bir entelektüel, bir kültür insanıydı. Bu birikimi de çevirilerine doğrudan yansımıştır. Bilindiği gibi, nitelikli bir çeviride anadili ve kaynak dili iyi bilmek yetmez. Çevirmenin, çevireceği yazarın/şairin ülkesinin mitoloji ve tarihini, sanat ve edebiyatını, halkının geleneklerini, dinsel inancını, yaşam biçimini, deyimlerinden argosuna konuşma dilini yani kültürünü iyi bilmesi gerekir.
ÇEVİRMENİN HARCADIĞI
Cemal Süreya, Türkçeyi tüm incelikleri ve olanaklarıyla derinlemesine bilen ve ustalıkla kullanan, çevirdiği metni de kendine özgü söyleyiş ve anlatımıyla, sesi, ritmi, duyarlık ve atmosferinden, anlamından uzaklaşmadan aktaran, katkılarıyla zenginleştiren şair çevirmenlerdendir. Bu bağlamda, kendi şiirlerine katacaklarını, orada kullanacağı değerleri çevirdiği şiirlerde harcadığını söyler. “Anlatımını, malzemeni bir de oraya gömersin. (…) Verdiğin şeye aldığın şey gibi bakarlar,” der.
Şair olmayı “bir tavır” olarak gören, “Şair için kişilik her şeydir,” diyen Cemal Süreya, eski yazıyı da bilen, okuyup yazabilen biri olarak, hem kendi edebiyatımızdan hem de Doğu ve Batı edebiyatlarından ve şiirinden beslenmiş, etkilenmiş bir şairdir. Bu nedenle Hilmi Yavuz, onun şiirini, “Apollinaire okumuş bir Yunus Emre şiiri” olarak niteler. Çevirmeni etkileyerek, onu çeviriye yönelten şiirler için “Kendini Çevirten Şiir” başlıklı bir yazı yazmış olan Süreya; güzel şiirlerin, “eğer şiiri iyi bilen biri” ise, çevirmenine “yeni ufuklar” açtığını, çevrildiği dilde de şiirsel değer kazandığını, yapısına bağlı kalmadan da ikinci dilde yeniden yaratılabildiğini söyler. Onun seçip çevirdiği yazar ve şairlerle metinler, kitaplar, edebiyat ve şiiri iyi bilen birinin seçimleridir.
Şiir çevirisinde uygun eşdeğerlikler bulmak çoğunlukla zorlar çevirmeni. Süreya, çevirdiği şiirlerde her şairin özgün sesini, söyleyiş biçimini/edasını, duyarlığını Türkçede yadırganmayacak bir dille verebilmeye çalışmıştır. Örneğin, yalın şiirleriyle tanıdığımız Prevert ile Mallarme ya da Valery’nin aynı dil ve edayla çevrilmemesi gerektiğinin bilincindedir. Bu konuda şöyle der: “Yapıt öyle çevrilmeli ki, okurda onun bir çeviri olduğu izlenimi uyanmamalı. Başka bir deyişle, bir yandan asıl metne tam bağlılığını yitirmemeli, bir yandan da ayrılmalı ondan; bağımlı olmamalı. (…) Hem bağlılık, hem özgürlük söz konusu.”
Çeviride bağlılık ve özgür çeviri gibi sorunlara değindiği yazısında, nasıl ki herhangi bir şairin her şiiri güzel değilse, bir çevirmenin de her yaptığı çeviride başarılı olamayacağını belirtir. Bu nedenle, Asturias’ın “Şiir çevirmek, bir piyangodur.” sözünü alıntılamıştır. Çoğu çevirmenin de belirttiği gibi, çevirmenin, çevirdiği yazarı/şairi ve metni sevmesi, onun sanat anlayışı, dünya görüşü, kişiliği ve duyarlığına yakınlık duyması, türle ilgili bilgisi, birikimi bir çevirinin başarısında etkilidir.
1968-1975 yılları arasında, Türk Dili Dergisi’nde “Yabancı Yayınlar” başlığı altında, dünya edebiyatındaki yeni yönelimler, gelişim ve değişimler, yayımlanan yeni kitaplar üzerine, Fransızca dergilerden yazılar çevirmiştir. 1965’te yalnızca edebiyat ve şiirle ilgilenmek, yazmak ve Papirüs dergisinin yayımı işlerini sürdürmek için memuriyetten istifa etmiş; çevirilerinden aldığı ücretlerin düşüklüğü ve geçim sıkıntısı nedeniyle, 1971’de tekrar Maliye Bakanlığındaki işine geri dönmüştür. Bu süreçte, ekonomik nedenlerle, istek üzerine bazı çeviriler yapmış olmakla birlikte; genellikle iyi yazar ve şairlerden yaptığı nitelikli çevirilere adını yazdırmıştır. Sonuçta şimdilerde “Duygusal Eğitim” olarak yer eden Flaubert’in kitabına “Gönül ki Yetişmekte” başlığını atabilen bir çevirmendir o!
50’ye yakın çevirisi bulunan Süreya’nın bu çevirileri arasında Balzac, Flaubert, Zola, Hugo gibi Fransız klasik yazarlarının, Saint-Exupéry, Simone de Beavoir, Marquis de Sade, Ionesco’nun kitapları yanında başta Apollinaire, Paul Eluard, Max Jacob, Aragon, Rene Char, Robert Desnos, Rimbaud, Paul Verlaine, Paul Valéry, J. Prevert, Eugène Guillevic, Antoinin Artaud, Tristan Tzara, C. Cross gibi Fransız şairlerinden ve Federico Garcia Lorca ile Çek şair Nezval’in seçme şiirlerinin Fransızcalarından yaptığı çeviriler yer almakta
Evrensel'i Takip Et