15 Ocak 2025 04:15

Hiç bitmeyen bir mektep: Nâzım Hikmet 123 yaşında!

Bir okuldur Nâzım Hikmet, bir öğreti, bir akademi. Kemal Tahir, bir dost mektubunda bu okul için “bizim üniversite” der.

Fotoğraf: Bundesarchiv, Bild 183-14809-0004/Sturm, Horst/CC-BY-SA

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

“…Unutabilir miyim seni hiç?/ Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim/ Hikaye, şiir yazmayı/ Ve erkekçe kavga etmeyi senden!”¹. Orhan Kemal; yoldaşına, hapishane arkadaşına, Nâzım Ağabey’ine böyle seslenir dizelerinde. Evet, Sabahattin Ali’den Aziz Nesin’e; Yaşar Kemal’den Attila İlhan’a, Orhan Kemal’den Hasan Hüseyin Korkmazgil’e… 1940 sonrası birçok yazar ve şair; şiiri de hikayeyi de kavgayı da umudu da Nâzım Hikmet’ten öğrenirler.

“Ve güneş doğarken hiç umut yok mu?/ Umut, umut, umut/ Umut insanda” ²

Aziz Nesin, Nâzım Hikmet Vakfının kuruluşunda “Çehov, tüm Rus yazarların Gogol’un paltosundan çıktığını söylüyordu. Biz de Nâzım’ın soluğundan çıktık.” der. Nâzım’ın soluğu, sesi; devrimci şiirin ve şairlerin nefesinde bitip tükenmeksizin 123 yıldır yaşıyor.

BİZİM ÜNİVERSİTE

Bir okuldur Nâzım Hikmet, bir öğreti, bir akademi. Kemal Tahir, bir dost mektubunda bu okul için “bizim üniversite” der. Bu okulun 2 türlü öğrencisi vardır: Hücredekiler Orhan Kemal, Kemal Tahir; uzaktakiler Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz, Suat Derviş… Bu okulun; Attila İlhan’ı okuma hakkının elinden alınmasında, Sabahattin Ali’nin bir ağacın dibinde öldürülmesinde, Yaşar Kemal’in derlediği ağıtlarının, yazdığı romanların, hikayelerin yakılmasında, Aziz Nesin’in emniyette tokatlanıp hakarete uğramasında, Kemal Tahir’in yıllarca hapis yatmasında büyük payı var! 1940 sonrası Türkiye’sinde Nâzım’a dokunan, bağı olan herkes yanıyordu. Bu okulun, öğretinin öğrencisi olmanın hem büyük sorumluluğu hem de büyük cezası vardı.

Nâzım okulunun ilk öğrencilerinden biri Sabahattin Ali’dir. Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet’le aynı yüzyılda yaşamayı bir kıvanç olarak görür, onur duyar ve onun fikirlerine çokça değer verirdi. Nâzım Hikmet de Sabahattin Ali’nin çok iyi bir yazar olacağına inanır. Sabahattin Ali’ye yazdığı bir mektupta “Hikaye ve romanda bugün sen varsın, senden sonra Kemal Tahir, Orhan Kemal, Suat Derviş var… Velhasıl Türk roman ve hikayesinin tek bayrağı bilfiil sensin” der. Sabiha Sertel anılarında, Sabahattin Ali’yi roman yazmaya teşvik edenin Nâzım Hikmet olduğunu söyler. O dönemi şöyle anlatır: “Sabahattin Ali’nin ilk romanı Resimli Ay matbaasında basılıyordu, Nâzım’ın ilk nüshasıyla odaya gelişi, gözlerinde bu romancıyı ben yarattım edasını görebiliyorduk.” Nâzım Hikmet, onun ölümünden sonra “İçimizdeki Şeytan” romanını Rusçaya çevirir ve buradaki ön sözünde Sabahattin Ali için “Türkiye halkının, Türkçenin en yurtsever, en namuslu evlatlarındandı” der.

Okulun uzun süreli öğrencilerinden bir diğeri de Yaşar Kemal’dir. O “Mecbur İnsan”ın romanını anlatırken Nâzım Hikmet’ten yola çıkar. Çünkü Nâzım Hikmet de mecbur insandır. Yaşar Kemal, Nâzım’a “Yahu, sen Marksist’sin, o koşullarda parti kurulamayacağını bilmiyor muydun? Niye uğraştın bu kadar?​” deyince, Nâzım Hikmet “Mecburdum” der. İşte Yaşar Kemal de çevresindeki mecbur insanları kaleme alır, İnce Memedleri, Kaymakam Fikret’i yaratır, Nâzım’dan yola çıkarak.

Yaşar Kemal 1940’ların ikinci yarısında, şiirle başladığı edebiyat yolculuğuna romanla devam edince Nâzım Hikmet, onun şiir yazmayı bırakmasına hayıflanarak “…Şiiri bıraktığına üzüldüm, gerçekten bu zengin dille büyük şiirler yazılabilir” der. Yaşar Kemal ise neden şiiri ikinci plana attığını şöyle açıklar: “Nâzım’ı okuyunca çarpmış, büyülemişti beni. Onu okuduktan sonra şiir yazmamaya karar verdim.1945 yılıydı.”

Nâzım’dan etkilenip şiiri terk eden bir başka yazar da Aziz Nesin olur. O, bu günleri şöyle anlatır: “1950 yılında Nâzım açlık grevindeyken Cerrahpaşa’ya kaldırılınca onu göremeye gittim. O sıralarda takma adlarla şiirler yazıyordum. Bana senin mi diye sordu. Evet dediğimde yazma, dedi. Nâzım, kibar bir adamdı. Kötü şiir yazanlara, asla kötü şiir yazdın diyemiyordu. O sıralar benim şiirlerim Nâzım’ın kötü bir kopyasıydı.”

Aziz Nesin, 5 Temmuz 1967 tarihinde Nâzım’ın vasiyetini Türkiye’ye getirdiği için gözaltına alınır. Sekiz saat sorguya çekilir. Hakaret ve dayağa maruz kalır. Onu döven ve Nâzım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e, Orhan Kemal’e hakaret eden polislere: “Et kafalı dediğiniz yazarların eserlerini çocuklarınız hatta torunlarınız bilmezlerse sınıfta kalacaklar” diyerek karşılık verir.

Orhan Kemal de cezaevinde Nâzım okuluna adım atar. Orhan Kemal, Nâzım’ın gözünde geleceğin büyük bir romancısıdır. “Memleketine, halkına, dünyaya ve insanlara layık büyük bir muharrir olacaksın… Hiç kimse için bu kadar kısa zamanda böyle umutlu olmamıştım” der.

BERABER GÜLER, BERABER DÖVÜŞÜRÜZ

1950’lı yıllar Nâzım için yasaklı yıllardır. “Yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak”³ dediği bir dönemdir. Tüm bu yasaklara sansürlere rağmen Nâzım okulunun öğrencileri eksik olmaz. Fakir Baykurt, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Enver Gökçe, Vedat Türkali, Gülten Akın, Sennur Sezer… Hepsi bu okulun birer ferdi olabilmenin onuruyla yaşarlar.

Hasan Hüseyin Korkmazgil, “Haziranda Ölmek Zor” adlı şiirini 3 Haziran 1963’te ölen Nâzım Hikmet’e ve 2 Haziran 1970’te ölen Orhan Kemal’e ithaf eder.” 1963’leri anımsıyorum. Gazeteciyim. Gecenin herhangi bir vaktinde işten çıkıyorum. Yorgun argın eve dönüyorum. 3 Haziran 1963 duyuyorum, Nâzım Hikmet ölmüş. Böyle bir haberi soğukkanlılıkla karşılamak olanaksınız ‘Hava leylak ve tomurcuk kokuyor/ uy anam anam. Dizeleri dökülüyor dudaklarımdan.”

Korkmazgil için Nâzım bir efsanedir, bir destandır, bir söylencedir. Onun vatan hasretine sahip çıkar Korkmazgil. “Hiç kimse ‘hasret’ sözcüğünü kullanmaya Nâzım Hikmet kadar hak kazanmış değildir. O dünyanın en şirin dediği vatanından ayrı düşürülmüştür. Fakat o dünyanın en güzel dili dediği kendi dilinden koparılmamıştır.”

Toplumcu gerçekçi romancılardan Fakir Baykurt da köy enstitüsünde öğrenciyken Nâzım rüzgârına kapılır. Nâzım’ın hapse düşmesini yediremez çocuk yüreğine. “Ağabeyler toplanıyor, onları yutarcasına dinliyordum. Sabahattin Ali’den, Gorki’den, Gogol’dan, Nâzım’dan bahsediyorlardı, Nâzım’ın mahpusa düşmesinden… Bir de büyükelçi olan Yahya Kemal’den. Düşünüyorum iki tür şair; biri içeride biri büyükelçi. İçimde tepkinin temeli atılıyor.”

Vedat Türkali’nin de şiir serüveninde Nâzım Hikmet vardır. “Fıkara işçi mahallesinin lisede okuyabilen çocuğu olarak ileri yolda ilk adımlarımı atmaya da o yolda yapabileceğim en yararlı iş olduğu inancıyla devrimci şiirler yazmaya da Nâzım’la başladım.” Türkali’ye göre her şey önce Nâzım Hikmet’ti.

Nâzım Hikmet okulunun kapıları ardına kadar açık hâlâ, motorları maviliklere sürmek için yaşamakta Nâzım Hikmet ve şiirleriyle, fikirleriyle, kavgasıyla, dostlarıyla bizleri beklemekte.

“Yine görüşürüz/ dostlarım benim /yine görüşürüz/ beraber güneşe güler/ beraber dövüşürüz…” ⁴

 

Orhan Kemal, Nâzım Hikmet’le 3,5 yıl, Everest yayınları 11. Baskı 2022 İstanbul
Nâzım Hikmet, Yeni Şiirler, Yapı Kredi Yayınları 16.Baskı 2016 İstanbul
Nâzım Hikmet, Son şiirleri, Yapı Kredi Yayınları 31.Baskı 2024 İstanbul
Nâzım Hikmet, 835 satır, Yapı Kredi Yayınları 25. Baskı 2024 İstanbul

ÖNCEKİ HABER

Koç Holding işçi kıyımını sürdürüyor: Bıçakçılar’da 40 işçi işten atıldı

SONRAKİ HABER

Genç avukatlar neden intihar ediyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa