“Geçim zor, kreş yok, esnek çalıştırırlar tabii!”
İktidar medyasının duyurduğu, kamuda kadınlara esnek çalışma, öğrencilere part-time iş projesini evden çalışan kadınlarla ve part time işte çalışan öğrencilerle konuştuk.
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Özlem Songül ABAYOĞLU
Şeyma AKCAN
Nisa Sude DEMİREL
Sermaye örgütlerinin ve iktidarın dilinden esnek çalışma düşmezken resmi startı devlet veriyor. Türkiye gazetesinin birkaç defa duyurduğu üzere şubat ayında başlayacak proje kapsamında kadınlar evden, öğrenciler ise part-time şekilde kamuda 10 ay süreyle, ayda 15 bin TL’ye istihdam edilecek. Esnek çalışma saatlerinin sunulacak olmasıyla övünülen bu projede sermayenin uzun süredir ellerini ovuşturarak beklediği güvencesiz çalışma biçimleri yaygınlaştırılacak.
Esnek çalışma her ne kadar başta güvencesizlik olmak üzere pek çok sorunu beraberinde getirse de Türkiye’de adım adım yaratılmış yoksulluk ortamı bu güvencesizliğe rıza üretiyor. Çocuklarını kreşe gönderemeyen kadınlar evden, KYK bursuyla barınma ihtiyacını bile karşılamayan öğrenciler part-time çalışmaya razı oluyor. Sermaye örgütlerinin asırlık talebini yerine getiren iktidarın nasıl bir çaresizliği suistimal ettiğini kadınlar ve öğrenciler anlatıyor.
GÜN BOYU ÇALIŞIP MOLALARDA EV İŞİ YAPIYORUM
Kayseri’de çağrı merkezinde çalışan bir kadın işçi:
Yaklaşık 3 yıldır evden çalışıyorum. Evden çalışınca aslında yol, yemek vs. ihtiyacın olmuyor algısı yaratılıyor. Ben de evden çalışırsam rahat ederim diye düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Aksine evden çalışınca da iş yükün artıyor. Örneğin molalarda ev işleriyle uğraşmak zorunda kalıyorum, yemek hazırlamam gerekiyor. Mesai sonrasında da benzer işler devam ediyor. Kendime zaman ayıramıyorum. Mesai saatleri değişken, uyku düzenin problemli, sosyal hayat sıfır, sürekli ekran başında olmaktan kaynaklı göz, sırt, bel ağrıları da eklenince hayat çekilmez oluyor. ‘Home ofis’ çalışma denilerek 10 ay kadınlara da iş olanağı sağlanacağı söyleniyor. Hem de asgari ücretin altında bir ücret ile. İstihdamı artırdık demenin başka bir yolu, ucuza çalıştırmanın bir biçimi olduğunu düşünüyorum.
NEDEN GERÇEK İSTİHDAM ALANLARI YARATILMIYOR?
Ankara’da yarı zamanlı çalışan bir kadın işçi:
Öğrenciliğim part-time çalışarak geçti. Yurt parasını, ihtiyaçlarımı ailemin gönderdiği parayla ya da KYK kredisiyle karşılayamıyordum. Aileme yük olmak istemiyordum, o yaşlarda aileye bağımlı yaşamak kötü bir şey çünkü. Şimdi ise KPSS’ye çalışıyorum. Bunun için yine part-time bir yerde çalışıyorum. Çünkü bir yandan ders çalışma temposu var, bir yandan da ailemden para almak istemiyorum. Az gün gitmeme rağmen gerçekten yorucu. Koşullarım ağır diyemem ama öğrencilikte ne kadar güvencesiz, ağır iş varsa yaptım. Bu çalışma nedeniyle de geç mezun oldum.
İş gücüne kadınları katalım diyorlar da kadınlar zaten katılmak zorunda. Bu ekonomik koşullarda bir eve bir maaş nasıl yetebilir? Bunun övünerek söylenmesi ayıptır. Zaten bu koşulları da yönetenler yarattı sonuçta. 10 aylık diyorlar, cebine harçlık verircesine de bir proje yaratmışlar. Sonra ne olacak? Niye daha kalıcı işler yaratılmıyor? Ya da neden herkese geçinebileceği ücretleri verecek, gelecekte bana ne olur kaygısı yaşatmayacak işler için olanak yaratmıyorlar? Ha kamu ha özel. Benim için bir farkı yok.
ÇOCUĞU KREŞE GÖNDEREMEDİKÇE ANCAK EVDEN ÇALIŞIRIZ
Kastamonu’da evden parça başına iş yapan bir kadın:
42 yaşındayım. Tütüncülerle anlaşıyorum, makaronlara tütün sarıyorum. Sardığım 100 tütün başına para alıyorum. Eşim Kastamonu Belediyesinde işçi. Daha önce çiftçilik yapıyorduk sonra çocukların okulu olunca merkeze geldik, eşim de işe girdi. Ancak Kastamonu gibi bir yerde bile bir evin kirası artık 13-15 bin liradan başlıyor. Üç çocuğumuz var. Biri 4 yaşında, benimle evde. Bu işi benden önce komşum yapıyordu, sonra onunla yapmaya başladım. Başta kolay gibi geldi ama eline biraz para geçsin istiyorsan çokça sarman gerekiyor. Böyle olunca çocuklar okuldan gelene kadar oturup yapmaya çalışıyorum. Ancak evin temizliği, yemeği, çocukların dersleri, bakımları derken bakıyorum zaten günün çoğu gitmiş. Onu zaten kreşe falan gönderemedik. Aslında benim bir zamanım kalmıyor. Her işimin arasında bu işi de yapmaya çalışıyorum.
Şimdi devletin planına bakınca o da ‘makul’ gibi görünüyor. Ayda 15 bin lira ama 10 ay süreyle. Hadi diyelim bu işe girdim, 10 ay sonra ne yapacağım? Zaten sigortam yok, bu tarz işlerde tazminat da neymiş? Evin işi, çocukların bakımı hatta ailelerden hasta olan olursa onların bakımı da benim üzerinde. Şimdi bizden hem bunları yapıp hem de çalışmamız bekleniyor, üstelik bunu devlet bekliyor. Bu ülkedeki kadınların üzerindeki yükleri zaten tüm ülke biliyor. Önce üzerimizdeki bu yüklerin alınması lazım. Benim çocuğumu kreşe gönderecek kadar kazanıyor olmam lazım ki 15 bin liraya çocuğu zaten kreşe gönderemem. O nedenle aile yılı gerçekten kadınlar için bir aile yılı. Kafamızı ailenin dışına çıkarmamıza müsaade edilmiyor.
2-3 BİN LİRAYA MUHTAÇ HALE GETİRİLDİK
İTÜ’de okuyan ve part-time çalışan bir öğrenci:
Keşke 15 bin liraya part-time çalışmak hiç kimse için cazip olmasa ama cazip. Hele bir öğrenci için daha cazip. Bırakın 15 bin lirayı, 2-3 bin lira bile o kadar iyi geliyor ki. Ancak part-time çalışmanın biz öğrencilere etkisi çok ağır olabiliyor. Akademik hayat bir yana, kendi psikolojik sağlığımıza hatta uyumaya bile ayıracak vakit bulunamıyor. Hakkımız olan eğitimde eşitliği deneyimleyemiyoruz. Ben yurt dışı kaynaklı bir distribütör firmada çalışıyorum. Burada ücretler görece daha yüksek ama stajyer maaşları için aynısını söyleyemeyeceğim. Artık Türkiye’de klasikleşmiş stajyer maaşları hepimizin emeğini sömürmek dışı bir şey yapmıyor. İş hayatım dışında, maaşımla bir öğrenci olarak geçinemiyorum.
Yeni mezunsunuz ya da öğrencisiniz, bir işe başladınız. Her türlü ayak işi size yaptırılır, zaten asistan/stajyer denilerek uzun süreler çalıştırılırsınız. Hele hele bir de mavi yakaysanız ağır iş yükleri ve uzun mesai saatleri sizleri yıpratacak. Bugünkü Türkiye’de bir işçi için yarı zamanlı çalışmak, tam zamanlıdan hallice bir hal aldı. Güvencesiz iş ortamları denetlenmiyor. Geride güvencesiz stajlarda öldürülen çocukların hak arayışındaki sevdikleri kalıyor. Günümüz Türkiye’sinde kaçak öğrenci çalıştırmak çok kolay. Özellikle öğrencilerin kendi içindeki rekabetin stajlarla arttırılması sonucu herkes her türlü güvencesiz, düşük ücretli işe razı oluyor.
GENÇLİĞİMİ VE GELECEĞİMİ ‘BELİRSİZLİK’ OLARAK TANIMLARIM
İstanbul’da bir yüksek lisans öğrencisi:
Yüksek lisansa Türkiye'de devam edebilmek için devlet sana öğrenimini karşılayabileceğin bir ücret vermiyor. Buradaki özel üniversitelerin bazıları seni asistan gibi istihdam edip düşük bir para veriyor ama başka bir yerde çalışmana izin vermiyor. Devlet üniversitelerinde böyle bir imkan yok. Dolayısıyla ya aileden para almak gerekiyor ya da çalışmak. Ben de bu süreç içerisinde önce bir tarım firmasının sosyal medya hesaplarına bakmaya başladım. Bu süreçte şuna razı oluyorsun: Kiramın bir kısmını ödeyeyim ve bana zaman kalsın. Yani tek seçeneğim güvencesiz işler oluyor. Kimse sana “Fransızca biliyorsun, İngilizce biliyorsun, master yapıyorsun” demiyor, zaten senin niteliğin hiçbir önemi yok. İlk esnek çalışmaya başladığımda günde 2 saat çalışıp asgari ücretin yarısını alıyordum. Ancak asgari ücret arttıkça benim ücretim artmadı. Eskiden aileler üniversitedeki çocuklarının en azından temel eğitim ihtiyaçlarını, barınma ve yemek ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Ama bugün baktığımızda ailem bunu karşılayamıyor. Öğrencilerin en son ne zaman çalışmadan yaşadığını unuttum. Sistem ve güvencesiz işleri yapan bir emek gücü kitlesi yaratarak standart ücreti de bir seviyede tutuyor öğrencileri çalıştırarak emek gücünü ucuzlaştırıyor. Niteliksiz. Ama ben çalışmak zorundayım. Sen bunları yaptıkça güvencesizlik ve ucuz emek hikayesi de sürüyor. Gençliğimi ve geleceğimi, belirsizlik diye tanımlarım. Çünkü sürekli bir iş arama halindeyim ve bu işlerin hiçbiri hayatım boyunca sürdürebileceği işler gibi görünmüyor.