Çalışarak altı çocuk büyüten işçi emeklisi Asiye: Oturunca dünyanın bütün yükünü taşımış gibi hissediyorum
53 yaşındaki Emekli İşçi Asiye, şiddet ve geçim cenderesindeki yaşam öyküsünü 'Her İnsan Bir Hikaye'ye anlattı.
Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel
Fatih POLAT
Her İnsan Bir Hikaye dizisinin bu bölümünde hayatı, hayat mücadelesinin çağrıştırdığı en ağır koşullardan geçmiş bir kadını dinliyoruz: Asiye.
Çalışarak altı çocuğunu büyütürken, kendisine zulmeden eşine de bakmak zorunda kalmış olan Asiye, emekli ama üç çocuğu nişanlandığı için yeniden iş arıyor.
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan’ın yardımıyla ulaştığım Asiye’nin soyadını kullanmadım. Çalıştığı ya da sendikal mücadele sürecinde direnişte olduğu zamanlara ilişkin hiç fotoğrafı olmadığı için, bu söyleşide sadece söyleşi anında çektiğim fotoğraflar yer aldı. Asiye, yaşadıklarını bazen gülerek bazen gözleri dolarak anlattı. Ses kaydını kapattıktan sonra, yazılmamak kaydıyla anlattıkları ise şu dünyada herkesin omuzlayıp kaldıramayacağı kadar ağırdı.
Çocukluğundan başlayalım: “11 Kasım 1972’de Trabzon Vakfıkebir doğumluyum. Yedi kardeşiz. Beş erkek, iki kız. Babam iki evli, bir de üvey kız kardeş ve üvey ağabeyim var. Annemin dört tane ölmüşü var. Ben de küçükken albümin hastalığına yakalanmıştım. Kışın, belimden aşağısı tutmazdı. Dokuz seneye yakın o şekilde yaşadım. Okula yürüdüğüm zamanlar gittim. Dokuz yaşımdayken kurtuldum o hastalıktan. Sonrası hayat mücadelesi.”
‘ÇOCUKLUĞUMDA SALYANGOZ TOPLAYIP SATARDIM’
Okula ne kadar gittiniz?
Beş yıl. Yılda üç ay gidebiliyordum rahatsızlığımdan dolayı. Ama kafam çalıştığı için diplomamı aldım. Sonra devam edemedim. Bir de o zamanlar Karadeniz’de ‘Kızlar okumaz’ diye bir şey vardı. Çocukluğumda anneme yardım olsun diye salyangoz toplar satardım.
İyi para bırakıyor muydu?
Tabii. Bir çuval toplardım. Arabalarla gelir, kilo hesabı alırlardı. Güzel para alıyordum. Anneme verirdim. O aralar bir de tahtadan oyuncak arabalar yapar satardım. Sonra, geçim için yarıcılığa giderdik. Çok yoksulduk. Orada fındık dipleri ayıklardım. Annemle beraber odun taşırdım. Millete çalışmak yani. Başkasına yevmiyeli çalışarak evimizin geçimini sağlamak.
‘EVLİLİĞİ BABAMDAN DOLAYI DA İSTEMİYORDUM’
Babanız ne iş yapıyordu?
Çay fabrikasında çalışıyordu ama 2000’li yıllara kadar bize karşı hiç sorumlu davranmadı. İki evliydi ama ne diğer tarafa faydası vardı ne de bize.
‘BİR ERKEĞE GÜVENMEK BANA ÇOK TERSTİ’
Asiye, zorla evlendirilmek istendiği kişiden kaçarak epey meşakkatli bir yolculukla İzmit Uzuntarla’da oturan ağabeyinin yanına gelmiş: “O arada, eşimin tarafından beni istemeye başladılar. Ben evlilikten yana değilim. Babamdan dolayı da sevmiyorum zaten.”
Babanız, annenize şiddet mi uyguluyordu?
Babam, annemi döverdi. Dedem bile annemi döverdi. Ben bunları hep yaşadım (Gözleri dolarak devam ediyor). Bir erkeğe güvenmek bana göre çok tersti. O ara, çocuğa gelsin görsün demişler. Eşim geldi, bir kere gördüm. Arkadaşım ile akrabalar. Onlara çağırdılar beni. Güya bahçeye gidip mısır biçeceğiz. Eşim oraya gelmiş. Ben tabii bilmiyorum ya, bir uşak oturuyor böyle. Sürekli bana bakıyor. Ben de “Ne bakıyorsun lan!” dedim. Bu durumlardan kurtulmak için bu sefer Trabzon’a kaçtım. (Gülerek devam ediyor) Makarayı da çok seviyorum. Eşim de amcasına demiş ki “O kızı bana getireceksin, yoksa seni vururum.” Ertesi gün amcası köye geldi. Ben kaçıp köydeki ağabeyimin evine gittim. Annem de bana küfürler ediyor, ortalığı yıkıyor; “Sen bana bunu nasıl yaparsın?” Amcası köye gelip demiş ki “Onlar birlikte oldular, ben namusunuzu temizlemeye geldim. Biz yabancı değiliz, bir laf çıkmasın diye, ben gelinimi almaya geldim.” Gerçekten tanımıyorum bile. Anneme diyorum ki “Anne yok öyle bir şey”. Annem de diyor ki “60 yaşındaki adam yalan mı söylüyor?” İkinci günü bana orada bir kına gecesi yaptılar. Affedersin hayvan verir gibi beni veriyorlar. Artık geliyoruz yani yapacak bir şey yok, adam namusunu temizliyor. Allah rahmet etsin ama öbür dünyada hesabını soracağım.
Ne kadar evli kaldınız?
34 yıl.
Kaç çocuk var?
Altı. En büyüğüm 35 yaşında. En küçüğüm 20’yi buluyor. Üç kız, üç erkek.
Dua ediyorum ki içimden bana bir şey olsa da ölsem. Tanımıyorum adamı. Kına gecesi gördüm, affedersin sonra düğünde. Adama bakıyorum, elleri tuhaf, ayakları tuhaf falan. İnan insanın en mutlu anı olacakken, benim ölüm anımdı yani.
Peki 34 yıl nasıl geçti?
Çok alkol alan bir insandı. Dayak da vardı, eziyet de vardı. Senelerce çektim. Evlendim, bir sene çalıştı. Sabahtan başlayıp gece yarısına kadar içmeye başladı. Diyordum ki “Ali niye içiyorsun?”, “Çok stresliyim içiyorum”. “Ali niye içiyorsun?”, “Çok mutluyum içiyorum”. Sonradan kendisi de içki yapmaya başladı. İçki yüzünden öldü.
‘ANNEM GİBİ, BEN DE BAŞLADIM MÜCADELEYE’
Ne kadar oldu öleli?
Üç yıl oldu. 1988’de evlendim. 2-2.5 sene Adapazarı’da kaldım. Orada annem bana bir inek verdi, o ineğin sütünü satarak geçindim. Eşimden bir katkı olmadığı için annem gibi ben de başladım mücadeleye. Eşim bir gün beni Uzuntarla’da yatağa bağlayarak dövdü, görümcem geldi gördü beni ve bizi buraya, Tuzla’ya aldı. Ben o zamanlar Yüksel Deri’de aşçılık yaptım. 1990’lı yıllarda deri iş yerleri buraya yeni geliyordu. Oraya aşçı olarak girdim ama deri işi daha hoşuma gitti. Başladım kırpma yapmaya, ütü yapmaya. Ondan sonra deri işçiliğine geçtim. Sonra Deripa’da üç sene zımparacı olarak çalıştım. Sonra Şimşek Deri’de beş, altı ay çalıştım.
‘İLK DİRENİŞİM BERKEM DERİ’DE OLDU’
Deripa’da Şimşek Deri’de çalışırken sigortanız başladı mı?
O zamanlar doğru dürüst sigorta yapmıyorlardı. Sigortam Berkem Kürk Deri Sanayi ve Ticaret AŞ’de başladı. Evlendirdiğim kızıma Şimşek Deri’de hamile kaldım, doğumumu Berkem Deri’de yaptım. Bu elimi de orada makineye kaptırdım. Beş saat ameliyatta kaldım.
Şimdi o elinizi rahat kullanıyor musunuz?
Kullanıyorum. Sıkıntım yok. Berkem Deri’de doğum öncesinde direniş oldu. 1997 yılı olabilir. O zamanlar sendikalaşma için direnişler çok oluyordu. Benim ilk direnişim Berkem Deri’de oldu.
‘ŞALTERİ İNDİRİP DİRENİŞE GİDERDİK’
Sekiz ay süren direnişten sonra sendikanın girdiği o dönemde, Musa Servi Deri-İş Sendikasının Şube Başkanı, Yener Kaya da genel başkandı. Asiye’yi dinlemeye devam ediyoruz: “Biz 1997’de komple sanayiyi sardık ve sendikayı soktuk. ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’, ‘Tuzla sana mezar olacak’… Sloganlarımız çok vardı. (Heyecanla anlatıyor) Jandarma geldi, yıktı çadırları. Ama pes etmedik, kazandık. Biz hemen şalterleri indirip direnişe giderdik o zamanlar.
Çocukluğunuzdan beri kafanıza yatmayan şeylere karşı isyankar bir tutumunuz olmuş. Direnişlerde de değişim yaşadığınızı hissettiniz mi?
Evet, işçi olarak arkadaşlarla yaptığımız direnişlerde tabii ayrı bir güvenç geliyor insana. Daha güçlü olduğunu hissediyorsun. Artı bazı yerlere geldiğini hissediyorsun. Bunları tabii ki yaşıyorsun. Benim bir de çocuk mücadelem var.
Bize eşlik eden Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Adile Doğan, gülerek araya giriyor, “Evde miting var, altı çocuk.”
Asiye devam ediyor: “Evet. Eşimden de hiç destek yok. Eve geliyorum alkollü bir insan. Çocukların yiyeceğiyle, çamaşırıyla uğraş. Ama bu süreçte annemin çok büyük desteğini aldım. Artık eşimin çalışmamasına alışmıştım. Ama aşırı içmesini bir türlü kabullenemedim. Şöyle düşün abi, affedersin her akşam bir kenefle yatıyorsun.
Bir ara, eltimle bir fırın açtık. Güzel de satışı vardı, iş de vardı. O ara eşimi bırakıp Trabzon’a kaçtım. Eşimden de boşanma şeyindeyim o sıralar. Ben boşanmak için başvurdum da eşim kabul etmiyor, sürekli arıyor. Annem dedi ki “Kızım üç kızın var. Bırakıp gidebileceğin kişi tek eşin.” Annemin o lafıyla eşimi bir daha kabul ettim. O zaman 150 lira borçla geldi. Başladım o borcu ödemeye. Yine ben uğraşıyorum. Çay topluyorum. Gece gündüz çalışıyorum. O yine aynı keyfinde, rakısı yanında. Bir tane Dodge araba aldım. Başladım nakliye çekmeye. Çay, odun… Kara yollarının ihalesini alıyorum. Of’un Sivrice köyündeyim o zamanlar. On sene orada kaldım. Nakliye var bunun içinde. Dışarı çalışma var. Çaycılık var. Orman söküm işi var. Motorlarla, kazmalarla, her şeyle çalışıyorum. Sonra büyük oğlum askere gitti. Büyük kızımı o arada evlendirdim.
1999’un son ayında gittiğim Trabzon’dan 2010’un son ayında buraya geldim. Sonra Yıldız Deri’ye girdim ve bir seneye yakın çalıştım. İş yeri Çorlu’ya taşınınca çıkmak zorunda kaldım. Başka bir yere girdim ve altı aya yakın da orada çalıştım. 2013’e girerken kauçuk fabrikasına girdim. 2021’e kadar orada çalıştım.
İşçilik hayatınız ne kadar?
25 seneyi geçti.
Emekli misiniz?
Evet.
Hangi işten emekli oldunuz?
Avitaş’tan emekli oldum. Deri, kauçuk, araba parçası, roket bile yaptık. Çiftlik, beton, demir… Şimdi bana ‘Ha bu binayı kur’ desen, kurarım yani (Gülüyor). Çocuklarımı kimseye muhtaç etmemek için hep çalıştım.
‘GEÇİM İÇİN HİÇBİR BOŞLUK BIRAKMIYORUM’
Ne zaman emekli oldunuz?
İki sene oluyor. Bir ara, kışın buraya gelirken karalahana, marul, ıspanak, soğan getirip İstanbul’da, Zeytinburnu’da, Güngören’de, Tozkoparan’da, Kayışdağı’da, Dudullu’da pazarlarda satardım. Geçimimi sağlamak için hiçbir boşluk bırakmıyorum. Amaç çocuklarımı aç bırakmamak.
10 yıla yakın kauçuk fabrikasında çalıştım. 7-8 yılını hat amiri olarak çalıştım. Tan Kauçuk. Tuzla Organize Sanayi’de. Oğlum ve kızım orada çalışmaya devam ediyor. Düzenli sigortamın çoğu orada yatırıldı. Araç hortumları yapıyorduk. Aslında ilkokul mezunuyum ama gördüğüm şeyi kavrarım ve hemen yaparım. Oradan çıktım, Özderi’de çalıştım. Sonra Avitaş’a girdim. Avitaş’ta bayağı çalıştım ama elyaf beni alerji yaptığı için devam edemedim.
Emeklisiniz ancak yine çalışmak istiyorsunuz. Neden?
Üç çocuğu birden nişanladım. Evim kira. Her yük benim sırtımda olduğu için çalışmak zorundayım.
Kendinizi yorgun hissediyor musunuz?
Ben durunca daha çok yoruluyorum. Çalışmayı seviyorum. Eskisi gibi çalışabilir miyim? Asla. Ama oturursam daha kötü oluyorum. Oturunca dünyanın bütün yükünü taşımış gibi hissediyorum. Çalıştığım zaman bazı şeyleri atabiliyorum. Kafa olarak da. Sadece beden değil, beynim de yoruldu. Çalışınca geçmişte yaşanmış bazı şeyleri hatırlamamak beni dinç tutuyor. Ama oturduğum zaman geçmiş sırtıma yük oluyor. Geçmiş bana çok büyük ağırlık veriyor. Eşimle yaşadığım, hayatta yaşadığım şeyler. (Gözleri doluyor) Düşündükçe gerçekten yoruluyorum. Ama çalışırsam, onlar aklıma gelmiyor. Çalışmak benim için en güzel şey. Otursam olduğum yerde kalırım.
Sennur Sezer’in dizelerinde anlattığı işçi kadınların canlı hali olarak karşımızda duran Asiye ile bu söyleşiyi gerçekleştirmeme aracılık eden Adile Doğan’a bir de buradan teşekkür etmek isterim.