Yasalar yetmiyor, patronlar arkadan dolanıyor
Patronlar sendikalaşmanın önünü kesmek için türlü ayak oyunları uyguluyor. İş kolu değişikliği, kağıt üstünde şirketi kapatma, taşeronlaşma, zaman zaman polis kalkanı, zaman zaman imam vaazı…
Murat UYSAL
Türkiye’de işçilerin temel haklarının anayasal düzeyde tanınması 1961 gibi hayli geç bir tarihte oldu. Elbette emeğin temel haklarını işçiler fiili mücadelelerle aldı. 1961’den 12 Eylül Darbesi’ne kadar olan kesitte sağlanan göreli özgürlük ortamı, sendikaların en güçlü dönemlerini yaşamalarını sağladı. Toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı en geniş biçimde kullanılabildi. Darbe sonrası Türkiye’de ilk getirilen yasak ve kısıtlamalar işçilerin temel haklarıyla ilgiliydi.
İŞÇİ HAKLARI HÂLÂ DARBE ÇERÇEVESİNDE
2025 Türkiye’sinde çalışma hayatını ve sendikal hakların sınırlarını belirleyen çerçeve, hâlâ büyük ölçüde 12 Eylül Darbesi’nin çerçevesidir. Bugün emeğin haklarının sacayağını oluşturan sendikal örgütlenme özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının kullanımı özellikle uygulamada ciddi biçimde daraltılmış durumdadır. 2012’de uygulamaya konulan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu dayanak yapılarak sürekli ertelemeler (fiilen yasaklama) nedeniyle grev hakkı neredeyse kullanılamaz hale getirilmiştir.
SENDİKAL HAKLAR KAĞIT ÜZERİNDE
Öte yandan saydığımız sacayaklarından biri olan sendikal örgütlenme özgürlüğü konusunda özellikle uygulama aşamasında birçok hak ihlali göze çarpmaktadır. Anayasa’nın 51. maddesinde çalışanların önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahip olduğu, hiç kimsenin bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamayacağı yazılmıştır. Yine Anayasa’nın 53. maddesinde de işçilerin toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır. Anayasa’nın 90. maddesi gereği iç hukuk normlarının üzerinde olan ve Türkiye’nin tarafı olduğu ILO’nun 87 No’lu Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi ile 98 No’lu Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi de sendika ve TİS hakkı bakımından önemlidir.
SENDİKAL ÖZGÜRLÜKLER İÇİN DİRENENLER
Ancak istatistiklerin de gösterdiği gibi bu haklar kağıt üzerinde kalmaktadır. Bu hakların kullanılamadığını gösteren sayısız örnek bulunmaktadır. Halihazırda sendikal örgütlenme hakkını kullanamadıkları için eylem de ve direnişte olan işçiler şunlardır:
DIGEL Tekstil: İzmir Gaziemir'de bulunan Ege Serbest Bölge içindeki Alman menşeli tekstil fabrikası DIGEL'de düşük ücret zammına karşı eylem yapan işçiler, aynı gün TEKSİF’e üye olmuş ve yetki başvurusu yapmıştı. İşçilere düşük ücret dayatan DIGEL patronu sendikaya üye olan işçilerden 4’ünü de işten attı. DIGEL işçilerinin sendikalı çalışma ve işten atılan arkadaşlarının işe iadeleri için verdikleri mücadele devam ediyor.
TKIS Blinds: Tuzla Serbest Bölge’de bulunan perde üretimi yapan TKIS Blinds Fabrikasında çalışırken TEKSİF’e üye oldukları için işten atılan işçileri direnişi sürüyor. TKIS işçilerinin direnişini hem fabrikada çalışmaya devam eden işçiler hem de TEKSİF’in örgütlü olduğu fabrikalardan işçiler sahipleniyor. İşçiler fabrikaya sendikalarıyla beraber girmek için mücadele ediyor.
Temel Conta: İzmir’de Petrol-İş Aliağa Şubesinin örgütlü olduğu Temel Conta isimli fabrikada çalışan işçilerin, sendikal haklarının engellenmesine, asgari ücret dayatılmasına ve sağlıksız çalışma koşullarına karşı grevi sürüyor. Temel Conta patronu işçilerin örgütlü olduğu sendikayı tanımıyor.
Almer Tekstil: Kayseri’de bulunan Almer Tekstil’de çalışan işçiler Türk-İş’e bağlı TEKSİF’te örgütlenince sendikaya üye olan 12 işçi işten atıldı. İşten atılan işçiler fabrika önünde ve şirketin genel merkezi önünde eylemler yaptı.
PATRONLARIN AYAK OYUNLARI
Yukarıda saydıklarımız güncel grev ve direnişler örneklerdi. Bir de patronların türlü ayak oyunlarıyla direniş aşamasına gelmeden sendikalaşmanın önünü kestiği fabrikalar var. Bu ayak oyunlarının bir kısmı şu şekliyle sıralanabilir…
Patronlar fabrikalarda sendikaları ve sendikalaşmayı karalayan ideolojik söylemlere başvuruyor. Özellikle küçük ölçekli, iş yerlerinde, gurbetçi işçilerin çalıştığı iş yerlerinde; akrabalık, hemşehrilik gibi geleneksel ilişkileri kullanarak sendikalaşmanın ‘patrona ihanet’ anlamına geldiğini öne sürüp, işçileri psikolojik baskı altında alıyorlar. Yakın dönemde örneklerini de gördüğümüz şekilde patronlar sendikalaşmadan vazgeçirmek için işçilere ücret artışı, maddi yardım ve ödeme teklif ediyorlar.
Halihazırda sendikanın bulunduğu ya da sendikal örgütlenme girişiminin olduğu iş yerlerinde işçiye işe girdiği sırasında ‘Sendikaya üye olmayacağım’ yazılı kağıtlar imzalatabiliyorlar. En çok karşılaşılan örneklerden biri olarak patronlar sendikalaşmaya öncülük eden işçileri işten çıkarıyor ya da başka iş yerlerine gönderiyor. Sendikalaşmaya öncülük eden işçilere fiili şiddet uygulama, kendi canıyla, ailesiyle tehdit etme gibi olaylar da Türkiye tarihinde var.
Sendikanın olduğu iş yerlerinde taşeronlaştırmaya giderek sendikal örgütlülüğü dağıtma yoluna da başvurabiliyorlar. Kağıt üzerinde iş yerinin adını değiştirerek ya da iş yerini kapatıp yeni bir iş yeri açarak, sendikanın yetki almasını engellemeye çalışabiliyorlar.
Sendika yetki tespitinde bulunduğu iş yerlerinde patronlar, iş yeri kodu değişikliğine giderek örgütlenmeyi boşa düşürebiliyor. Özellikle organize sanayi bölgeleri, sanayi siteleri ve serbest bölgelerde patronlar sendikalaşan ya da sendikalaşmaya meyilli olan işçiler hakkında ‘kara listeler’ oluşturabiliyorlar.
Sendikalaşma sürecinin yaşandığı iş yerlerinde çalışma saatlerini uzatma, ücretleri geciktirme, molaları kısaltma, molada verilen çayı kaldırma, servisleri kaldırma, yemek çıkarmama gibi uygulamalarla işçiler sendikadan istifaya zorlanabiliyor.
Tıpkı Özak Tekstil işçilerinin yaşadığı gibi işçilerin gittiği camilerde, imamları devreye sokarak, sendikalaşmayı engellemek için vaaz verdirip telkinde bulundurabiliyorlar.
Sendikalaşmanın en ufak ibaresini gören patronların kimileri işçilerin iş yerinde kendi aralarında konuşmalarını dahi yasaklayabiliyorlar.
Evrensel'i Takip Et