ABD’nin Filistin davasını tasfiye planı
Trump’ın Gazzelileri Mısır ve Ürdün’e zorla göç ettirme çağrısında bulunması, Arap basınında haftanın öne çıkan gündemi oldu.
Yusuf ERTAŞ
ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’nin yıkılmış haline bakarak Gazzelileri Mısır ve Ürdün’e zorla göç ettirme çağrısında bulunması, Arap basınında haftanın öne çıkan gündemi oldu. Trump’ın çağrısının, “Filistin’i yerli halkından boşaltmayı amaçlayan sömürgeci yerleşimci zihniyetin bir uzantısı” olduğuna dikkat çekildi ve “Filistin davasını tasfiye etme” girişimi olarak değerlendirildi.
‘BÜYÜK İSRAİL’ HAYALİNİ CANLANDIRIYOR
Trump’ın önerisine kimse şaşırmadı. Nitekim ilk başkanlık döneminde de İsrail yanlısı uygulamalara imza atmıştı. Bunlardan birincisi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesiydi. İkinci olarak, ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı. Üçüncüsü, Suriye Golan Tepelerini İsrail toprağı olarak tanıdı.
İkinci döneminde de ilk icraatlarından birisi Filistinlilere karşı terör estiren faşist İsrailli yerleşimcilere karşı alınan yaptırım kararını kaldırmak oldu. Al Arabi Al Cedid Yazarı Muhammed Ahmed Bennis “Trump’ın önerisi, Filistinlilerin zorla göç ettirilmesini öncelikli hedef olarak belirleyen aşırı sağcı siyonist söylemle kesişiyor ve açık bir Amerikan desteğiyle ‘Büyük İsrail’ hayalini yeniden canlandırıyor. Bu, Arap ülkelerinin işgal edilmesi ve toplumsal dokularının parçalanması anlamına geliyor” tespitinde bulundu.
ZORUNLU GÖÇ DAYATMASI İLK DEĞİL
Filistinliler ilk kez böylesi zorla göç ettirme dayatması ile karşı karşıya kalmıyor. Umman merkezli Umman Daily gazetesi başyazısında, “Filistin meselesi için zorla göçün çözüm olarak sunulması ilk kez olmuyor. Aslında, bu fikir, siyonist hareketin kuruluşundan itibaren projelerinin belkemiğini oluşturmuştur. 1948’de Filistin Nekbe’si sırasında 750 binden fazla Filistinli zorla göç ettirilmiştir. O dönemde siyonist liderlerin yaygın görüşü, toprakların ele geçirilmesi için yerli halkın ortadan kaldırılması gerektiğiydi. Daha sonra 1967 yılında İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesiyle Batı Şeria ve Gazze Şeridi yeni bir göç dalgasına tanık oldu” diyerek bu saldırıların sürekliliğine dikkat çekti.
ORTAK ARAP BİLDİRİSİ
Al Kuds Al Arabi gazetesinin haberine göre cumartesi günü yapılan ortak Arap açıklamasında “Filistin halkının kendi toprakları üzerindeki kararlılığına ve uluslararası hukuka uygun olarak meşru haklarına bağlılığına tam desteğin devam ettiği” teyit edildi. Bu açıklama Kahire’de düzenlenen ve Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar, Filistin Kurtuluş Örgütü Yürütme Komitesi sekreteri ve Arap Birliği genel sekreterinin katıldığı dışişleri bakanları düzeyindeki toplantıda yapıldı.
Al Arab gazetesi de beş Arap ülkesi tarafından yapılan açıklamayı, “Gazzelilerin zorunlu göç ettirilmesi meselesine müdahil olan ülkeler Trump’ı memnun etmeye ve kendi halkının öfkesini yatıştırmaya çalışıyor” şeklinde değerlendirdi.
FİLİSTİN DAVASINI TASFİYE ETMEYE YÖNELİK BİR AMERİKAN PLANI
Muhammed Ahmed BENNİS
Al Arabi Al Cedid
ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz hafta sonunda yaptığı açıklamada Gazze’nin yıkımını gerekçe göstererek bölge sakinlerini Ürdün ve Mısır’a zorla göç etmeyi önermesi şaşırtıcı değil. Çünkü ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteği, Beyaz Saray’a giden yolun en önemli anahtarı olmaya devam ediyor. Bu konuda Cumhuriyetçi ve Demokrat Partiler arasında bir fark yok. Asıl fark, her iki partinin elitleri, çevrelerindeki toplumsal güçler, nüfuz merkezleri ve çıkar gruplarının bu desteği ABD’nin Ortadoğu politikasını şekillendiren bir motora dönüştürme ve yönlendirme yöntemlerinde yatıyor.
Trump’ın önerisi, Filistinlilerin zorla göç ettirilmesini öncelikli hedef olarak belirleyen aşırı sağcı siyonist söylemle kesişiyor ve açık bir Amerikan desteğiyle “Büyük İsrail” hayalini yeniden canlandırıyor. Bu, Arap ülkelerinin işgal edilmesi ve toplumsal dokularının parçalanması anlamına geliyor.
Ne Hamas ne de diğer direniş grupları, yeni ABD yönetiminin çatışmaya dair tutumunda bir değişiklik bekliyordu. Dolayısıyla Trump’ın söyledikleri, selefi Joe Biden’ın gerçekleştirmeye çalıştıklarından farklı değil. Biden 15 ayı aşkın süredir vahşi bir soykırım savaşını destekledi ve bu süreçte yönetimi, Mısır’ı Gazze sakinlerini zorla göç ettirme ve Sina’nın kuzeyine yerleştirme planına onay vermeye ikna etmeye çalışmaktan geri durmadı. Bunun karşılığında ise cazip ekonomik yardımlar teklif etti.
Bu, Filistin davasının tasfiye edilmesine yönelik bir Amerikan planıdır. Bu plan kapsamında Yahudileştirme, yerleşim faaliyetleri, İsrailleştirme, zorla göç ettirme ve Arap ülkeleriyle normalleşme süreçleri eş zamanlı olarak yürütülmektedir. Böylece bölge ülkelerinin parçalanması sağlanırken, işgal devleti bölgesel bir güç olarak pekiştirilmektedir. Bu, Gazze trajedisi ve işgalci gücün uzlaşmaz tutumunu sürdürmesi ve çatışmayı sona erdirecek ve Filistinlilere haklarını verecek tüm barış girişimlerini reddetmesinin ardından Washington’daki etkili karar verici pozisyonların pazarlayamadığı “iki devletli çözümün” sonu anlamına geliyor.
Bu hafta başında Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yıkılan evlerine dönen Filistinli kalabalığın görüntüleri çok etkileyiciydi. Bu sahneler, Trump’ın önerisine karşı güçlü bir insani ve ulusal yanıt olmanın yanı sıra, “dönüş” fikrini ve onun çağdaş Filistin bilincindeki merkezi yerini yeniden gündeme getirdi. Şunu söylemek mümkündür ki, bu görüntüler, zorla göç ettirme planını ve Filistin varlığını yok etmeyi hedefleyen projeleri boşa çıkarmaya giden yolda atılan ilk adım olabilir.
TRUMP, FİLİSTİNLİLERİN SÜRÜLMESİ VE DERİN BİR ARAP SORUNUNUN YARATILMASI
Umman Daily
Başyazı
ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazzelilerin “geçici ya da uzun vadeli” olarak Mısır ve Ürdün’e yerleştirilmesi çağrısında bulunduğu açıklaması, ekim 2023’ten bu yana Ortadoğu’da yaşanan ve bölgeyi her an patlayabilecek bir barut fıçısına çeviren kriz durumunu görmezden geliyor. Bu açıklama, Filistin halkının tarihsel haklarını görmezden gelmekte ve Trump’ın bölgeyi geniş çaplı veya sınırlı bir savaşa sürüklemek istemediği yönündeki önceki açıklamalarıyla çelişmektedir.
Her ne kadar bu öneri uygulanabilir görünmese de, özellikle Trump tarafından ve Amerika tarafından tekrar dile getirilmesi, zorunlu göç fikrini Batı’nın siyasi söylemi içinde meşru bir seçenek olarak pekiştirmektedir. Bu durum, İsrail’e sahada yeni bir gerçeklik dayatmaya çalışması için uluslararası bir örtü sağlayabilir.
Filistin meselesi için zorla göçün çözüm olarak sunulması ilk kez olmuyor. Aslında, bu fikir, siyonist hareketin kuruluşundan itibaren projelerinin belkemiğini oluşturmuştur. 1948’de, Filistin Nakba’sı sırasında 750 binden fazla Filistinli zorla göç ettirilmiştir. O dönemde siyonist liderlerin yaygın görüşü, toprakların ele geçirilmesi için yerli halkın ortadan kaldırılması gerektiğiydi. Daha sonra 1967 yılında İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesiyle Batı Şeria ve Gazze Şeridi yeni bir göç dalgasına tanık oldu.
Dolayısıyla, Trump’ın açıklaması, Filistin’i yerli halkından boşaltmayı amaçlayan sömürgeci yerleşimci zihniyetin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, 1967 Savaşı sonrası Moşe Dayan’ın planı gibi, on yıllar boyunca aşırı İsrailli siyasetçiler tarafından ortaya atılan benzer planları hatırlatmaktadır. Dayan’ın planı, Filistinlileri Ürdün’e sürmeyi ve Ürdün Krallığı’nı “alternatif vatan” haline getirmeyi amaçlıyordu.
İlk döneminde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımak ve ABD büyükelçiliğini buraya taşımak gibi İsrail yanlısı politikalar benimseyen Trump’ın yeni açıklaması, Filistin davasını tasfiye etmeyi amaçlayan siyasi çizgisiyle uyumludur. Trump’un bu önerisi, Filistinlilerin zorla göç ettirilmesini nihai bir çözüm olarak gören aşırı sağcı İsrail siyasetiyle örtüşmektedir. Bu nedenle, İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Smotrich, Trump’ın açıklamasını hızla destekleyerek bunu “harika bir fikir” olarak nitelendirmiştir.
Trump’ın açıklamasının ciddiyeti, Biden tarafından dondurulan iki ton bomba sevkiyatının serbest bırakılmasını başlatmış olmasında yatmaktadır. İsrail, ateşkese ciddi şekilde sadık kalmayı planlıyorsa, böyle bir sevkiyata gerçekten ihtiyaç duymazdı.
Trump’ın Filistinlileri ve genel olarak Arapları kışkırtan açıklamaları, İsrail’in Batı Şeria’yı Yahudileştirme ve yerleşimleri genişletme planlarından ayrı düşünülemez. Gazze halkının herhangi bir şekilde zorla göç ettirilmesi, nehirle deniz arasında kalan tüm Filistin varlığını ortadan kaldırmayı hedefleyen daha büyük bir planın parçası olacaktır. Ayrıca, zorunlu göç fikri, Gazze’deki tüm altyapının yok edilmesinin, bölgenin yaşanmaz bir hale getirilmesinin, 47 binden fazla Filistinlinin öldürülmesinin, yüzlercesinin yaralanmasının ve binlercesinin tutuklanmasının ardından gündeme gelmiştir. Bu nedenle, Trump’ın açıklaması, işgalin Gazze’de neden olduğu tahribatla uyumlu bir sonuç gibi görünmekte ve bu senaryoyu uygulamak için Trump’ın Arap ülkelerine baskı yapacağının bir hazırlığı niteliğindedir.
Mısır ve Ürdün de dahil olmak üzere Arap ülkeleri, bu senaryonun uygulanmasının bir iç patlama ve istikrarlarına doğrudan bir tehdit anlamına geleceğinin farkındadır. Böyle bir öneriyi kabul etmek, Filistin davasını tamamen sona erdirmek ve sorunun kaynağı olarak İsrail işgaline odaklanmak yerine mültecileri Arapların iç meselesi haline getirmek anlamına gelecektir.
Ancak Filistin davasının tarihi boyunca kanıtlandığı üzere, bu tür açıklamalar, ister Trump’tan, ister İsrail sağından gelsin, çatışmanın daha da derinleşmesine yol açacaktır. Filistin halkı, 75 yıldır süren felaketler ve işgaller boyunca, kendilerini söküp atma girişimlerinin başarılı olmayacağını, topraklarındaki varlıklarının uzlaşmaya açık olmayan bir varoluş mücadelesi olduğunu kanıtlamıştır. Dolayısıyla bu tür önerilere verilecek gerçek yanıt Filistinlilerin kararlılığını güçlendirmek, direnişlerini desteklemek ve hangi ad altında olursa olsun Filistin davasını tasfiye etmeyi amaçlayan her türlü projeye karşı çıkmaktır.
TRUMP VE GAZZELİLERİ KOMŞU ÜLKELERE SÜRME PLANI
Seri El KUDVE
Addastur/Ürdün
Hassas bir dönemde ve alışılmadık bir adımla, ABD Başkanı, Gazze Şeridi’nin sakinlerinin komşu ülkelere, özellikle Mısır ve Ürdün’e taşınmasını içeren tuhaf bir plan açıkladı. Trump, Gazze’yi “yıkılmış ve yaşanamaz” olarak nitelendirerek bu öneriyi ortaya koydu. Ancak, bu teklif taşıdığı tüm anlamlarla birlikte “son derece tehlikelidir” ve ne Filistinliler ne de Araplar tarafından kabul edilemez. Bu öneriyi kabul etmek, İsrail sağının, özellikle üçlü liderlik olan Netanyahu, Smotrich ve Ben-Gvir’in fikirlerine boyun eğmek anlamına gelir.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi’nin sakinlerini Ürdün ve Mısır’a taşıma önerisini hafife almamak gerekir. Bu öneri, Trump’ın Filistin halkı ve varlığı pahasına çözüm arayışını yansıtmaktadır. Ayrıca, Trump’ın Gazze’yi sadece enkaz ve yıkım olarak gördüğünü ve yardım etmeye çalışmak yerine burayı insanlardan boşaltmayı amaçladığını ortaya koymaktadır. Bu, İsrail’in aşırı sağının uzun süredir hedeflediği bir plandır.
Bu durum, aşırı sağcı Yahudi ideolojisini güçlendirmekte ve tartışmalı ikili Ben-Gvir ve Smotrich’in yanı sıra İsrail sağının zorla göç ve nüfus transferi gibi fikirlerine meşruiyet kazandırmaktadır. Trump’ın önerisi, Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını engelleyecek, bölgenin ilhakına yönelik çözümlerin hızlanmasını sağlayacak ve ekonomik kaynaklarına el konulmasına zemin hazırlayacaktır.
Ancak, Filistin halkı, topraklarından ve kutsal değerlerinden vazgeçmeyecek; 1948 ve 1967 yıllarında yaşanan felaketlerin tekrarlanmasına asla izin vermeyecektir. Aksine, atalarının topraklarında kararlılıkla durmaya devam edecek ve hiçbir zaman göç etmeyecektir.
YERİNDEN EDİLMEYİ BİR HAYIR İŞİ OLARAK GÖRMEK
Dr. Ahmed Rafik AVAD
Al Kuds/Filistin
Amerikalıların bizi hangi ülkeye sürgün edecekleri konusunda kararsız oldukları açık, ancak artık Endonezya seçeneğinden vazgeçmiş görünüyorlar. Muhtemelen sürgünün başarısını sağlamak için böyle bir karar aldılar; çünkü Endonezya uzak bir ülke olup iklimi, yiyecekleri ve dili bizimkine benzemez. Bu yüzden, yabancı bir mekanda kaybolmuşluk hissine kapılmamamız ve zamanın soğuk yüzüyle karşılaşmamamız için, bizi çevremize ve doğal ortamımıza daha yakın bir yere sürmeyi tercih ediyorlar.
Amerikalılar, yetmiş yılı aşkın bir süredir dile getirilen ve bugüne kadar başarısız olmaya devam eden eski ve geçersiz iddialara geri dönmüş durumdalar. Sanki bizler sadece kiracı, göçebe bedeviler veya toplumun kıyısında yaşayan Çingeneleriz. Her insanın kendi yaşam biçimini seçme hakkına duyduğumuz saygıyla birlikte bunu belirtiyoruz.
Sürgün ya da zorla göç ettirme fikri, akademisyenlerin soğukkanlı yaklaşımlarıyla ve psikiyatrların tavsiyeleriyle bize sunuluyor; sanki sürgün, içsel bir arınma tedavisiymiş gibi. Aynı zamanda, bu fikri, Filistin-İsrail çatışmasının nihai çözümü olarak gören kindar kişiler de dile getiriyor. Onlara göre, işgalin kendisi bir neden değil, kaçınılmaz bir kader, olması gereken doğal bir durumdur. Asıl problem ise biziz; burada fazlalık olan, geçici görülen biziz. Yenilgilerin, küreselleşmenin, aşırılığın ve dini radikalizmin bedelini bizim ödememiz gerektiğine inanıyorlar.
Bu farklı çevrelerden gelen sürgün çağrıları, işgalin işlediği korkunç suçları ödüllendirmek, küresel vicdana saldırmak ve uluslararası hukuku hiçbir utanma duygusu olmadan çiğnemek anlamına geliyor. Bizi zorla göç ettirme girişimleri, başımıza gelenlerin zalim güçlerin ve suçluların eseri olmadığını varsayıyor. Bizi etkileyen felaketleri, bilinçli politikaların sonucu değil de bir yangın, sel, kuraklık ya da ölümcül bir salgın gibi doğal afetler olarak göstermeye çalışıyorlar. Bu felaketlerden kaçınmak ya da zararları azaltmak için gitmemiz gerektiğini düşünüyorlar.
Yerinden etme çağrısı, işgalciyi, onu destekleyenleri, onu denetleyenleri ve onu besleyenleri yok sayar ve adaletsizliği, saldırganlığı ve işgali güçlendirir.
Hassas ve karmaşık meselelerin ele alınışındaki hafiflik, naiflik ve basitlik, sahibini de felakete sürükler. Filistin-İsrail çatışması, yalnızca sınırlar, kaynaklar veya nüfuz mücadelesi değildir. Aksine, dini, kültürel, siyasi, sömürgeci ve teolojik boyutları iç içe geçmiş, derin ve uzun soluklu bir çatışmadır.
Dilerseniz, bu Doğu ile Batı’nın çatışmasıdır; dilerseniz, yoksullar ile zenginler arasındaki mücadeledir; dilerseniz, iyilik ile kötülüğün karşı karşıya gelmesidir. Ancak kesin olan bir şey var ki, çözüm Filistinlileri önce Gazze’den, sonra Batı Şeria’dan sürmek olamaz ve bu şekilde meselenin çözüme ulaşacağını düşünmek, aşırı bir basitlik ya da tam anlamıyla bir saflık göstergesidir.
Bu çağrı, soykırım savaşının tamamlayıcısıdır. Kültürel, coğrafi ve direniş mücadelesiyle yoğrulmuş Filistin kimliğini derinden sarsmaktadır.
Sonuç olarak, zorla göç ettirme politikası, Filistin halkının, haklarının, tarihinin ve geleceğinin aleyhine bir çözümdür. Üstelik bu çözüm Filistin ile sınırlı kalmayacak gibi görünmektedir. İsrail medya kuruluşlarının çok küstahça konuşmaya başladığı diğer bölgelere de yayılabilir. Gerçekten de tüm bölgeyi yeniden şekillendirecek bir İsrail-Amerikan döneminin eşiğinde miyiz?
TRUMP, İSRAİL FAŞİSTLERİNE GAZZELİLERİ SÜRME UMUDU AŞILIYOR!
Yahya DABUK
Al Ahbar/Lübnan
ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın ve Gazze Şeridi’nin neredeyse tamamen yıkılmasının ardından Ürdün ve Mısır’a Gazzelileri kabul etme çağrısı yapması, Gazze’nin savaş sonrası kaderiyle ilgili birden fazla soru işaretini gündeme getirdi. Özellikle bu planın, ABD ve İsrail tarafından hedeflenen bir “temizlik” operasyonu olup olmadığı ve Gazze’nin İsrail’e ilhak edilmesi amacıyla bölgenin tamamen boşaltılmasına yönelik bir girişim olup olmadığı soruları gündeme gelmektedir. Bu durum, İsrail’in savaşın başlangıcında şekillendirdiği ve Filistinlileri Sina’ya sürgün etmeyi amaçladığı orijinal planın yeniden canlandırılması gibi görünmektedir. Ancak bu yeni plan, öncekinden daha iddialıdır; çünkü Gazze’nin kuzeyindeki “Netzarim” hattına yakın bölgelerde yaşayanlarla sınırlı olan önceki planın aksine, tüm Gazze halkını kapsamaktadır.
Ancak Trump’ın söylediklerine ihtiyatla yaklaşmak önemlidir. Bu, Washington’daki planlama masasında üzerinde çalışılmış ve şimdi uygulamaya hazırlanmak için ön koşullarla desteklenen ve sağlanan bir plan mı, yoksa Trump’ın daha önce korona hastalarına deterjan ve Dettol enjekte etme ve onları ultraviyole ışınlarına maruz bırakma talebine mi benziyor? Her iki hipotezi de destekleyen nedenler ve faktörler var, ancak denge daha çok ikincisi lehine.
Evrensel'i Takip Et