Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
2 Şubat 2025 02:46
/
Güncelleme: 02:52

Bize düşen sinmek değil, mücadeleyi yükseltmek

Son bir yılda; binlerce işçinin sendika hakkı engellendi, yüzlerce işçinin grevi yasaklandı. Birleşik Metal-İş Başkanı Özkan Atar, bu haklar için kesintisiz bir mücadelenin önemine dikkat çekiyor.

Hilal TOK

Yasaklar, barajlar, yetki itirazları, baskılar ve işten atmalar… Sendikalaşmanın önündeki bu engeller, bugün sendikalı işçilerin sayısını yüzde 14.97’ye düşürdü. 2 milyon 524 bin sendikalı işçinin ise ancak yüzde 8’i yani 1 milyon 350 bini toplu sözleşmelerden yararlanabiliyor. Son bir yılda; Polonez’den Fernas’a, TKIS Blinds’tan As Plastik’e kadar pek çok iş yerinde binlerce işçi sendikalaştığı için işten atıldı, polis şiddetine maruz kaldı, gözaltına alındı. Anayasa’nın 51 maddesi sendika üyeliğini hak, bunun engellenmesini ise suç olarak tanımlıyor. Ancak buna rağmen işçiler özgürce sendikalarını seçemiyor ve sendikalaşmıyor, türlü engellerle karşılaşıyor. Üstelik çeşitli engellere rağmen işçiler sendikalaşsa bile özgür toplu sözleşme imzalayamıyor. Zira bu kez grev yasaklarıyla karşılaşıyor. Yakın zamanda MESS’e bağlı işletmelerde grev yasağına rağmen greve çıkan, bugüne dek sendikalaştıkları pek çok yerde engelle karşılaşan işçilerin üyesi olduğu Birleşik Metal-İş’in Genel Başkanı Özkan Atar, işçilerin sendika, toplu sözleşme ve grev hakları için kesintisiz bir mücadelenin önemli olduğunu söylüyor.

Çok yakın bir zamanda metal işçilerinin grevleri yasaklandı. Bu yasaklar nasıl sonuçlara yol açıyor?

Metal Sanayicileri Sendikasının (MESS) ücretlere yüzde 40’lık zam teklifini kabul etmedik, Birleşik Metal-İş üyesi 2 bin civarında Hitachi, GE Grid Solutions, Schneider Elektrik ile Arıtaş Kriyojenik işçilerinin grevi Cumhurbaşkanlığı imzasıyla yasaklandı. Grev yasaklarını tanımadık ve grevlerimizi sürdürdük. Sonucunda; tam hedeflediğimiz kazanımları hayata geçirdiğimiz söylenemez. Bu grev yasakları ve antidemokratik saldırılarla karşı karşıya kalmasak bu geldiğimiz noktadan daha iyi hakların kazanılabileceğini de söylemek zorundayız. Grev yasaklarıyla birlikte olumsuz sözleşmeler imzalamak zorunda kalmadık tabii ama bu grev yasakları; sendikanın yürüttüğü mücadele hattını işverenlerin lehine, onları kayıran bir sonuca yol açıyor. Mücadeleyi yükselterek bu yasakların uygulanmayacak noktaya gelmesi gerekiyor.

‘SENDİKAL HAKLAR YOK DÜZEYDE’

Özellikle mücadeleci sendikalara dönük saldırılar ve engeller yoğun. Grev yasakları dışında başka neler sayabiliriz? Türkiye’de sendikal mücadele alanında nasıl bir tablo hakim?

Türkiye’de özellikle son üç dört yılda gelir adaletsizliği had safhaya çıktı. Sendikal örgütlülük özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra neredeyse yok düzeyinde bir seyir izledi ve halen de öyle devam ediyor. Sermayenin ve sermaye iktidarlarının, devletin kendilerine uygun sendikalara müsaade ettikleri ya da diğer sendikalara da kendilerinin müsaade ettikleri sınırlar içinde bir düzeyde yönetme ve sürdürme ısrarları içindeler. Birçok sendika; iş kolu, iş yeri, işletme barajlarıyla karşı karşıya kalarak üyelerinin toplu sözleşmelerden yararlanabilme, bu hakka erişebilmelerini sağlayamıyor. Bugün kimi sendikalarda iş kolunda yüzde 1’lik baraj on binlerce işçiye denk geliyor. Bunu yapacaksınız ki, işçiler TİS’lerden yararlanabilsin. Bunu gerçekleştirebilen sendikalar da Çalışma Bakanlığının keyfi ve hileli uygulamalarıyla beraber baraj geçilmesine rağmen TİS yetkisini vermedikleri sendikalar da var. Örneğin Dev Sağlık-İş, mahkeme raporlarıyla da barajı geçti ancak üyeleri TİS hakkını kullanamaz hale getirildi. İşletmelerde yüzde 40, yüzde 50 barajları gibi birtakım engeller var. Sendika tüm bunları gerçekleştirmiş olsa da, üye yapıp da sendikalaşma çabasına girdiği zaman işçiler işten atılmayla karşı karşıya kalıyorlar. Mobbinglerle, baskılarla, patronların yasa dışı davranışlarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bütün bu zorlukları aştıktan sonra yetki itirazıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bu da en az 2-3 yıl mahkemelerle sürecin uzaması anlamına geliyor. Bu süreçte de işten atılmalar oluyor, işverenlerin baskısıyla üyelikten istifalar oluyor, TİS yapılamıyor. Tüm bu engelleri de aşınca grev yasaklarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bunların hepsini bir bütün olarak ele aldığımızda Türkiye’de sendikal hakların yok düzeyde olduğunu çok açık ve net olarak tespit edebiliriz. Grev hakkı olmayan bir TİS sürecinden bahsedemezsiniz. TİS yetkisi almak için üç beş sene mahkeme salonlarında dolaşarak sendikal hak ve özgürlüklerin olduğunu söyleyemeyiz. Bu uygulamalar sonucunda da özel sektörde çok düşük bir sendikal örgütlülük var. Metal iş kolu işçilerin mücadele deneyimleri dolayısıyla da örgütlülüğe en yatkın olan iş kollarının başında geliyor ama metal iş kolunda da sendikalaşma oranı yüzde 10’ların üzerine çıkamıyor.

Fotoğraf: Evrensel

‘ÖRGÜTLENME, HAKLARI İLERLETECEK’

Örgütsüz ve sendikalaşmak isteyen işçiler için çıkış noktası ne?

Özel sektörün yüzde 96’sından fazlası örgütsüz, sendikasız, sendikal mücadelenin dışında. Tamamıyla geleceği, kaderi, yaşam koşulları, patronun, siyasi iktidarın iki dudağının arasında. Bu işçi sınıfının kaderi değil, bundan kurtulmak gerekiyor. Aşılamayacak bir şey de değil. Örgütlenerek, gerektiğinde üretimden gelen gücünü de kullanarak, yeterli bir örgütlü güç varsa, TİS talebiyle işvereni, sermayeyi zorlama iradesi ortaya konularak çalışma koşullarının iyileştirilmesi sağlanabilir. Sendikal yapı içerisinde onun olanak tanıdığı kadarıyla hak alınır diye bir kaide yok. Örgütsüz iş yerleri de kendi haklarını arayacağı, kendilerini iyi temsil edecek sendikada mutlaka örgütlenmeli. Sendika değiştirmek isteyen işçiler için de; kendilerini hangi sendikanın temsil etmesini istiyorsa referandum olmalı. Sınıf mücadelesi tarihinde mücadeleler sonucunda ortaya çıkmış kazanımlar var. Türkiye’de çalışma yaşamının daha demokratikleşmesi; işçilerin örgütlenmesiyle var olan hakların ilerletilmesinin zorlanmasıyla bu kanalların açılabileceğini düşünüyorum.

‘SENDİKALAR BİRLİKTE MÜCADELE YÜRÜTMELİ’

Peki sendikal haklara engel olan yasaların değiştirilmesi mümkün mü?

Bu olması gereken bir şey. Bunlar kendiliğinden ortadan kalkmayacak. İşçilerin sendikaların zorlamasıyla mücadele etmesiyle olacak. Kanun yapıcıların da muhalefet partilerinin de, Mecliste ortaya bir irade koyarak bunun değişmesini sağlaması lazım. Ama Türkiye’de siyasi iktidarlara baktığımızda işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda bir siyasi iktidar olduğunu söyleyemeyiz. Geçmiş için de günümüz için de... Böyle bir siyasi iktidardan işçilerin önünü açmasını beklemek safdillik olur. Bugüne kadar yapmadılar, bundan sonrasında da yapmayacaklar. Sandığa gidip oy kullanmak da yetmiyor, demokratik bir seçim süreci olmuyor çünkü. Sendikaların burada bir arada mücadele etmesi gerekiyor. Böyle bir sistem içinde örgütlenmek zor ama başta sendikaların, işçi sınıfının mücadelesinden yana kaygı duyan sendikaların örgütlü bir mücadelesiyle bu aşılabilir.

‘İŞÇİLER KENDİ ÖRGÜTLÜLÜKLERİNİ SAĞLAMALI’

2025 yılı sözleşmeler yılı ama aynı zamanda bu yılın işçiler açısından zorlu geçeceği de aşikar. Bu sene on binlerce metal işçisini kapsayan MESS grup sözleşmesi de var. Bu yıl metal işçilerine nasıl bir rol düşüyor?

Türkiye üretemeyen bir ülke, kaynakları olmayan bir ülke değil. Güçlü sanayisi olan bir ülke. Ülkenin en büyük sorunu gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bu adaletsizliğin yerli ve yabancı sermayenin lehine kullanılması. Demokrasinin kırıntılarının dahi ortadan kalktığı, neredeyse mutlakiyetçi bir anlayışa doğru giden antidemokratik totaliter bir rejime giden ülkede yaşıyoruz. Biz bu duruma bir günde gelmedik. Örgütlü kesimlerin üzerindeki baskılar artıyor, baro gibi en önemli kurumlar dahi terör suçlamasıyla toplumsal mücadelelerin saf dışına itilmeye çalışılıyor. Böyle bir atmosfer içinde sendikalar mücadele edecekler, hak ve özgürlükleri geliştirmek için, hak arama mücadelelerini yoğunlaştırarak kendi üyelerini ve emekçi kitlelerinin yaşamlarını iyileştirmeye çalışacaklar. Bu çok kolay bir şey değil ama bu mücadelelerde bedeller ödemeyi de göze alarak bunların yapılması gerekiyor. Nasıl ki grev yasaklarına karşı “Biz bu yasakları tanımıyoruz” cüretini gösterebiliyorsa bugün 2 bin işçi ve Birleşik Metal-İş yönetimi; bu aslında tüm işçi ve emekçiler tarafından aynı kararlılıkla yürünmesi gerekilen bir yol olduğunu gösteriyor. 

Eylül ayında 160 binin üzerinde işçiyi ilgilendiren metal işçisinin MESS ile TİS süreci var. Bu yıl, emekçilerin geçmiş kayıplarını telafi etmesi ve geleceklerinin karartılmaması açısından son derece önem taşıyor. Sendikalar kendi arasında dayanışma içinde olmalı, konfederasyonların sözleşmeleri oldubittiye getirmemesi gerekiyor. Şunun da altını çizmek istiyorum; işçilerin her şeyi sendikalara bırakmamaları, kendi öz örgütlülüklerini sağlamaları gerekiyor ve sendikalarına yön vermeleri gerekiyor ve bu konuda kararlı bir irade ve örgütlülük içerisine girmeleri gerekiyor. Aksi halde geçmişte yaşananları tekrar yaşamaya devam edebiliriz. Biz umutluyuz 2025 yılından. Tabii işçi ve emekçilere büyük rol düşüyor, inisiyatif kullanmaları, cesaretli olmaları, antidemokratik uygulamalardan sinmemeleri gerekiyor. Bize düşen görev sinmek değil, mücadeleyi yükseltmek.

‘SENDİKALARDA DEMOKRATİK İŞLEYİŞ ŞART’

“İktidarın kendine yakın olarak müsaadesi”nden bahsettiniz. Bu durum işçilerin haklarına erişmesi konusunda nasıl sonuçlar doğuruyor?

Hiçbir sendikayı hedef göstermek için söylemiyorum ama bu bütünlük içinde; işçilerin gerçek anlamda kendilerini ifade edebildikleri, TİS taslağını kendi görüşleriyle hazırladıkları ve TİS’in bitişine kendi iradeleriyle karar verdikleri, demokratik hak ve özgürlüklerini kullanabildikleri, kendi temsilcilerini özgürce seçebildikleri sendikacılık hakim değil. Türkiye sendikal hareketinin çok çok geri olduğunu, olması gereken yola gelebilmesi için fersah fersah yol katetmesi gerektiğini düşünüyorum. Sendikaların iç işleyişinin tamamıyla demokratik işlemesi çok önemli. Mutlaka periyodik sürelerle sendikanın tüzüğüyle güvence altına alınmış bir seçim işleyişi olmalı. İşçi mutlaka özgürce, kapalı oy, açık seçimle en demokratik şekilde kendi delegelerini, temsilcilerini seçebilmeli, taslağı kendi görüşlerini yansıtabilmeli. Devletin yön vermesiyle olmayacak bu, o demokratik kanalları sendikaların üyeleri açmalı. TİS mücadelelerinde sendikalar da tamamen bağımsız olmalı. Devletin gücünden ve etkisinden bağımsız olamıyorsa, patronlardan bağımsız olamıyorsa o sendikanın işleyişini yerine getiremeyeceğini açıkça söyleyebiliriz.

Evrensel'i Takip Et