Dizi sektöründe tekelleşme tartışmaları
Dizi sektörü; sanatın toplumsallığını yansıtan sinemacılardan faillerin sahne aldığı, hayattan kopuk yapımlarla tekdüze bir tekelleşmeye evirilmiş durumda.
Fotoğraf: ANKA
Ilgın ALİKOÇ
Ankara Üniversitesi
Geçtiğimiz günlerde menajer Ayşe Barım’ın kendi oyuncularını öne çıkarıp diğer oyuncuların önünü kestiği iddiaları sosyal medyada epey gündem oldu. Bu gündem üzerinden Türkiye’deki dizi ve film sektöründe tekelleşmenin ürünü olarak ekranda sürekli aynı yüzlerin görülmesi, hatta yeterince yetenekli veya vasıflı olmadıkları halde önemli rollerde ve çokça projede yer almaları eleştirildi. Bu iddialardan sonra sektördeki oyuncular ise açıklamalarıyla ikiye bölünmüş durumda. Özellikle Ayşe Barım ile anlaşmalı olan oyuncular bu iddiaların tamamen itibarsızlaşma olduğunu ve kadın oyuncuların üstüne gidildiğini savunurken; diğer bazı oyuncularsa kendi yaşadığı olayları, sektörden nasıl silindiklerini, seçmelerde veya çekimlerde yaşadıkları sıkıntıları anlattı. Kadın oyunculara karşı düşmanlık yapıldığını iddia eden oyuncularsa, “Hakları yenen oyuncular kadın değil miydi?” veya “Bu oyuncular toplumsal olaylara karşı tek kelime dahi etmezken şimdi mi kadın hakları akıllarına geldi?” şeklinde eleştirilere maruz kaldılar.
Bu olayın magazinsel yanı bir kenarda dursun, biz tekelleşmenin sonucuna bakalım. Ondan önceyse bu olayların niçin şu sıralarda patlak verdiğini bir inceleyelim. Aslında bazı oyuncuların her projede sıklıkla karşımıza çıkması, izleyiciler tarafından uzun zamandır eleştirilen bir sorundu. Özellikle de dijital platformların, sadece belirli oyuncularla anlaşma sağlamış gibi, aynı isimleri oynatmaları dikkat çekiyordu. Bunun yanı sıra oyuncuların iş bulmasında, menajerlerinin ve onların getirdiği “network”ün epey işe yaradığı da az çok biliniyordu. Peki tekelleşmiş bu sektördeki kilit isimlere karşı saldırılar kim tarafından ve ne amaçla yapılıyor?
DÖVÜNCE BENİ KİM AKLAYACAK?
Bu gündemden hemen önce Gassal dizisi gündem olmuştu. Boy boy afişleri, sosyal medyadaki reklamları, dizinin kesitlerinin önümüze düşürülmesiyle bu dizi de eleştiri odağı oldu. Çünkü başrolünde şiddet faili olan Ahmet Kural oynuyor. Ülkemizde birçok taciz ve şiddet failinin ceza almamasıyla birlikte dizi/film sektöründeki failler de dışlanmıyor. Şüphesiz ki Ahmet Kural’ın, hakkında çeşitli şiddet iddiaları süregelen Burak Deniz’in, Leyla ve Mecnun dizisi setinde Ushan Çakır’ın bir kadın oyuncuyu dövmesine rağmen kadın oyuncunun işten atılması gibi pek çok senaryo; bizlere bu isimlerin tekelleşen dizi piyasasında birilerine para kazandırmaya devam ettikleri sürece sırtlarının yere gelmeyeceğini de gösteriyor.
Bu kadar fazla PR çalışması yapılan Gassal, TRT’nin dijital platformu olan Tabii’de yayınlanıyor. İktidarın, Selçuk Bayraktar gibi isimlerin de sosyal medyadaki diziyi öven paylaşımları göz önünde bulundurulursa, Gassal dizisi üzerinden bir reklam çalışması yaptığı aşikâr. Bu iki gündemin art arda gelmesinden sonra, Ahmet Kural’ın sektörden silinmesi için itibarsızlaştırma politikası uygulandığı ve üzerine “operasyon çekildiği” gibi yorumlar da gelmişti. Bununla birlikte Ayşe Barım üzerinden diğer iddialar da çoğaldı.
Oyuncularının hayatlarını tamamen kontrol etmesi, ilişkilerindeki PR çalışmaları gibi magazinsel olayların yanı sıra Gezi direnişi zamanı oyuncuları alana indirdiği gibi iddiaları içeren paylaşımlar da sosyal medyada dolaştı. Ödül törenlerinde ödül alacak oyuncuların önceden belli olduğu, hatta yurt dışında ödül alacak olanların da ülkeyi kötülediği ve bu imajı zedeleyen sözler söylemeleri emredildiği yorumları da çokça karşımıza çıktı. Aksine Barım’ın, oyuncularını ülke gündeminden ve siyasetten uzak tutması da eleştirilmişti. Hatta bazı ID İletişim oyuncularının, İkbal ve Ayşenur cinayetlerine sessiz kalması da buna örnek olarak gösterilebilir. Aslında muhalif olduğu dillendirilen bir tekelin, oyuncularını ve sektörü apolitize ettiği gerçeğini görüyoruz ve bütün bu olayları topladığımızda iktidarın, sektör içinde tekelleşmiş sözde muhalif bir sermayeye de saldırdığı açığa çıkıyor.
Sektörde alternatif isimlerin doğması, bugünün “büyük balıklarının” isteyeceği bir durum olamazdı. Kârını arttırmak için tacizciye, şiddet failine iş veren sektör; kadınları daha az ücretle de çalıştırır ve yeni oyuncuların rol almalarına da engel olur. Hâlihazırda para kazanan “yıldız” da bu duruma karşı gelmez zaten. Biz tacize uğrayan set çalışanının adını bile bilmeyiz, ama o failin kaşesinin arttığını görür sektör. Körler sağırlar birbirini ağırlar ve ceplerini doldururlar. Bütün bu olayları topladığımızda iktidarın, sektör içinde tekelleşmiş “muhalif” bir sermayeye saldırdığını görüyoruz. İddialarla başlayan bu süreç, bazı oyuncuların ifade vermelerine ve hatta Ayşe Barım’a yurt dışı yasağının getirilmesine kadar ilerlemiş durumda.
İKİ SERMAYE ARASINDA SIKIŞANLAR
Bu iki sermayenin arasında sıkışanlar kimler? Öncelikle elbette ki set emekçileri ve oyuncular. Oyuncular, bu gündemin patlamasıyla birlikte yaşadıkları mağduriyetleri aktarmışlardı. Şiddet, taciz, mobbing ve çok daha fazlası. Bu yüzden yaşamını yitiren oyuncular da bu vesileyle tekrardan hatırlanmış oldu. Uzun saatler boyunca yetersiz koşullarda çalıştırılan set emekçileri de zaman zaman yaşadıkları problemleri vurguluyorlardı. Şimdi gündem tam olarak onların odağında olmasa da çalışma koşullarının düzgün olmadığını biliyoruz.
Bazı oyuncular bu konuda fikirlerini belirtirken çözüm önerisi olarak sendikalaşmayı sundu. Oyuncu sendikasının yetersizliğini ve haklarını talep etmenin gerekliliğini vurguladılar. Sektördeki tekelleşme, oyuncular kadar olmasa da izleyicileri de etkiliyor. İzlediklerimiz; birbirinin aynısı, üzerine düşünülmemiş ve izleyiciyi de düşünmeye zorlamayan yapımlar. Yalnızca bununla da sınırlı kalmıyor. Çünkü aynı zamanda bu yapımların önemli bir kısmı; kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü meşrulaştıran ve bunu sürekli ekranda gözümüze sokan bir hale getirildi. Bir kısmıysa toplumdan olabildiğine kopuk bir biçimde şekilleniyor. Ülkede bunca acı ve yoksulluk yaşanırken ya bu acıların romantize edildiğini ya da bütün bunlardan azade bir hayatın varlığını izletiyorlar. Dizi sektörü hem kendisi hem oyunculuğuyla hayatın içinde olan ve sanatın toplumsallığını yansıtan sinemacılardan faillerin sahne aldığı tekdüze bir tekelleşmeye evirilmiş durumda.