Bir başka dünyayı Almanya’da yaratmak
Almanya’ya çocuk yaşta giden, bir başka dünya yaratma isteğini orada da terk etmeyen, gurbetçi İşçi Erol Demirci’nin hikayesi…
Fotoğraf: Ali Çarman
HASAN CAN BİLİCİ
Yüz binlerce işçi Türkiye’den Almanya’ya binbir umutla gitti. Almanya istikametindeki kara trenler umudu da özlemi de heyecanı ve korkuyu da aynı vagonlarda taşıdı. Herkesin, gurbeti göze almaya değecek nedenleri vardı. Almanya’ya daha 18’ine girmeden giden, Almanya’da işçi olan Erol Demirci nedenini şu sözlerle anlatıyor: “Faşistler saldırdı bana, babam, ‘Bu iş ciddiye binecek’ diyerek yanına çağırdı.”
Türkiye’den Almanya’ya giden ilk neslin hemen ardından dönemin Almanya hükümetinin ‘Aile Birleşimi Yasası’ diye bir yasa çıkardığını, kendisinin de bundan yaralanarak Almanya’ya gittiğini anlatıyor. Almanya’da hemen herkesin aklına gelebilecek; dil sorunu, yalnızlık, gurbet sıkıntılarını çekmiş. 19’una bastığında bir fabrikaya girmiş, genç yaşında 11 işçi temsilcisinden biri olmuş. Kendinden “Örgütlü biriydi, orada da bu perspektifte hareket ettim” diye bahsediyor.
Fabrikada farklı uluslardan işçilerin çalıştığını anlatan Demirci, korkularını yendiği, kendisine cesaret veren en etkileyici anı için şu sözleri kullanıyor: “Fabrika kantininde, Avusturya İşçi Marşı’nı tüm ulustan işçiler hep bir ağızdan söylemişlerdi. Bu duruma çok şaşırmış ve etkilenmiştim.”
Almanya’ya çocuk yaşta giden, bir başka dünya yaratma isteğini orada da terk etmeyen, gurbetçi İşçi Erol Demirci’nin hikayesi…
Almanya’ya ne zaman gittiniz?
1980’di, darbeden önceye tekabül ediyor. Lisede okuyordum, 2’nci sınıfta terk ettim. Okulu faşistlerin saldırısına uğradığım için terk ettim. Babam, “Bu iş ciddiye binecek” diyerek beni yanına aldı.
Almanya’da ne yaptınız, gider gitmez işçi mi oldunuz?
Lise terk olduğumdan diploma sorunum vardı. Bundan dolayı sıkıntılar çektim. Dil sorunum vardı. İlk önce dili öğrenmek gerekiyordu. Aynı zamanda entegre eğitimlerine, mesleki eğitimlere de gittim. Bu eğitimleri devam ettirebilirdim ama benim aklımda sürekli Türkiye’ye dönmek vardı. Bu yüzde 19 yaşımda halı ve otomobil döşemeleri fabrikasına işçi olarak girdim. 2 bin işçi çalışıyordu, kimyasalların kullanıldığı ağır bir iş yeriydi. Fabrikaya girdikten sonra sendikal faaliyet yürütmeye başladım. İş yerindeki 11 işçi temsilcisinden biri oldum. Türkiye’deyken örgütlü birisiydim. Fabrikaya girdikten sonra da bu perspektifime devam ettim. Türkiye’de fabrikada çalışmamıştım, öğrenciydim. Ön yargılarım şöyle bir an oldu; fabrika kantininde Avusturya İşçi Marşı’nı tüm ulustan işçiler hep bir ağızdan söylemişlerdi. Bu duruma çok şaşırmış ve etkilenmiştim.
Direnişlerle nasıl kazanımlar elde ettiniz?
Örneğin 200 parça işi 8 saatte yapıyorduk. Bunu yaparken sıcak fırınlardan eldivenlerle eritilmiş plastikleri alıyorsunuz ve kalıba koyuyorsunuz. Bunu yaparken herhangi bir güvenlik önlemi alınmıyordu ve çok yoğun kimyasal içeren zehirli kokulara maruz kalıyorduk. İş güvenliği eksik kalıyordu. Başka türlü baskıların da ardı arkası kesilmiyordu. Bu durumun sonu olmayan bir noktaya gittiğini fark ettik ve işi durduralım dedik. Yukarıdaki baskılar sonucu taleplerimiz yerine gelene kadar iş durdurduk. Taleplerimiz yerine geldi ve çalışmaya devam ettik.
Volkswagen’de çalışma hayatın nasıl devam etti?
Volkswagen’de 3 yıl çalıştım. Çalıştığım süre içerisinde “Volkswagen İşçilerinin Sesi” adlı fabrika gazetesi çıkardık. Hem Türkçe hem Almanca gazete çıkartıyorduk. Hatta gazete olarak Volkswagen’de bulunan bölümün direnişine ön ayak olduk. O bölümde çalışan 2 bin işçinin işten çıkarılacağını öğrendik. Biz sabah 05.00’te özel sayı ile bunu ilan ettik ve çok şaşırdılar. Diğer genç arkadaşlarımız, öğrenci arkadaşlarımız da tamamıyla destek oldular.
Fabrikalarda çalışan Almanlar, Türkiyeli işçilere nasıl bakıyorlardı?
Almanya’ya göç eden bizden önceki kuşaklar ve bizim kuşak genelde angarya işlerde çalıştırıldı. Çünkü birçoğumuzun mesleği yoktu. Kalifiye işleri Alman işçiler yapıyordu. Fakat kuşaklar devam ettikçe artık burada doğup büyüyen Türkiyeliler, parlamento dahil birçok alanda iş bulabiliyor. O dönem ile bu dönem arasındaki en büyük farklardan birisi bu artık. Bizim kuşakta parlamentoya girmeyi bırak oy kullanma hakkımız bile yoktu.