21 Ocak 2025 04:33

Yüzde 30 zam işçi evlerine atılan el bombası gibi

Eşim markette kasada kalmış, para göndermemi istedi. Eve gittiğimde de “Hep bunu yapıyorsun” dedi. Asgari ücrete yapılan yüzde 30 zam işçi evlerine atılan el bombası gibi!

Fotoğraf: Ananthu Ganesh/Unsplash

Paylaş

Rapsodi Dekor işçisi
Esenyurt-İstanbul

Geçen gün iş yerindeyken telefonum uzun uzun çaldı. İşim yoğun olduğu için sonra bakarım dedim. Ama tekrar uzun uzun çalınca açtım. Arayan eşimdi.

“Acele kartıma para gönder” dedi: “Marketteyim, kasada kaldım. Param yetmedi.”

Sesi mahcup ve öfkeliydi. Kısık sesle konuşuyordu. Belli ki çevresindeki insanların durumuna tanık olmalarından rahatsız olmuştu. Eşimdeki duygular bana da geçmişti. İçimde güçlü bir öfke doğdu. Hemen diğer karttan eşimdeki karta istediği parayı aktardım.

Akşam eve gittiğimde doğal olarak istenmeyen bu olayı tekrar konuştuk. Eşim bütün sorumluluğu bana yüklüyordu.

“Sen her zaman böyle yapıyorsun” diye başladı: “Beni sürekli zor durumda bırakıyorsun. Bir şey söyledim mi de hemen param yok diyorsun. Ben ne zaman rahat edeceğim”

“Yanlış hedefe bakıyorsun” dedim eşime: “Doğru. Yolunda gitmeyen bir şeyler var. Ama bunun sorumlusu ben değilim. Kazancımı evin ihtiyacına değil de kumara, içkiye, eğlenceye harcasaydım sorumlu ben olurdum. Ama böyle bir durum yok biliyorsun.”

İçinde bulunduğumuz ekonomik durumu baştan sona tüm ayrıntılarıyla anlatmak gerektiğini düşündüm, “Beni iyi dinle” dedim: “Biz işçi ailesiyiz. Sabit gelirliyiz. Sendika gibi örgütlülüğümüz olmadığı için bizim kazancımızı hükümet belirliyor. Hükümet yıllık enflasyonu dikkate alarak yılbaşında asgari ücrete zam yapıyor. Patron da hükümetin yaptığı oranda bizim ücretimize zam yapıyor. Son yıllarda hükümet TÜİK denen enflasyon ölçen kurumu kullanarak enflasyonu olduğundan düşük gösteriyor. Dolayısıyla asgari ücrete de doğal olarak enflasyonun altında bir artış yapılıyor. Bu durum bize bankalara borçlanmak, markette kasada kalmak, bazı ihtiyaçlarımızı ertelemek, hatta boğazımızdan kısmak olarak yansıyor. Bu yıllardır böyle oldu ama bu sene daha beterini yaptılar. Kötünün de kötüsünü yaptılar yani. Şu an yoksulluk sınırı 74 bin lira. Açlık sınırı 21 bin lira. Enflasyon gerçekte yüzde 95 ama TÜİK’e göre yüzde 45. Peki asgari ücrete ne kadar zam yapıldı: Yüzde 30. Senin anlayacağın daha senenin başında yüzde 15 zarardayız. İktidar ücretlere yapılan artışın enflasyonu yükselttiği iddiasında. Ücretleri enflasyonun altında tutarsak işçiler daha az tüketim yapar. Böylece piyasalarda talep düşeceği için enflasyon da düşecekmiş! Yani, diyorlar ki bize 3 ekmek alıyorsanız 2’ye düşürün.”

Eşim sorduğu sorunun cevabını bilmesine rağmen çaresizce tekrar sordu. Yüzüne derinden yansıyan endişe ve üzüntü vardı.

“Ben ne yapayım? Ev araba alma hayalimiz yok, tatilimiz yok. Hep böyle karın tokluğuna mı yaşayacağız?​”

“Elbette hayır” dedim: “İnsan onuruna yaraşır bir hayat yaşamak için 74 bin TL olan yoksulluk sınırının üzerinde bir maaşa sahip olmamız lazım. Bu oranlarda bir maaşı ise işçilerin tek tek çabasıyla kazanmaları mümkün değil. Fabrikalarda işçiler birlikte mücadele ederek başarabiliriz bunu.”

Biz böyle ekonomik tartışmalara şerbetli olduğumuz için kendimizi koruyabiliyoruz. Peki yetersiz ekonominin yıkıcı sonuçlarına karşı korunmasını bilemeyen aileler ne yapacak? Asgari ücrete yapılan yüzde 30 zam işçi evlerinin içine atılan el bombası gibi! Bu bomba kaç tane işçi ailesinin elinde patlayacak bilemiyorum. Bildiğim tek şey evimizin içine bombayı atan sermaye ve onun uşağı tek adam iktidarına karşı örgütlenip mücadeleyi yükseltemezsek sadece sefil bir hayat yaşamakla kalmayacak, binlerce işçi ailesinin parçalandığına da tanık olacağız.

Sahi, Erdoğan bu yılı aile yılı ilan etmişti değil mi?

ÖNCEKİ HABER

Direksiyonun başına geçmezsek yok olmaya mahkum olacağız

SONRAKİ HABER

Nijerya'da akaryakıt tankeri patlaması sonucu ölenlerin sayısı 96'ya çıktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa