Ölümünün 42. yıl dönümü | Halkın yazarı Kemal Bilbaşar
1940 sonrası toplumcu gerçekçi yazarların açtığı dikenli yoldan gider Kemal Bilbaşar. Kendi deyimiyle tek amacı vardır: “Halkın yazarı” olabilmek.

Kemal Bilbaşar kitapları | Kolaj: Evrensel
Tarık ÖZYILDIRIM
“Edebiyatın görevi, ayaklanmış olan emek dünyasına omuz vermektir. Bu destek ne kadar güçlü olursa sendeleyeni düşürmek daha çabuk olacaktır” der Maksim Gorki bir konuşmasında. Emek dünyasına omuz veren yazarların başında Kemal Bilbaşar gelir. 1940 sonrası toplumcu gerçekçi yazarların açtığı dikenli yoldan gider Kemal Bilbaşar. Kendi deyimiyle tek amacı vardır: “Halkın yazarı” olabilmek.
AYDINLIĞIN PEŞİNDE BİR ÖĞRETMEN
Bilbaşar, 1910 yılının bir kış gününde Çanakkale’de dünyaya gelir. Kafkasya’dan gelen bir baba, balkanlardan göçen bir anneye sahiptir. Anadolu’nun göçmen sesinin en güzel yansımasıdır Bilbaşar. Çok küçük yaşlarda babasını kaybeden Bilbaşar, geçim sıkıntısıyla, ekmek derdiyle yüzleşir. Sigara kağıdından kibrit satıcılığına, gazete dağıtıcılığından terzi çıraklığına koşturur durur. “Sekiz yaşına kadar yetim büyüdüm. Annem ikinci kez evlendi. Üvey babam küçük bir memurdu, evimizde geçim darlığı çekilirdi. Terzilerde ve kavaf (kundura) dükkanlarında çıraklık ettiğimi hatırlıyorum.”¹
Bilbaşar, bir taraftan yoksullukla mücadele ederken bir taraftan da geceleri evde anlatılan, okunan masallarla, halk hikayeleriyle edebiyatın tadına varır. “Kış aylarında ailemizin tek eğlencesi, masal ve hikaye okumaktı. Fukara tatar mahallesinde toprak sıvalı evimizi bugün arasam bulamam. O evi Binbir Gece Masalları’ndan, Tutiname’den, Kırk Vezir Hikayesi’nden örtülü renkli bir düş evreni içinde hatırlarım.”¹
Sofu olan üvey baba hem Bilbaşar’ı hem de ağabeyini hafız yapıp zanaatkar olmasını ister. Ağabeyi, buna karşı çıkar, Bilbaşar’ı da kendisini okutmaya çabalar. Ağabeyinin desteğiyle Bilbaşar önce Hadımköy İlkokulunu, sonra Edirne Öğretmen Okulunu ve Gazi Eğitim Enstitüsü Tarih Bölümünü bitirir. Bilbaşar’ın yolu, kurtuluş mücadelesi sonrası aydın öğretmenlerden biri olarak Anadolu’ya uzanır.
İNANMIŞLIĞIN TEMSİLİ
Bilbaşar’ın ilk hikayesi “Kaza yahut Çımacı Hasan” 1938’de, ardından Anadolu’dan Hikayeler, Cevizli Bahçe, Pazarlık hikayeleri yayımlanır. Hikayeden romana geçen Kemal Bilbaşar’ın ilk romanı, bireyin kimlik kargaşasını, çıkmazını anlattığı “Denizin Çağırışı” olur.
Bilbaşar’ın sınıf farkını sorguladığı, ezen-ezilen; ağa, şıh, bey-kul, maraba, köylü; zengin- fakir tezadını ortaya koyduğu en önemli eseri ise 1966’da yayımlanan Cemo romanıdır. Bilbaşar, bu romanı “Çancının Karısı” ve “Saltanatın Satılışı” hikayelerini genişleterek, etlendirerek oluşturur. Roman, 1967 TDK ödülünü alır. Doğan Hızlan, bu başarı için “Kemal Bilbaşar’ın hikayelerinde ve romanlarında, inanmışlığı temsil eden kahramanlar, bir ülkede namusun sesini duyurmaya çalışırlar. Bir çevrenin ekonomik durumunun düzelmesinde, örgütlenmesinde katkıları olur” der.
Cemo, Hızlan’ın da dediği gibi halkın ağaya, şeyhe, beye karşı örgütlenişinin romanıdır. Toprakları olmayan; ağanın, şeyhin kulu olan köylülerin Memo önderliğinde örgütlenişidir. “Biz insan değil de sürü malı mıyık? Başımızda ağa olmadan edemez miyik? Bir düzüne er, omuz omuza verir de neyi alt edemez?” ²
Romanda, Cemo’yla Memo’nun sevdaları anlatılsa da Bilbaşar’ın gözünde aslolan sömürü düzenini değiştirmekti. Dersim’den Diyarbakır’a, Muş’tan Bingöl’e hakim olan düzeni değiştirmekti. Cumhuriyetle beraber yurtluk verilen, toprak dağıtılan köylüye bilinçlenmenin önemini gösterir Bilbaşar. “Biz de şıhların, ağaların kulları değilik. Bize cumhuriyet hükümatı toprak dağıtmıştır.” ²
Bilbaşar; köylünün, ağaların karşısında hiçbir hakkının olmadığını anlatırken şu cümleyi kurdurur roman kahramanına “Duada bile Tanrı’dan kendimiz için bir dilekte bulunmayı düşünmezdik. ‘Tanrım, sen begimize uzun ömürler ihsan et, malını ziyade eyle’ diye yakarırdık.”² Bilbaşar; yok sayılan, yoksullaştırılan, yoksunlaştırılan insanların çığlığı olur Cemo romanıyla.
Romanın sonunda zulmün simgesi olan Ağa Sorikoğlu’nu, Memo öldürür ve Dersim dağlarına doğru yol alır. Bilbaşar, böylece bir devam romanı olan “Memo”yu yaratır. Ezen- ezilen tezadını gözler önüne sermeye devam eder Bilbaşar. Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i gibi Bilbaşar da Memo’yu haksızlığın ve zulmün karşısına diker. Memo’nun dilinden haksızlığın bir gün biteceğini anlatan bir türkü söyletir Bilbaşar.
“Şıhın ağanın zulmu kahrı/ Perişan eder kulu hakiri/ Güldüre marabası fakiri / Hak inayet eyleye de bir gün… Çeke sancağı götüre/ Marabalar tahta otura/ Şıhı, ağayı yola yatıra/ Sürüye davara bir gün”¹
ZULÜMSÜZ, TALANSIZ BİR ÇAĞ
Cemo ve Memo romanlarıyla insanın insana kulluğunu yok edilmesi için çabalayan Bilbaşar, bundan 42 yıl önce 21 Ocak 1983’te aramızdan ayrılır. Rauf Mutluay’ın tanımıyla Bilbaşar, parayı pulu düşünmeyen, aydınlığı ülkü edinen bir yazar, bir öğretmendi. Sınıfsız bir toplumu idealize ettiği satırlarla onu anmak en doğrusu olacak sanırım.
“Yer sarsılır, dağlar devrilir; şıhı, ağası, seyidi ile Dersim’in altı üstüne gelir. Elbet bir gün ortalık yatışacak, kullar marabalar tahta oturup zulumsuz, talansız bir çağın keyfini süreceklerdir.”¹
¹Kemal Bilbaşar, Memo, Can Yayınları 5. Baskı 2021 İstanbul
²Kemal Bilbaşar, Cemo, Can Yayınları 27. Baskı 2024 İstanbul
Evrensel'i Takip Et