Güvenli kampüs talebimize soruşturma açılmasını kabul etmiyoruz!
Gençlik mücadelesinin hâlâ ayakta olmasından rahatsız olan devlet ve onun maşası olan rektörlük, bu soruşturmalarla üzerimizde bir korku iklimi yaratmayı amaçlıyor.

Fotoğraf: ytuemekgencligi instagram hesabı
Ceren Kaya
Akdeniz Üniversitesi
4 Ekim’de Ayşenur ve İkbal’in vahşice katledilmesi tüm Türkiye’yi sarstı. Bu sarsılma Türkiye’deki tüm kadınları birlik olmaya yöneltti. İstanbul’un iki farklı semtinde güpegündüz katledilen iki genç kadın bize artık hiçbir yerde ve hiçbir saatte güvende olmadığımızı net bir şekilde hatırlattı. Medyada karşılık görmediği sürece görmezden gelinen kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri her geçen gün artarak devam ediyor. Yalnızca geçtiğimiz yıl anıt sayaçta şiddetten ölen kadın sayısı 443 oldu. Biz kadınlar, her an bize sıra gelebileceğinin bilincinde olarak elimizde örgütlenmekten ve dayanışmaktan başka bir güç olmadan mücadele etmeye çalışıyoruz. Bu gücü el ele vererek, kendimize yalnız olmadığımızı hatırlatarak alıyoruz.
YAŞAM HAKKIMIZ İÇİN YÜRÜDÜK
İkbal ve Ayşenur cinayetlerinden sonra Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen yürüyüşler ve protestolar da bu mücadelenin bir göstergesi. Özellikle üniversite kampüslerinde düzenlenen yürüyüşler gençlik mücadelesinin hâlâ ayakta olduğunun kanıtıdır. Pek çok kampüste olduğu gibi benim öğrencisi olduğum Akdeniz Üniversitesi’nde de yüksek katılımın sağlandığı bir protesto düzenlendi. Bu protestoda yürüyen öğrenciler, kadın cinayetlerinin politik olduğunu ve devlet tarafından faillerin yeterince ceza alması sağlanırsa önüne geçilebileceğini bilerek sloganlarıyla bunu haykırdılar. Kadın cinayetlerini önlemek şöyle dursun ihmalkarlığıyla, bile isteye uygulamadığı 6284 sayılı kanun ve almayı reddettiği diğer önlemlerle öldürülen her kadının faili aynı zamanda devlettir. Yürüyüşe bunun bilincinde olarak, bir şeyleri değiştirebilme umuduyla katıldık.
REKTÖRLÜĞE GÖRE YAŞAMAYI İSTEMEK SUÇ!
Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin İkbal ve Ayşenur’u, erkek şiddetine kurban giden diğer bütün kadınları unutmadık, acıları hala mücadelemizde. Fakat görünen o ki devletin öğrencileri baskı altında tutma aparatına dönüşmüş olan rektörlük de bizim gösterdiğimiz duruşu unutmamış, ekimde yapılan yürüyüşle ilgili iki aydan fazla zaman geçmesine rağmen pek çok öğrenciye soruşturma açılmış. Üstelik hukuksuzca açılan soruşturmayla ilgili öğrencilere bilgi vermeyi de çok görmüş. Öğrencilere iletilen kâğıtta yalnızca “kadın ölümleri” temalı yürüyüşe katıldıkları ve slogan attıkları için haklarında tutanak tutulduğu, buna istinaden rektörlük tarafından disiplin soruşturması başlatıldığı yazıyor. Anayasal bir hak olan yürüyüşe katılmak ve slogan atmakla ilgili nasıl bir tutanak tutulmuş olabilir, tutanak kim tarafından tutuldu ve içeriği tam olarak nedir, yüzlerce öğrencinin katılmış olduğu yürüyüşte neden yalnızca bazı öğrencilere soruşturma açılıyor? Sorular uzayıp gidiyor. Yanıt oldukça basit: Gençlik mücadelesinin hâlâ ayakta olmasından ve kadın meselesi konusunda ses çıkarmasından rahatsız olan devlet ve onun maşası haline gelmiş rektörlük, açtıkları bu soruşturmalarla üzerimizde bir korku iklimi yaratmayı amaçlıyor. Biz öğrencileri mücadeleden soğutmak, herhangi bir şeye ses çıkartamayacak, hakkını arayamayacak duruma getirmek istiyorlar.
BU TEPKİ MÜNFERİT DEĞİL
Üstelik rektörlük bunu ilk defa yapmıyor, geçtiğimiz eğitim döneminde KYK yurdunda asansörün düşmesiyle hayatını kaybeden Zeren’i anmak ve yemekhaneye gelen fahiş zamları protesto etmek için toplandığımızda da ben ve birçok arkadaşım aynı tepkiye maruz kaldık. Kampüsteki özel güvenlikler tarafından hakkımızda hiçbir hukuki dayanağı olmayan tutanaklar tutuldu ve bir disiplin soruşturması sürecinden geçtik. Sonuçta herhangi bir cezaya çarptırılmadık fakat soruşturmayı yürütenler bize bunun bir “uyarı” niteliğinde olduğunu ve yalnızca derslerimize odaklanıp “marjinal” hareketler sergilemememizin bizler için daha iyi olacağını belirttiler. Yetkililerin kendi geleceğimizi ve derslerimizi “bizden çok düşünmesi” bizleri duygulandırsa da kampüste ve kampüs dışında yüzlerce sorunla mücadele etmek zorundayken tavsiye ettikleri şeyleri ne kadar uygulayabiliriz meçhul.
SESİMİZ DAHA GÜR ÇIKACAK
Günümüzde pek çok üniversitede olduğu gibi Akdeniz Üniversitesinde de öğrencilerin yalnızca derslerine odaklanabilecekleri bir hayat yaşamaları mümkün değil. Yurtlardaki berbat yaşam koşulları, altı kişilik kutu gibi odalar ve kişisel alan eksikliği başta olmak üzere birçok zorlukla karşı karşıyayız. Yemekhanede çıkan öğünlerin kalitesizliği ve besleyici olmaması, buna rağmen her dönem yemekhane ücretlerine zam getirilmesi, yetersiz hijyen koşulları, kampüste sosyalleşme imkanlarının kısıtlılığı, kampüsün öğrenciler için güvenli bir alan olmaması gibi başka problemler de var. Bir öğrenci aldığı KYK bursuyla okul yemekhanesinden bir ay boyunca yemek yiyemiyorken, onların deyimiyle “marjinal” hareketlerden kaçınıp yalnızca derslerimize odaklanmak bir hayli zor. Rektörlükse öğrencilerin bu sorunlarına çözüm üretmek yerine öğrencilere usulsüz soruşturmalar açıp onları korkutmakla meşgul. Bu soruşturmalarla bir kez daha baskının korkunun maskesi olduğunu görüyoruz. Genç kadınların birleşmesine karşı çaresiz kalan rektörlük bizleri bu göstermelik soruşturmalarla korkutmaya, yıldırmaya çalışıyor. Fakat biz kadınlar biliyoruz ki örgütlü bir mücadele olmadan konforlu bir hayat sürmemiz hatta can güvenliğimizden emin olmamız bile imkânsız. Pamuk ipliğine bağlı hayatlar yaşıyorken bu soruşturmalar bizi mücadeleden uzaklaştırmak şöyle dursun sımsıkı birbirimize bağlıyor. Rektörlük üzerimizde ne kadar baskı kurmaya çalışırsa mücadele o kadar büyüyecek ve rahatsız oldukları sesimiz daha gür çıkacak. Yaşasın örgütlü kadın mücadelesi!
Evrensel'i Takip Et