Harekete geçmezsek çok kayıp yaşayacağız
"Grev yasağına rağmen fiili grevle kazanım elde eden metal işçilerinin mücadelesi ortada. İşçi olarak birliğimizi ortak bir hatta ilerletemezsek daha düşük ücretlere mahkum oluruz."
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Kamu işçisi
Ankara
700 bin kamu işçisini ilgilendiren kamu çerçeve protokolü ve sözleşme süreçlerine ilişkin, bir kamu işçisi olarak düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Kamu işçilerinin geçim derdi bitmiyor. Çünkü çeyrek asırdır iktidarda olan AKP ve iktidarın bahçesi haline gelmiş Türk-İş bürokrasisi kamu işçisinin sefalet ve yoksulluk altında ezilmesine sebep olan sözleşmeleri imzaladılar. Bu sefer artık kamu işçileri uyandı. Bu sözleşme görüşmelerinde işçinin eli yakanızda ve ensenizde olacaktır. Çünkü kamu işçisinin sabredecek, bekleyecek, dayanacak takati kalmadı.
Kamu işçisi artık bu sözleşmede sendikasını sonuna kadar zorlayacak. Tek adam iktidarının asgari ücret zammında hüsrana uğrayan kamu işçisi kendilerine de en fazla yüzde 30 verileceğini bildiği için genel greve gidilmesi gerektiğini kamu iş yerlerinde uğultu halinde konuşuluyor. Sendikacılar da bu durumun farkında oldukları için onlar da greve gitmekle gitmemek arasında işçinin kafasını karıştıracak fikirlerle bilinç bulanıklığı yaratıyorlar.
Örneğin bir sendikanın şube başkanı “Biz 1994 yılında greve gittik ve en uzun bizim sendikamız kaldı. Biz bir ay maaş alamadık ve geç imzaladığımız için diğer sendikalardan düşük bir zamma imza atmak zorunda kaldık. Biz greve en uzun giden sendika olarak fazla kazanım beklerken bizim kaybımız daha çok oldu. Diğer kamu işçileriyle aradaki ücret farkını iki sözleşmede anca kapatabildik. Bu durumda anlayacağınız grev her zaman iyi bir araç değildir. Biz sendika olarak her zaman masada çözeceğimizi düşünüyoruz. Çünkü bu iktidar bir gecede grevi yasaklıyor. Grevin başka bir boyutu da bu zamanda herhangi birimiz bir ay maaş almasak altı ay geriye düşeriz” diyor.
Bugünlerde gözü mücadeleden yana olmayan, kulağı işçiyi dinlemeyen sendikacılar kamu işçileri arasında işçinin tek silahı olan grevi bile kullanmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Türk-İş bürokrasisi her zamanki gibi uzlaşmacı ve işçinin iradesini yok sayan bir sendikal anlayışla şimdiden derin planlarını işletiyor. Bazı kamu iş yerlerinde öncü işçileri baskı ve sürgün politikalarıyla yıldırmaya çalışıyor. Bir sendika nasıl olur da isçisinin kuyusunu kazar? İşçi sınıfının mücadele deneyiminden kendi istekleri doğrultuda ders çıkaran Türk-İş bürokrasisi bugünlerde ne yapıyor bileniniz var mı?
Geçtiğimiz aylarda Ankara Nallıhan’da bulunan Çayırhan Termik Santralinin özelleştirmesine karşı direnen maden ve enerji işçilerinin, önümüzdeki günlerde tekrardan başlayacak mücadelesine göstermelik olarak destek mi olacaksınız? Sonrasında da Ankara’da Türk-İş Başkanlar Kurulunu toplayarak beş gündem üzerine mi konuşacaksınız? Size buradan sesleniyorum. Varsa yüreğiniz önümüzdeki günlerde tekrardan mücadeleye başlayacak maden ve enerji işçilerine destek için tüm ülkede hem kamuda hem özel sektörde genel grev kararı alarak gerçekçi bir şekilde karşımıza çıkın. Eğer karşımıza çıkacaksınız bu şekilde çıkın. Çünkü işçi sınıfının kazanmasının tek çözümü -kamu sözleşmeleri başlamadan da- iktidara geri adım attıracağı pratik, genel grev genel direniş hattı olacaktır.
Buradan kamu işçileri başta olmak üzere tüm işçilere çağrı yapmak istiyorum. Tek adam iktidarının uyguladığı vahşi sömürü politikasına ve gözü doymak bilmeyen patronlara karşı tek çaremiz iş yerlerinde, fabrikalarda kendi inisiyatifimizle kurduğumuz işçi komitelerini oluşturmalıyız. Grev yasağına rağmen fiili grevle kazanım elde eden metal işçilerinin mücadelesi ortada. İşçi olarak birliğimizi ortak bir hatta ilerletemezsek, direksiyonun başına geçemezsek, elimizdeki kalan hakların törpülenmesine ve daha düşük ücretlere mahkum oluruz.