Rektörler gelir geçer, üniversiteler bizimdir
Anadolu Üniversitesinde bir rektör geliyor, bir rektör gidiyor. Hatta 1 yılda 3 rektör görüyoruz. Fakat hiçbiri üniversitenin hiçbir bileşenine sorulmuyor.
Anadolu Üniversitesi | Fotoğraf: DHA
Anadolu Üniversitesinden öğretim elemanları
Anadolu Üniversitesine 21 Aralık 2024’te Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bir yeni rektör atandı. Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel bir yıl içinde Anadolu Üniversitesine atanan 3. rektör.
Önceki Dönemin Rektörü Prof. Dr. Fuat Erdal görevden istifa etmişti. İstifası oldukça şaibeliydi; çünkü görev süresi bittikten sonra Erdoğan tarafından yeniden rektör olarak atanmış, ancak kısa bir zaman sonra istifasını vermişti. Nasıl ki bu atamaların neden ve nasıl yapıldığı üniversitenin hiçbir bileşenine açıklanmıyor ve sorulmuyorsa bu istifanın nedenleri de kapalı kapılar ardında.
Erdal’ın yerine vekaleten Eskişehir Osmangazi Üniversitesinin Eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Şenocak atandı. Şenocak ilk olarak üniversitenin öğretim üyeliği atama yükseltme kriterlerini arttırdı. Elbette bu girişim bilimsel çalışmaların arttırılmasında bir adım olarak düşünülebilir ancak üniversitelerde giderek performans odaklı bir anlayışın hakim kılınma çabası akademik kariyerinin henüz başında olan araştırma görevlileri ve doktor öğretim üyelerini ‘Seri üretim yayın yapmak’ zorunda bırakıyor. “Beğenmeyen başka üniversiteye gidebilir” anlayışıyla üniversitelerin başarısının sağlanamayacağı aşikar.
Henüz yeni uygulamaya konan eski kriterlerin yüzde 50 gibi bir oranla yükseltilmesi genç akademisyenleri güvencesiz çalışma ve geleceksizliğe itiyor. Tasarruf tedbirlerinin parçası olduğu iddiasıyla yemekhane imkanlarında kısıtlamaya gidilmesi, hijyen koşullarının sağlığı tehdit eden noktaya varması Şenocak’ın yönetiminde tartışma yaratan diğer gelişmelerdi. Geçici görevlendirme rektörlüğe Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel’in atanmasıyla son buldu.
Adıgüzel hem Anadolu Üniversitesinin eski öğrencisi olması hem de öğrencilerle ve öğretim üyeleriyle vakit geçirmeye çalışmasıyla oldukça etkili bir iletişim çalışması yürütmüş gibi görünüyor. Göreve atanır atanmaz öğrencilerle öğrenci yemekhanesinde yemek yemesi, üniversitenin çeşitli fakültelerinde gerçekleştirilen etkinliklere katılım göstermesi rektörün üniversitede olup bitenlerle ilgilendiği ve “Fanusuna kapanmayacağı” izlenimini uyandırmış gibi görünüyor.
Fakat öğrencilerle yemek yerken yemekhaneye yılda iki kez yapılan zamların, öğrenci kulüplerine getirilen kısıtlama veya engellemelerin konuşulmadığını düşünmek hiç de zor değil.
Benzer şekilde uzun bir fiili engellemenin ardından yeniden yapılan öğrenci temsilciliği (ÖTK) seçimlerinin kısıtlı duyuru ve başvuru süresi ile gerçekleştirilmesi dikkat çekti. Aynı zamanda fakülte ziyaretlerinde öğretim üyelerine yaşadıkları mobbingi, performans kaygısını, toplumsal cinsiyetten kaynaklanan eşitsiz çalışma koşullarını sormadığını da biliyoruz.
Anadolu Üniversitesinde bir rektör geliyor, bir rektör gidiyor. Hatta 1 yılda 3 rektör görüyoruz. Fakat hiçbiri üniversitenin hiçbir bileşenine sorulmuyor, Erdoğan’ın bir gece verdiği kararla üniversite üzerindeki yetkilerin kimde toplanacağı belirleniyor. Otosansür nedeniyle fikirlerin ifade edilmesi en alt kademeden başlayarak engelleniyor. Bu nedenle bugün Eskişehir’den belki de her zamankinden daha yüksek sesle özerk ve demokratik üniversite talebimizi yükseltmemiz gerek. Üniversiteler öğrencisiyle, öğretim üyesiyle, idari personeliyle, işçisiyle bizlerindir. Karar verecek olanlar da bizleriz.