Uğur Mumcu cinayeti 32 yıldır karanlıkta
24 Ocak 1993’te aracına konulan bomba ile öldürülen Gazeteci Uğur Mumcu ölümünün 32. yılında anılıyor.
Fotoğraf: Evrensel
24 Ocak 1993'te Ankara’daki evinin önünde otomobile yerleştirilen bomba ile gerçekleştirilen suikast sonucu hayatını kaybeden gazeteci ve Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu, ölümünün 32. yılında, yurdun pek çok noktasında gerçekleştirilen çeşitli etkinliklerle anılıyor.
Cinayet, üzerinden geçen 32 yıla rağmen aydınlatılabilmiş değil. 90’lı yılların başından itibaren, Uğur Mumcu’nun da aralarında bulunduğu pek çok aydın, akademisyen, yazar ve gazeteci, ‘faili meçhul’ kalan suikastlarla katledildi. Aynı dönemde, özellikle Güneydoğu Bölgesinde, aydınlar ve gazetecilerin yanı sıra yurttaşlara da yönelen ‘faili meçhul’ cinayetlerde binlerce kişi katledildi.
Kritik 1993 yılının ilk günlerinde gerçekleşen Mumcu cinayeti, 90’lı yıllar boyunca dizginsiz bir şiddet ile ‘yumuşatılan’ Türkiye’nin 2000’li yıllarda hızlanacak ‘dönüşümü’nün işaretlerinden de biri olarak kabul ediliyor.
Mumcu cinayetinin de -diğer aydın cinayetleri gibi- devletle bağlantılı gruplarca gerçekleştirildiği konusunda neredeyse herkes hemfikir. Ancak her biri 30-35 yılı geride bırakan bu faili meçhul cinayet dosyalarında, failleri ve devlet içindeki uzantıları yargılanıp, toplumu tatmin edecek şekilde cezalandırılmadı.
Mumcu suikastının da bulunduğu bazı faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak açılan ve kamuoyunda “Umut Davası” olarak bilinen yargılama da sürüyor. Bu davada geçen hafta dikkat çekici bir gelişme yaşandı. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde 16 Ocak'ta görülen son duruşmada mahkeme, Mehmet Ağar'ın Uğur Mumcu suikastıyla ilgili olarak “tanık” sıfatıyla dinlenmesine karar verdi. Ağar, 12 Mayıs’taki bir sonraki duruşmaya tanık olarak çağırılacak.
Mumcu davasını izleyen avukatların ısrarlı talebi doğrultusunda gerçekleşen bu gelişme, davanın seyri açısından önemli. Nitekim, geçmişte emniyet genel müdürlüğü, içişleri ve adalet bakanlığı yapan Mehmet Ağar, faili meçhul cinayetlerin en yoğun olarak işlendiği dönemde güvenlik bürokrasisinin en üst basamaklarındaydı.
Ama bundan daha önemli olan ise Ağar ile Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu arasında geçen bir diyalog.
Güldal Mumcu, Umut Davasında bazı sanıkların yakalanma tarihlerinin belge ve tutanaklarda farklı biçimde yer alması üzerine 1996’da, o dönem Adalet Bakanı olan Mehmet Ağar’dan bir görüşme talep etmiş; bu görüşme Mumcuların Ankara’daki evinde ailenin avukatı Emin Değer’in de katılımıyla yapılmıştı.
Bu görüşmede Ağar, belgelerdeki tahrifatla ilgili olarak “Evet, buralarda bir şeyler olduğu görülüyor” dedi. Bunun üzerine Güldal Mumcu, “Karşımıza sürekli engeller çıkıyor. Bir duvar örülüyor sanki” dedi ve Ağar’dan, “Evet, bir duvar örülüyor” yanıtını aldı.
Bunun üzerine, Güldal Mumcu ile Ağar arasında şöyle bir diyalog gerçekleşti:
- O zaman bir tuğla çekin, duvar yıkılsın.
- Çekemem.
- Tuğlayı çekin, kenara çekilin.
- Yapamam. Onu da yapamam.
- O zaman, başkaları çeker, altında kalırsınız.
- Ona kimsenin gücü yetmez.
Güldal Mumcu bu diyaloğu aktardığı “İçimden Geçen Zaman” kitabında Ağar’ın “Ona kimsenin gücü yetmez” derken “müstehzi bir ifadeyle gülümsediğini” de aktarıyor.
Mehmet Ağar bu konuda uzun süre sessiz kalıp yıllar sonra yaptığı bir açıklamayla Mumcu'ya bu sözleri söylemediğini öne sürmüştü.
TURGUT KAZAN: KARAR BİZİM İÇİN DE SÜRPRİZ
Konuyla ilgili olarak BBC Türkçe servisinden Mahmut Hamsici’ye konuşan, Mumcu ailesinin avukatlarından Turgut Kazan, mahkemenin Ağar'ın dinlenmesi kararının kendileri açısından da sürpriz olduğunu belirtiyor. Kazan, Ağar'ın tanıklığının, geçmişte emniyet genel müdürlüğü, adalet bakanlığı ve içişleri bakanlığı gibi kritik görevlerde bulunmuş olması nedeniyle önemli olduğunu söylüyor ve hatırlatıyor: “Türkiye'de 1993 ile 1996 yılları arasında birçok faili meçhul cinayet işlendi, Ağar bu dönemlerde önemli görevlerde yer aldı, Susurluk kazası sırasında içişleri bakanıydı ve istifa etmek zorunda kaldı. Susurluk davasında silahlı terör örgütü yöneticiliğinden ceza aldı, hapis yattı.”
Kazan ayrıca Ağar’ın, 1996 yılında Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu’yla arasında geçen diyaloğu da hatırlatıyor. Bu diyalog dava dosyasında da yer alıyor.
Kazan, bu görüşmeye ilişkin olarak “Burada görüyoruz ki Mehmet Ağar'ın bir bildiği var, çünkü hem ‘Bir şeyler olmuş’ diyorsun hem de bilebilecek durumdayken hiçbir şey bilmiyorsun” diyor.
Kazan, BBC Türkçe muhabiri Mahmut Hamsici’nin “Bir sonraki duruşmada ne olabilir?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: “Bizim sistemimize göre tanık olarak çağrılan bir yetkilinin mutlaka o tanıklığı yapması gerekir. Ancak bunun bu şekilde gerçekleşmediği birçok örnekle de karşılaştık. Tanıkların, mazeret bildirerek duruşmadan farklı bir zamanda, avukatlar yokken ifade vermeleri ya da sağlık raporu gibi mazeretlerle hiç ifade vermemeleri gibi durumlar yaşandı.”
UMUT DAVASI NEDİR?
Umut Davası, aralarında Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı’nın da bulunduğu 22 faili meçhul cinayete ilişkin olarak 2000 yılında başladı. Dava adını “Uğur Mumcu Uzun Takip” adlı operasyonların ilk harflerinden alıyor. Mumcu suikastından yaklaşık 7 yıl sonra, 17 Ocak 2000’de, Hizbulkontra olarak da bilinen “Hizbullah” örgütünün lideri Hüseyin Velioğlu’nun bulunduğu İstanbul Beykoz’daki bir eve baskın yapılmış, baskında Velioğlu öldürülürken evde faili meçhul cinayetlere ilişkin belgeler bulunduğu açıklanmıştı. Dava esasen bu belgelere ve bu belgelere dayalı olarak yapılar operasyonlara dayanıyor. Yargılanan sanıklar İslami Hareket ve Kudüs Ordusu ile bağlantılı olmak ve cinayetleri İran istihbarat örgütlerinin yardımıyla işlemekle suçlanıyor.
2014'e kadar süren yargılamalar sonucunda sanıklar çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Son cezaların onandığı, 31 Mart 2014 tarihli Yargıtay kararında, Tevhid Selam Kudüs Ordusu örgütünün, 1988-1999 yılları arasında Aksoy, Üçok, Mumcu, Kışlalı'nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiği, 5 saldırının ise İslami Hareket örgütü tarafından düzenlendiği belirtildi. Bu süreçte, Mumcu'nun aracına bombayı koyduğu öne sürülen firari sanık Oğuz Demir'in dosyası ise ayrıldı. Kırmızı bültenle aranan Demir halen firari olduğu için dava da devam ediyor.