Sanatta sadeleşme politikaları ve kent tiyatrosu: Aslan asker “Şvayk”
Brecht’in metninde karşılaştığımız düşündüren ve politik anlamda sağlam mesajlar içeren bir güldürü olurken sahnede gördüğümüz; yüzeysel, bağlamından koparılmış bir gösteriden ibaret.
Kaynak: Unsplash
Ekin EKİNCİ
Üniversiteye hazırlık öğrencisi
Bursa
Nilüfer Kent Tiyatrosunun 2024-2025 sezonunun yeni oyunu olan “Şvayk” Bertolt Brecht’in 1943-1944 yılları arasında yazdığı oyununun güncellenmiş bir uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. I. Dünya Savaşı sırasında geçen oyun, Şvayk adlı bir köpek tüccarı ve “gönüllü” asker üzerinden ironik bir biçim kullanılarak yapılan bir savaş karşıtlığı propagandası. Şvayk’ın ironik bir şekilde otoriteye uyum sağlama çabası, aslında otoritenin saçmalığını ve sistemin kendini nasıl çökerttiğini de açığa çıkarıyor. Orijinal metin Brecht’in “epik tiyatro”[1] anlayışını başarıyla uyguladığı bir yapıt olarak değerlendiriliyor. Mizahi unsurlar, dramatik ironiler[2] ve yabancılaştırma etkisi[3], bu oyunu tiyatro tarihinde önemli bir konuma taşıyor.
METNİN DERİNLİĞİNİ GÖR ARDI EDEN BİR GÖSTERİ
Nilüfer kent Tiyatrosunun uyarlaması üzerinden bir değerlendirme ve eleştiri yaparsak ilk değinilmesi gereken noktanın bu oyunun “parodi”[4] özelliği taşıyan bir sürü an ve sahnesinin olması olduğunu söyleyebiliriz. Orijinali itibariyle komedi unsurları içeren bir metni bu kanaldan eleştirmek yanlışmış gibi değerlendirilebileceği için bu eleştirinin temelinde oyun içerisinde sayısız defa yapılan ve komik olmayan cinsel şakaların, objeleştirilen kadın bedeninin ve “tuhaf” hareketleri olan erkek karakterlerin olduğunu belirtmekte fayda var. Metindeki karakterlerin içinin boşaltılıp sadece yüzeysel birer “tipe” dönüştürülüp tek bir etikete indirgenmesi ve katmanlı karakter yapılarının bozulması, oyunun geçtiği dönemin politik iklimine ve dönemin insanlarının yaşadığı yoksulluğa ve baskıya dair alt metin, bir mesaj içeren çoğu replik, diyalog ve tiradın önemsizleştirilmesi de oyunun seyir zevkini ciddi oranda düşüren etkenlerden birkaçı. Brecht’in metninde karşılaştığımız içi dolu, düşündüren ve politik anlamda sağlam mesajlar içeren bir güldürü olurken sahnede gördüğümüz; yüzeysel, bağlamından koparılmış, metnin derinliği göz ardı edilmiş ve basit güldürülerle bezenmiş, belirli ayrıcalıklı bir kitleye hitap eden bir gösteriden ibaret. Yazarın dünya görüşünden ve ideolojisinden ciddi parçalar barındıran metnin karşısında oynanan metinde bu denli işlevsiz popüler kültür göndermesinin olması ve kostüm, dekor, ışık ve ses tasarımına metnin kendinden fazla değer verilmiş olması bizi bu oyunun sadece genel izleyici kitlesine ulaşmayı hedefleyen ve bunun üzerinden elde edeceği kazancı düşünen yöneticilerin eliyle sahnelenmiş olduğu gerçeğiyle yüzleştiriyor. Kısaca özgür olması gereken sanat bir kez daha kapitalist yöneticilerin maşası haline geliyor.
SANAT NASIL SADE VE BASİT OLABİLİR?
Bu sezon Bursalı tiyatro izleyicilerine sunulan bu oyun, Nilüfer Belediyesinin yeni yönetim dönemiyle beraber benimsediği ve Nilüfer Belediye Başkanı’nın da bir gazeteye verdiği röportajında da açıklamış olduğu “sanatta sadeleşme” politikasının bir ürünü. Elimizde var olan oyun ve beyana baktığımızda “sanatta sadeleşme”nin yalnızca sanatçının bütçesi ve özgürlük alanı üzerinde olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Sanatın ve sanatçının gördüğü desteğinin bu kadar az ve niteliksiz olduğu bu dönemde, Türkiye’de çoğu sanatçı tarafından takdir gören ve kurumsal bir tiyatro olarak fazlasıyla cesur, yenilikçi ve küresel sanat gelişmelerinin takipçisi olan bir kurumun üretim standardını “sade” dediği bir noktaya çekmesi akıllarda “Sanat nasıl sade ve basit olabilir?” sorusunu canlandırırken Bursalı seyircileri de Nilüfer’in yeni sanat dönemine dair kaygılandırıyor.
BAĞIMSIZ BİR SANAT ORTAMI OLMALI
Bağımsız ve özgür bir sanat ortamı bugün her türlü sanat formunda üretim yapan sanatçının temel ihtiyacı. Ancak çoğu kurumda çoğu zaman bu özgürlükçü ortam dikey hiyerarşinin baskıcı gücü altında ezilip yok oluyor. Kolektif üretim anlayışının ve yatay hiyerarşi formunun dünya genelinde ciddi oranda önem kazandığı bu dönemde hala birçok üretim mekanizmasınının sanatçısını sömürdüğü, emeğini hiçe saydığı, aleni şekilde mobbinge maruz bıraktığı gerçeğini de ne yazık ki göz ardı edemiyoruz. Bizlerin genç sanatçılar olarak en temel talebi bağımsız, baskıcı tutumdan uzak ve sermayedarların tekelinde tutmadığı, tutamadığı bir sanat sahası. Bunun en etkili çözümüyse her türlü sanat sahasının kendi içerisinde sendikalaşması, sahip olduğu hakları en iyi şekilde koruması olacaktır.
[1] Epik Tiyatro: Bertolt Brecht'in geliştirdiği, izleyiciyi düşünmeye teşvik eden, toplumsal ve politik mesajlar içeren bir tiyatro türü. Amacı duygusal katarsis yerine eleştirel farkındalık yaratmaktır.
[2] Dramatik İroni: İzleyicinin, karakterin bilmediği bir durumu veya gerçeği bilmesi ile oluşan etki. Örneğin, karakter bir tehlikeden habersizken izleyici bunu bilir.
[3] Yabancılaştırma Etkisi: İzleyiciyi hikâyeye tamamen duygusal olarak kaptırmamak, olaylara eleştirel bir mesafeden bakmalarını sağlamak için kullanılan bir yöntem. Örneğin, oyuncuların seyirciyle direkt konuşması.
[4] Parodi: Bir eserin veya türün, mizahi veya eleştirel bir şekilde taklit edilmesi. Genellikle komedi amacı güder, ancak alttan alta eleştiri de barındırabilir.