26 Ocak 2025 05:16

‘Karadeniz’deki dereye, Ege’deki ormana da ses çıkarmayın’ mesajı

Ayşe Barım’ın gözaltına alınması Gezi’ye bağlanınca iktidarın kültür alanındaki “düzenlemeleri” bir kez daha gündeme geldi. Şenay Aydemir Evrensel'e değerlendirdi.

Fotoğraf: Mstyslav Chernov/Wikimedia CC BY-SA 3.0

Paylaş

Gözde TÜZER

Menajer Ayşe Barım, “Gezi Parkı olaylarının planlayıcılarından” olduğu iddiasıyla gözaltına alındı, Oyuncular Halit Ergenç, Bergüzar Korel, Mehmet Günsur, Ceyda Düvenci, Nejat İşler, Rıza Kocaoğlu ve Nehir Erdoğan “tanık” sıfatıyla ifade verdi. Barım’a dair oyunculuk sektöründeki tekelleşme iddialarını tartışırken, “Gezi’nin planlayıcısı olduğu” iddialarını konuşmaya başladık. Kültürel iktidar ve “hegemonya” tartışmalarından, iktidarın yapmak istediklerine kadar Evrensel gazetesi yazarı da olan Gazeteci ve Film Eleştirmeni Şenay Aydemir’le konuştuk. Aydemir asıl mesajın; “İktidarın hedef alınmaması gerektiği şeklinde” olmadığını “Artık Karadeniz’de bir derenin, Ege’de bir ormanın yok edilmesine de ses çıkarılmasının istenmediğini söyledi.

Ayşe Barım’la ilgili iddialar Gezi’ye bağlandı, sanatçılar tek tek ifadeye çağrıldı. 12 yıl sonra gelen bir soruşturmadan söz ediyoruz. Biz sektördeki tekelleşmeyi konuşurken bir anda Gezi’yi konuşmaya başladık. Buraya nasıl geldik?

Buraya yaklaşık 23 yıllık bir iktidarın sonunda geldik kuşkusuz. Ama özellikle 2017’deki anayasa değişikliği referandumu ve 2018 cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından rejim inşasının hızlanma mecburiyeti etkili olmuş görünüyor. Kültür sanat alanına dair ‘daha alt kademelerde’ süren baskı artık en popüler ve en çok paranın döndüğü alana gelmiş gibi. Ama bu, örneğin 10 yıl öncesinden farklı olarak sadece kültürel hegemonya tartışmalarına bağlanabilecek bir konu değil. Çok daha derinde, rejimin kendini inşa edememe, toplumun büyük çoğunluğunun açık rızasını alamama krizleriyle de bağlantılı kanımca. Evet, bir yanıyla milyar dolarlık bir sektör söz konusu ama öte yandan hem birey olarak hem de rol aldıkları yapımlarla milyonlar üzerinde etkili olan insanlar hedefe konulmuş görünüyor. Buradan muradın yalnızca ekonomik olduğunu söyleyemeyiz. Hatta meselenin Gezi’ye bağlandığı anda çok daha politik bir hal aldı. Zira Gezi davasının bütün sürecinin hukuki bir karşılığı yok!

POPÜLER KÜLTÜR DÜNYASINA AÇIK BİR MESAJ

“Milyonlar üzerinde etkili insanlar” demişken… Ayşe Barım’ın gözaltına alınması sonrası ifadeye çağırılan oyunculara bakınca söylediğin gibi oldukça popüler isimler… Bunun özel bir tercih olduğunu düşünüyor musun?

Bu ilişkilendirmeyi yapanların gerçek niyetini bilmemiz zor. Ama dışarıdan bakınca, başta oyuncular ve dizi sektörü olmak üzere popüler kültür dünyasına açık bir mesaj olduğu kesin. Gözaltına alınan Ayşe Barım ve diğer oyuncuların Gezi’ye katıldıkları sabit ama politik olarak aktif bireyler olduğunu söylemek de zor. Belli toplumsal konularda çok can sıkmayacak paylaşımlar yapmış olabilirler. Ama bence asıl mesaj; böylesi ‘büyük’ isimleri seçerek diğerlerine verilmek isteniyor sanki. Ve bu mesaj öyle doğrudan iktidarın hedef alınmaması gerektiği şeklinde de değil. Artık Karadeniz’de bir derenin, Ege’de bir ormanın yok edilmesine de ses çıkarmamaları isteniyor. Çünkü özellikle de çevre ve kadın hakları mücadelesinde, kamuoyunda saygınlığı olan popüler figürlerin destekleri, ciddi bir katkıya dönüşebiliyor, mücadelenin toplumun diğer kesimleri tarafından meşru görülmesinin yolunu açabiliyor. Yani Kaz Dağlarındaki madenle, Arhavi’deki dereyle, popüler kültür alanına Gezi gerekçesiyle gözdağı verilmesi arasında dolaysız bir bağ var!

‘BÜTÜN MAĞDURLAR KENDİ BAŞINA HİSSETTİRİLİYOR’

Sen de söyledin, her konu arasında dolaysız da olsa bir bağ var… Bu “dolaysız bağ” dolaylı hale geliyor ve son günlerde iktidarın baskıları her alanda artıyor. Baro hedefe konuyor, yöneticisi gözaltına alınıyor. Gazeteciler cezaevine, ev hapsine konuluyor. Ayşe Barım üzerinden dizi sektörüne mesaj veriliyor. Tüm bunları birleştirince nasıl bir tablo çıkıyor?

Yukarıda biraz ifade ettim. Bunların ve burada anmadığımız -örneğin grev yasakları, hak mücadelelerine yönelik saldırılar- birçok alan birbirleriyle doğrudan bağlantılı bence. İktidar, her alanı kendi başına bırakacak bir plan işletiyor çoğu zaman. Tek bir merkezden yönlendirilen geniş bir saldırı ağına karşı bütün mağdurlar kendi başlarına hissediyorlar. Tıpkı şu an dizi sektöründe olduğu gibi. Ayşe Barım gibi desteği zayıf birini seçip oradan açtıkları gedikten daha da büyütüyorlar saldırıyı eğer izin verilirse.

‘KÜLTÜREL İKTİDAR DİYE BİR ŞEY YOK’

Bir de tabii uzun yıllardır tartışılan “kültürel iktidar” mevzusu var. Pek çok açıklama bulunur ama mesela 28 Mayıs 2017'de Cumhurbaşkanı Erdoğan “Siyasi iktidar olduk ama sosyal ve kültürel alanlarda iktidar değiliz” demişti. Gerçekten de kültür de “iktidar” olunamadı mı? 

Olunamadı, olunamaz da. Kültürel iktidar diye bir şey yok çünkü. Ama Cumhurbaşkanı ve iktidarın ideologları 15 yıl kadar önce bunu bir iktidar meselesi gibi algılayıp öyle masaya koydukları için biraz da öyle tartışıldı ve dar bir alana hapsedildi. Bu ideologlar sanıyordu ki; ‘Biz yeterli ideolojik altyapıya ve birikime sahiptik ama iktidar ve sermaye bizde olmadığı için kültürel alanda yokuz ya da yok sayılıyoruz. Şimdi artık ikisi de olduğuna göre, eli kulağındadır büyük sanat eserleri ortaya çıkarmanın’ diye düşündüler. Ama o sırada ‘büyük sanatçıları’ belediyeden ihale kovalıyordu muhtemelen. Burada iktidar ideologlarının görmediği bir şey daha vardı. Kemalist cumhuriyet fikrine en sadık sanatçıların bile, hayatlarında bir kez cumhuriyetle ters düşüp hapse girmişliği, gözaltına alınmışlığı, işsiz kalmışlığı, soruşturma geçirmişliği vardır.

Konuya dönersek… O büyük sanatçılar ve eserler gelmedi. Gelmedikçe de Erdoğan’ın kişisel hırsının daha da arttığı görüldü. Önce, çuvaldızı kendilerine batıran üslubu terk edip, ‘ötekilerin’ dünya çapında bir eser ortaya koyamadığını söyledi, bir yıl sonra da kendisinden önceki cumhuriyet tarihinin sanatını ve sanatçısını yok saydı. ‘Sanat alanı’nın, özellikle de kamu destekleriyle gerçekleştirilenlerin temaları kırmızı çizgilerle belirlendi. Doğrudan tebliğ edilmese de galeriler, yapımcılar, festivaller buna göre hizalandılar hemen. Madem yapılamıyordu, o zaman yapılmasını engellemek, yapılanı belirlemek gerekti. Ve fakat iktidar propagandistleri meseleyi bir iktidar olarak koydukları için ve bu mümkün olmadığı için olamadılar. Belli ki şimdi şimdi meselenin kültürel iktidar değil, kültürel hegemonya olduğunu anlıyorlar!

KÜLTÜREL HEGEMONYA SAĞLAMAK MÜMKÜN MÜ?

Söylediğin gibi hizalanan galeriler, yapımcılar ve festivallere ‘sanatçıları’ da ekleyip uzun bir liste yapılabilir elbet… Ancak sence “kültür” gibi bir alanda hegemonya sağlamak mümkün mü?

Mümkün ve asıl önemli olan da bu zaten. Hegemonya, tanımından da anlaşılacağı üzere; toplum üzerinde güçlü etkisi, izi olan fikirleri ve eserleri kapsıyor bir yandan. Burada filminizin, müziğinizin sanatsal kalitesi kadar, kişilik ve fikirlerinizin de toplumda nasıl karşılık bulduğu önem kazanıyor. Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya örneğin... Yılmaz Güney hakkında her yıl onlarca iddia ortaya atılır, karalama kampanyaları düzenlenir. Ama Türkiye sinemasını onun adını anmadan tartışamazsınız. Üstelik yalnızca filmleriyle değil, karakteriyle sektöre yön verişiyle de bu böyledir. Her yıl Adana Altın Koza Film Festivali’nde kürsüye çıkan onun adını anmadan aşağı inmez. Çünkü onun sadece sinema fikirleri değil, topluma dair görüşleri ve onunla kurduğu bağ da gücünü koruyor.

Hakeza Ahmet Kaya... Bugün hâlâ popüler kültürün en önemli figürlerinden biri olmayı, en çok dinlenen müzisyenler arasında üst sıralarda yer almayı sürdürüyor. Bunu belirleyen sadece şarkıları değil kuşkusuz. Rahatsız olunan şey biraz da bu. Bu iki örneği en bilinenler olduğu için verdim. Bugün de benzer etkiler yaratan, referansını kendisinden önceki benzerlerinden alan popüler figürler var kuşkusuz. “Bugünün Türkiye’sinde hegemonik olan bir kültür var mı, varsa nasıl tarif edilir” sorusu başka bir tartışmanın ve araştırmanın konusu kuşkusuz. Ama iktidar cenahını mutlu etmediği görülüyor. Peki bizi mutlu ediyor mu? Biz işçi sınıfı olarak bu mücadelenin neresindeyiz? Belki bir kez daha oturup düşünmenin vaktidir!

ÖNCEKİ HABER

İsrail’den ateşkes anlaşmasını sabote etme girişimi: Gazze'de kuzeye geçişe izin verilmeyeceğini açıkladı

SONRAKİ HABER

Erdoğan, yerel seçim kaybına değindi: Bir sonraki seçimde daha büyük sıkıntılarla uğraşırız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa