Sennur Sezer, Çukurova Kitap Fuarı’nda anıldı
2015 yılında kaybettiğimiz Türk edebiyatının önemli isimlerinden Sennur Sezer 17. Çukurova Kitap Fuarı'nda düzenlenen söyleşi ile anıldı.
Fotoğraf: Evrensel
17. Çukurova Kitap Fuarı kapsamında TÜYAP tarafından düzenlenen etkinlikte, 2015 yılında kaybettiğimiz Türk edebiyatının önemli isimlerinden Sennur Sezer’in yaşamı, eserleri ve sanata olan katkıları üzerine bir söyleşi gerçekleştirildi.
“Şiirlerle, Anılarla Sennur Sezer” başlıklı etkinliğin moderatörlüğünü Şair ve Yazar Metin Celâl üstlenirken, Öykücü Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer’in hayatı ve sanatı üzerine anıları paylaştı. Şair Aydan Yalçın’ın sesinden Sennur Sezer şiirleri dinleyicilere sunuldu.
Sennur Sezer’in “Zeytini söyleyelim/Zeytin eğri büğrüdür ama kayalardan fışkırır/Yedisinde meyve verir/Ve ölmez, görülmez öldüğü” dizeleri ile başlayan dinletide “Annem ve Kuşlar”, “Sesimi Arıyorum”, “Soyut”, “Yankı”, “Sabah Türküsü” gibi kimi bireysel anılardan yola çıkan döneminin toplumsal bir kesiti ortaya koyan şiirleri okundu.
Şair Mustafa Köz, "Burada ya da Angola’da" şiirini okudu. Adnan Özyalçıner, Sezer’in “Burada ya da Angola’da” adlı şiirini kimi zaman gündeme göre değiştirdiğini anlattı. Şiir Angola’daki özgürlük mücadelesine atıfta bulunurken, Sennur Sezer’in Filistin meselesi gündemde olduğunda, bu şiiri “Burada ya da Filistin’de” şeklinde okuyarak güncel olaylara uyarladığını aktaran Özyalçıner, “Nazım Hikmet’in de etkilendiği Mayakovski de meydanlarda şiirlerini okurken yazılı metnini değiştirir ve gündeme uygun hale getirirmiş. Sennur da bunu yapmayı severdi.” diye anlattı.
EDEBİYATTAN ASLA KOPMAYAN BİR HAYAT
Etkinlikte 1943 yılında Eskişehir’de doğan Sennur Sezer eserlerinde işçi hakları, sosyal eşitsizlik ve kadın mücadelesi gibi temaları işlemesiyle tanındığına dikkat çekildi. İlk şiirini 1958 yılında yayımlayan Sezer, maddi zorluklar nedeniyle lise eğitimini yarıda bırakarak iş hayatına atılmış, ancak edebiyattan asla kopmamıştı.
Türk edebiyatının iki önemli ismi, Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner’in dostluğu, 1960 yılında Adnan Özyalçıner’in Panayır adlı şiir kitabı vesilesiyle başladı. Sennur Sezer’in kitabı beğenip imzalatmak istemesiyle başlayan bu tanışıklık, uzun yıllar süren bir sanat ve dostluk hikâyesine dönüştü. Adnan Özyalçıner, o yılları şu sözlerle anlattı: “Arkadaşlığımız uzun yıllar sürdü, ama ne Sennur’dan ne benden duygusal bir şey, bir beraberlik ya da bir söz geçmedi. Hep edebiyat, sanat ve arkadaşlık konuşurduk. Birlikte Yenikapı’da bir kahvemiz vardı. O kahve, Onat Kutlar, Ülkü Tamer, Hilmi Yavuz, Erdal Öz gibi dönemin önemli isimlerinin buluşma noktasıydı. Hatta Ali Poyrazoğlu gibi aktörler de gelirdi. O kahvede oturur, edebiyat üzerine sohbetler yapardık.”
January 12, 2025
TÜRK EDEBİYATINDA GECEKONDUYU ELE ALAN İLK ESER OLDU
Askerden döndükten sonra o sırada Varlık Dergisi’nde çalışan Sennur Sezer’in “Sakın Varlık'ın önünden geçmesin kafasına saksı atacağım” dediğini duyar duymaz Sennur Sezer’i ziyaret ettiğini anlatan Özyalçıner, duygusal beraberliklerinin o zaman başladığını anlattı. Adnan Özyalçıner ile 1967’de evlendi ve edebi yaşamlarını birlikte sürdürdüler.
“Soyut” adlı şiirinde kırsal kesimde tarlada çalışan kadınların emeğini ve toplumsal eşitsizlikleri konu aldı, “Açlık en bayat yemek sofralarınızdan ırak Tarlalar başak başak borçlara sararır uzar büyük şehirler fabrikalar kurtulmak Fildişi kuleleriniz daha sarsılmadı mı bu ne denli uyumak”
1960’lı yıllarda Sosyal Adalet dergisinde yayımlanan bu şiir, o dönemde eleştirmenler arasında büyük bir tartışmaya neden oldu. Metin Celâl, eleştirmenler Hüseyin Cöntürk ve Asım Bezirci arasında şiirin niteliği üzerine karşıt görüşler dile getirdiğini aktardı. Cöntürk’e göre şiirden çok makaleye benzemekte, Bezirci, ise “Bal gibi şiir, hem de şahane bir şiir” diyerek savunmuştu. Adnan Özyalçıner, bu tartışmanın ardından, 1964 yılında Sennur Sezer’in “Gecekondu” kitabını yayımladıklarını ifade etti. Özyalçıner, kitap için “Türk edebiyatında gecekonduyu ele alan ilk eser oldu.” dedi.
“Aceledir sevişmeler tek odalarda / Yarı giyinikliğinde kadınların / Kaçış kaçıştır / Dönüverişinden çocukların.”
Adnan Özyalçıner, bu dizeleri şöyle yorumladı:
“Gecekondunun bu kadar güzel tarif edildiği başka bir örnek yok. Sennur, tek odalı bir evdeki yasaklarla dolu yaşamları ustalıkla yansıttı. Bu, Türk edebiyatında bir ilkti.”
Metin Celâl, evliliklerinden sonra da Sennur Sezer’in kimliğini "Adnan Özyalçıner’in eşi, Bayan Özyalçıner” olarak tanımlamayı reddeden Sennur Sezer’in ancak evlendikten 11 yıl sonra “Direnç” kitabını yayınladığını anlattı.
GAZETECİLİK ALANINDA YAPMADIĞI İŞ KALMADI
Özellikle 1960’lı yıllarda Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinde sergi yazıları ve röportajlarına dikkat çekildi. Adnan Özyalçıner, Sezer’in bu alandaki yetkinliğini şu sözlerle dile getirdi:
“1969’da İstanbul’da Fahrünnisa Zeyd’in bir sergisi vardı. O dönem Nadir Nadi, sergiyle ilgili bir yazı istiyordu. Bunun hakkını ancak Sennur verebilir dedim. Gerçekten de gitti, Zeyd’le harika bir röportaj yaptı ve enfes bir sergi yazısı yazdı. Yazı, Nadir Bey tarafından çok beğenildi ve Sennur’un sergi yazıları yazmasının önünü açtı.”
Metin Celâl ise Sezer’in yazı dünyasındaki emekçiliğini şu sözlerle vurguladı:
“Biyografisine baktığımda 16 yaşından itibaren gazetecilik anlamında yapmadığı iş olmadığını gördüm. Röportajdan habere, ansiklopedilerden hikayelere kadar her alanda üretmiş. Özellikle eskilerin hatırlayacağı Arkası Yarınlar da vardı.”
Etkinlikte, Sennur Sezer’in yazı dünyası, yalnızca edebiyatın değil, gazeteciliğin ve sanat eleştirisinin de birçok alanına yayılan zengin bir miras sunduğuna, şair kimliğinin yanında yazı emekçisi kimliğiyle de hafızalarda yer edindiğine dikkat çekildi. (Adana/EVRENSEL)